Paylaş
SONUNDA en muhafazakár finans kuruluşları bile pes etti. Çalışanların kravat takma zorunluluğunu kaldırdı. Artık havaalanlarından kravat satın almak ciddi bir ‘‘demodelik’’ sayılıyor.
Bu eğilimin adı boboluk!
Amerika'yı kendi özel alanı gibi gören, ABD'deki ‘‘think thank’’lere gidip ‘‘beyninde kasırga estirten’’ bizim iş dünyası bakalım ne zaman ‘‘bobo’’ imajına bürünecek?
Bu noktada doğrudan bir ilişki var. Amerikalılar ‘‘bobo’’ olunca onu mutlaka izlemek gerekiyor! Clinton'ın klipleri bu kadar sükse yaptıktan sonra siyasi hayatımızda medya destekli ‘‘neşeli, çağdaş, özgüvenli’’ devlet adamı stajlarının da çok yakında başlayacağı gibi! Clinton ‘‘depremzede bebeği’’ kucağına alınca her liderde ‘‘ithal çocuk sevgisi’’ başlamamış mıydı?
* * *
Bobolar'a dönersek; bunlar bilgi çağının kaymak takımını oluşturuyorlar ve kaymağını yiyorlar. Bobolar, yani yeni elitler.
‘‘Bobo’’ hem ‘‘burjuva’’, hem de ‘‘bohem’’ anlamına geliyor.
Bobolar spor giyiniyorlar. İşyerinde oyun oynuyorlar, büroya evcil hayvanlarını götürüyorlar. Bütün bu rahat, hatta laubali görüntüye rağmen müthiş çalışkanlar.
Boboları ‘‘bobo’’ yapan da aslında bu özellikleri. Hafta sonlarını işyerlerinde geçirecek kadar kariyer delisi olmuşlar. Gittikleri tatil yerinden e-mail'lerini kontrol ediyorlar. Bol da para kazanıyorlar.
Bobo kapitalizminde birey ‘‘gelişen, büyüyen, öğrenmek isteyen ve kendisini sürekli dinamik tutmaya çalışan bir figür’’.
David Brooks'un, bilgi çağının yeni zenginlerini inceleyen ‘‘Bobos in Paradise: The New Upper Class and How They Got There’’ adlı kitabından aktarıyorum bu tanımları.
Brooks'un ‘‘yeni girişimciliğin’’ sosyolojisini incelerken vardığı sonuçlar, aslında Amerikan toplumundaki dinamizmin fotoğrafı bir bakıma.
Bilgi çağının elitleri, 60'ların radikalleriyle 80'lerin finansçı yuppie'lerinin bir uzlaşma noktasında konuşlanıyorlar. Boboların bir ayağı Timberland botlarıyla ‘‘düzenin’’ tam ortasında, diğer ayağı ise ‘‘düzen karşıtı’’ kültürde.
Amerikan kaymak tabakasında yirmi yıl içinde gelişen bir ‘‘devinim’’ bu. New York Times Gazetesi'nin ‘‘evlenen ünlüler’’ sayfasında izlenebilecek bir değişim. Geleneksel Protestan Amerikan elitinin kayışı, yerine ‘‘enformasyon çağının’’ olanaklarından yararlanmış ‘‘çok iyi eğitimli’’ yeni bir sınıfın oturması.
Ve de bu yeri koruyabilmek için haftada yedi saat çalışması.
‘‘Başarılı’’ adamın ‘‘kendi çapında’’ düzene başkaldıracak kadar özgürleşmesi.
David Brooks, boboların çok tüketici olmakla birlikte ‘‘lüks eşya’’ tüketicisi olmadıklarını söylüyor. Bu da 60'lar başkaldırısının 21. yüzyıla uyarlanmış tuzu kurular versiyonu.
Boboların siyasal tavrına gelince, onlar George Bush'un ‘‘imanlı muhafazakárlığı’’ ile Clinton'ın ‘‘siyasi kıvraklığını’’ seviyorlar. Farklı nedenlerle ikisine birden ‘‘hayranlık’’ duydukları için ülke politikasıyla pek ilgilenmiyorlar. Yani önümüzdeki seçimlerde Al Gore mu, yoksa veliaht Bush mu başkan olacak, bu çok önemli değil.
Asıl siyasi tavırları yerel alanda kendisini hissettiriyor. Mahallenin çocuk bahçesi, çöp sorunu vs. gibi.
* * *
Bobolar acaba yeterince ‘‘küresel mi değiller?’’ Yoksa gerçek ‘‘küreselliğin’’ rotası bu mu? Üzerinde düşünmeye değer doğrusu!
Bu kurguyu Türkiye'ye uyarlarsak. Bizdeki ‘‘dinamik düzende’’ yeni ‘‘bobolar’’, eski kaymak takımın yerini alamaz. Eski elitler imaj yenileyip ‘‘babalarının bobosu’’ olurlar. Ve de boboların uğramadığı global ‘‘think thank’’lerde boboluğun derin felsefesini yaparlar.
Sonra eski alışkanlıklarını sürdürmeye devam ederler.
Yani ‘‘hükümet kurarlar’’, ‘‘siyasete yön verirler’’, milletvekillerine demokrasi kursu açarlar. Bol bol akıl verirler vs.
Transformasyona uğramış Türk bobosu, mahallenin parkıyla uğraşmaz, ilgi alanı ‘‘ulusal ve globaldir’’.
Boş vakit ve de bol nakit olduğuna göre! Haftada yedi gün terlemeye gerek de yokken!
Paylaş