Paylaş
İstanbul’da bir Beyoğlu kaldı geçirgenliğin sürdüğü, orası bile Galatasaray’dan yukarısı ve aşağısı diye ayrılmaya yüz tuttu.
Farklı kesimler arasındaki bilgi akışının durması ciddi bir sorun. Buna 68’i hazırlayan filozoflardan Adorno değinmişti. Tehlikeli bir durum, çünkü ayrışmayı getiriyor. Halbuki herkesin birbirinden öğreneceği çok şey var.
Çocukları düşünün, bütün bir kışı dışarının havasını sızdırmaz ortamlarda geçiriyorlar. Herkes aynı sitede, aynı lokantada, aynı alışveriş ve spor merkezinde.
Kara kara bunları düşünürken oğlum Ali Sinan yaz okuluyla Boğaz’da balığa gitti. Derken yaz okulu bitti. Hayret ki bizim maymun iştahlı oğlanın balık sevdası sonlanmadı. Bir süredir Akıntıburnu’na takılıyoruz.
Akıntıburnu muhteşem bir buluşma noktası. Günde 60 hasta bakıp nefes almaya koşan Cerrahpaşalı doktorlar mı istersin, sırtı dövmeli genç kız mı ararsın, palyaçosu, çarşaflısı, şortlusu, çekirdekçisi, kâğıt helvacısı, tekmili burada omuz omuza olta sallıyor.
Benim oğlan balık yemleriyle ilgili. Kuru ekmeğin pek işe yaramadığını anladı. Malzeme satan meteoroloji mühendisi Birand abisi ona midye veriyor.
Aslında balıklar da sevdikleri yeme göre ayrılıyor. Örneğin levrek akıllı balık, ama onu da küçük fındık faresiyle yemledin mi av garanti.
Akıntıburnu’nda 12 Eylül referandumunda hayır önde ama evetçiler de var. Bir oltacı diyor ki: “Balıklar bile yem beğenmezken halkı aptal sanan siyasetçiler var. Avlayacaksan daha iyi yemle...”
O sırada tombalacı Yusuf geliyor. İki hakkımın ikisini de tutturamıyorum. Ya Akıntıburnu referandum sonucunu tutturacak mı? Oltacıların bir kısmı “Balık baştan kokar” diyor, bir kısmı da “Akıntıya karşı kürek çekme”... Bu buluşma noktasında izlenimim şimdilik hafiften hayır’ın önde gittiği.
* * *
İskorpit çorbasının eklem ağrılarına iyi geldiğini bilen var mı? Oğlum yeni arkadaşı Ercan abisinden olta tutmanın yanında hayat ve sağlık dersleri de alıyor.
İskorpit dikenli bir balık. Yandaki delikanlı yakaladığı iskorpiti geri denize atıyor. “Ama niye?” diye soran oğluma “O daha küçük abisi, korumak lazım denizleri” diyor.
Bu sahilde küfür yok, insanlar stresi atmış. Bu arada akıntı kültürümüz de gelişiyor. Şair Ruşen Eşref’in aktardığına göre akıntının en öfkelisiymiş buradaki.
Rumelihisarı’nın akıntısına “şeytan” denirmiş. Çengelköy’dekine ise “maskara”.
* * *
Kuralları var olta balıkçılığının; sabır lazım önce, ayrıca refleksler hızlı olmalı. Amatör balıkçılık sanırım bir yaşam biçimi. Kimi sabah 4 postasında geliyor Akıntıburnu’na, 8’de gidiyor. Öğlen postası ayrı, akşamınki ayrı. Zevki için gelen var, hırs yapan da. Evinde karın doyurmak için gelen de. Az balık tutan arkadaşına veriyor, yardımlaşma çok burada.
Kimseye zorla balık tutturulabileceğini sanmam. Her türlü hava koşulunda saatlerce beklemek için buna kapılmak gerek. Sanırım sakinlik içinde heyecan sunan iyi de bir tedavi yöntemi.
Kanuni zamanında yaşamış Vardar’lı Hayali Bey’in çevresinde olup bitenlerin farkında olmayanları tarif ettiği mısra ile noktalayalım bu yazıyı: Ol mahiler (balıklar) ki derya içredir deryayı bilmezler...
Buluşma noktalarını korumalıyız.
Paylaş