Bosphorus Cup’ın patronu Orhan Gorbon anlattı... Yelken şişiren ‘limonata’ rüzgârlar

İstanbul Boğazı, bu hafta rutin deniz trafiğiyle beraber heyecanlı bir yarışa ev sahipliği yaptı; 11 ülkeden 100 takımın katıldığı yelken yarışı Bosphorus Cup. Bu yıl ‘Rüzgârlar Tiyatrosu’ temasıyla 23. kez düzenlenen etkinliğin kurucusu Orhan Gorbon ile buluştuk. Hem albümleri karıştırıp Türkiye’nin en eski seramik markalarından biri olan Gorbon ailesinin fırtınalı hikâyesini dinledik hem de İstanbul’un limonata tadı veren rüzgârlarını öğrendik...

Haberin Devamı

1- Orhan Gorbon ile Kalamış’taki yat limanında, tam da İstanbul’a yakışır kapalı, fırtınaya göz kırpan bir havada buluştuk… Bu hafta İstanbul Boğazı’nda düzenlenen yelkenli yarışı Bosphorus Cup’ın hazırlığı içindeydi. Yarış, yelken meraklıları kadar sunduğu muhteşem görüntülerle kıyıdakiler için de heyecan verici bir etkinlik oluyor. Gorbon söze, “İstanbullulara rüzgârları hatırlatmak amacıyla ‘Rüzgârlar Tiyatrosu’ temasını belirledik. İstanbul büyük bir tiyatro sahnesi, rüzgâr ise başrol oyuncusu…” diye başlıyor: “Fırtınaların bir facia gibi değerlendirilmesi çok acımasızca. Fırtına şiddetli bir rüzgârdır ve kademeli oluşur. Tedbirinizi alırsanız ‘Vah başıma gelenler’ demezsiniz. Her fırtına geçer, hiçbiri günlerce sürmez. Tıpkı hayattaki gibi…”

Haberin Devamı

Bosphorus Cup’ın patronu Orhan Gorbon anlattı... Yelken şişiren ‘limonata’ rüzgârlar

RESSAM, MİMAR, YELKENCİ...

Bu sözünden yola çıkarak kendi fırtınalı hikâyesini dinlemek üzere eski albümleri açıyoruz… Orhan Gorbon, 1972 yılının soğuk bir kış gününde İstanbul’da, Türkiye’nin en eski seramik markalarından birisine adını veren Gorbon ailesinin bir ferdi olarak dünyaya geliyor. Orhan Bey anlatıyor: “Büyükbabam Prof. Rebii Gorbon mimardı. Galatasaray Liseli, ressam, yelkenci, seramik fabrikasını kuran kişi. 1935’te, henüz 25 yaşında Cumhuriyet’in yeni mimarlarından olarak pek çok tarihi binayı yapıyor; Karaköy’deki bugün otele dönüşmüş olan liman binası, Heybeliada Sanatoryumu, İnönü Stadyumu…

Bosphorus Cup’ın patronu Orhan Gorbon anlattı... Yelken şişiren ‘limonata’ rüzgârlarSENE 1976

TAŞ ÇATLAR SERAMİK KALIR

Daha sonra Osmanlı ve Selçuklu mimarisinde kullanılan seramikler dikkatini çekiyor. 500 sene boyunca hiç solmuyor, çatlamıyor. Akıl almaz bir şey! İlk seramiklerini evin bahçesine kurduğu fırında yapmaya başlıyor. Bu sırada 1950’lerde Demokrat Parti zamanında yurtdışından gelen kredilerle büyük binalar yapılıyor. Onlara yer ve duvar karosu gerekiyor. Devlet kurumları teşvik veriyor ve Türkiye’nin yeni inşaat malzemecileri olarak üç marka çıkıyor; Eczacıbaşı, Kalebodur ve Gorbon.”

Haberin Devamı

2- DAHA 25 YAŞINDA RAHMİ KOÇ’LA AYNI YAT KULÜBÜNDE

Orhan Gorbon’un çocukluğu Gültepe’deki fabrika ve çevresinde geçiyor. Asıl tutkusu yelken. Alman Lisesi’ni bitiriyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde Psikoloji Bölümü’nden mezun oluyor. New York’ta yüksek lisans yaparken, stajyer olarak girdiği dünyanın en eski seramik markalarından Villeroy&Boch’ta çalışıyor. Gorbon: “Villery&Boch’un sahibinin oğlu Oliver von Boch ile birlikte çalışıyor ve büyük hayaller kuruyordum. Dünyanın bir numaralı kulübü New York Yat Kulübü’nün üyesiydim. 25 yaşımda! Benden başka bir de Rahmi Koç üyedir. Hâlâ inanamıyorum nasıl yapmışım...”

Bosphorus Cup’ın patronu Orhan Gorbon anlattı... Yelken şişiren ‘limonata’ rüzgârlarSENE 1940’lar - Rebii Gorbon, Moda’da yelkenli seyir

Haberin Devamı

3- ÇOK KÖTÜ GÜNLER GEÇİRDİK

Derken bir gün babası ziyarete geliyor ve ona acı bir haber veriyor: “Meğer fabrikada işler çok kötüymüş. Babam, ‘Sen Amerika’da kal, kendine yeni bir iş, yeni bir alan bul’ dedi. Çok kötü günler geçirdik. İsim ‘Gorbon’ olunca herkes beni bir elim yağda diğeri balda zannediyordu ama hem maddi hem de kültürel birikimlerimizin hepsini kaybettik. Amerika’da iki sene daha kaldım. Yelken yaptığım için spor sektöründe olan çok arkadaşım vardı. Bana “Yelkeni bu kadar seviyorsun, onun iş tarafıyla ilgili bir şey yap, mesela yelken yarışı düzenle” diyorlardı. 2002’de Türkiye’ye döndüm ve bir organizasyon şirketi kurdum. İlk yıl minik bir yelken yarışı düzenledik. Sonra bir bankanın isteği üzerine Bosphorus Cup’ı başlattık.”

Haberin Devamı

Bosphorus Cup’ın patronu Orhan Gorbon anlattı... Yelken şişiren ‘limonata’ rüzgârlarSENE 2001 - İrlanda açıklarında yarışta

4- PARA KAZANMADIM AMA SEVDİĞİM İŞİ YAPTIM

Gorbon, seramik işini geride bırakıp kendine spor sektöründe tamamen yeni bir hayat kuruyor: “Çok para kazanmadım ama sevdiğim işi yapıyordum. Bu arada babam Pendik’te ufak bir atölye tutmuştu. Ayağım kırılınca babamın yanında kaldım. Bu süre içinde mimar arkadaşlarımı aradım. Murat Tabanlıoğlu ve Emre Arolat bana destek oldular. Seramik işinde potansiyel vardı. Bir süre sonra cesur bir harekette bulunarak işi devraldım.”

Bosphorus Cup’ın patronu Orhan Gorbon anlattı... Yelken şişiren ‘limonata’ rüzgârlarSENE 1965 - Gorbon fabrikası

5- DIOR’UN PARİS VİTRİNLERİNİ SÜSLEDİK

Orhan Bey, “Gorbon fabrikasında haciz konmayan harap şeylerden kalanlarla işi yeniden başlattım” diye devam ediyor: “Dört beş senedir vaktimin çoğunu seramiğe ayırıyorum. Hâlâ Pendik’teki atölyede 30-40 kişi çalışıyor. İzmir’de de bir yer açtık. Gorbon markasını hacizden kurtardık. Bir sürü borç ödedik. Gorbon mezardan çıktı.”

Haberin Devamı

Bosphorus Cup’ın patronu Orhan Gorbon anlattı... Yelken şişiren ‘limonata’ rüzgârlar

Bugün İstanbul’un yeni pek çok restoran ve otelinin dekorasyonunda Gorbon seramikleri kullanılıyormuş. Gorbon, “Türkiye’deki seramik sektörü dev bir üretim. Pahalı ürün kategorisi yok, biz bunu yapmaya çalışıyoruz. İki sene önce Dior’un Paris’teki noel vitrinlerini süsledik. Bizi fuarda buldular. Şimdi Yves Saint Laurent’in yenilenen mağazaları için seramikten kütüphane yapıyoruz” diyor.

Bosphorus Cup’ın patronu Orhan Gorbon anlattı... Yelken şişiren ‘limonata’ rüzgârlar

YELKEN ASLINDA BİR KARGO ARACI

Gelelim yelken konusuna… Gorbon: “İstanbul’da yelken kültürü 1910’larda başlıyor. Yelken aslında bir ticaret mefhumu; ekonomik bir kargo taşımacılığı. Atlantik Okyanusu’nda, Beyrut’tan Marsilya’ya yük taşıyan teknelerin kullandığı bir araç, rüzgârla gitmek. Yelkeni yarıştırmak 1840’larda İngilizlerin icadı. İstanbul’a da 1800’lerin sonunda İngiliz ve Almanlar getiriyor.”

Bosphorus Cup’ın patronu Orhan Gorbon anlattı... Yelken şişiren ‘limonata’ rüzgârlarOrhan Gorbon - Zeynep Bilgehan

İSTANBUL BOĞAZI YELKENCİLER İÇİN MUHTEŞEM BİR YER

“İstanbul Boğazı yelken için paha biçilemez bir yer, çünkü rüzgâr hep var. Akıntı rotayı hep sürprizli yapıyor. Boğaz kenarında muazzam seyirci kitlesi oluyor. Boğaz trafiğindeki tankerler 5 saatliğine duruyor. Şehir hatları ve özel tekneler yavaşlıyor.”

Bosphorus Cup’ın patronu Orhan Gorbon anlattı... Yelken şişiren ‘limonata’ rüzgârlar

HİÇBİR FIRTINA GÜNLERCE SÜRMEZ...

“Fırtına yalnızca şiddetli bir rüzgârdır. Tedbir alıyorsanız ‘Ay başıma gelenler’ demezsiniz. Hiçbir fırtına günlerce sürmez. Hayatta da fırtınaları çok dramatize etmemek lazım. Rüzgârın yönünü Allah belirliyor ama iyi gözlemle, tahmin ederek, etrafa bakarak başımıza gelecekleri öngörebiliyoruz.”

HANGİ RÜZGÂR NEREDEN ESER

İstanbul’da yaşayanlar için rüzgâr bir hava durumundan öte kimi zaman bir ruh durumu göstergesi de olabiliyor: “Lodos var, duygu durumum karışık!” Peki bir profesyonelin gözünden İstanbul’un rüzgârları nelerdir ve ne etkileri vardır? Gorbon:

- Her şehrin kendine özgü rüzgârı vardır. İstanbul’un baskın rüzgârı da kuzeyden esen poyrazdır. Karaköy’de oturuyorsanız Beykoz’dan, Ataköy’de oturuyorsanız Maslak’tan eser.m Lodos, poyrazın tersidir; güneyden eser.
- Karayel çok az vardır; kar yağmadan önce.
- Yıldız kuzeyden, keşişleme batıdan eser.
- Güneyde de doğu ve kıble vardır ama bunlar çok az, yılda üç, dört kez eser.
- Sabah lodos esiyorsa öğleden sonra kesin bitecektir. Lodos hiçbir zaman akşam hızlanmıyor. Lodos güneyden dalga getiriyor.
- Poyraz İstanbul’u dümdüz yapıyor. İstanbul için akşamüstü saat 5’te poyraz çıktıysa ve siz yelkenle Büyükada’ya gidiyorsanız çok güzel oluyor. Buna İngilizler ‘şampanya gezintisi’ diyor. Biz Türkçe’de ‘limonata hava’ olarak kullanıyoruz; hava hem sıcak hem soğuk hem tatlı hem ekşi, bir limonata gibi…”

Yazarın Tüm Yazıları