Paylaş
PAZAR günü Milliyet'te Yaşar Çakmak'ın ilginç bir haberi vardı. Kırmızı bültenle aranan Cavit Çağlar'ın oğlu Mustafa Çağlar bir eğlence yerinde kendisini görüntülemek isteyen gazetecilere kızmış, bağırmış çağırmış:
‘‘Babamı siz yaktınız. Olmayanı gerçek gibi yazdınız’’ demiş. Sonra şöyle meydan okumuş:
‘‘Bizde para bitmez. Ben de aslanlar gibi eğleniyorum. Eskiden eğlenceye ne kadar harcıyorsam, şimdi de aynı harcamayı yapıyorum.’’
Bu şık sözleri bu sütuna almamın nedeni ne doğrudan Cavit Çağlar'la, ne de oğlu Mustafa Çağlar'la ilgili aslında. İkisini de tanımam etmem. Ancak ortada son derece rahatsız edici Türkiye'ye özgü bir ‘‘tahammül’’ kotası var ki, giderek akut bir ‘‘bağımlılık’’ halini alıyor.
* * *
Bakanından aktörüne ve de işadamına kadar her kesimi kapsayan bir ‘‘densizlik’’ yarışıyla gürültü, görüntü ve de standartsızlık kirliliğidir gidiyor. Ve bu kirlilik kimseyi rahatsız etmiyor. Hatta bir dizi saçmalık üzerine koca koca adamlar oturup yazı yazıyorlar. İşte o zaman ‘‘Basın gerçekleri yazmış’’ oluyor. Birbirlerinin ‘‘abi’’leri filan oluyorlar. Standartsızlığın ürettiği birtakım yüksek reytingli tip, karikatür şöhret ve de çok bilmiş ortaya çıkıyor. Her konuda ama her konuda konuşuyor. Fikir beyan ediyor. Kimse de çıkıp haddini bildirmiyor. Çünkü ortada ‘‘elek’’ yok.
Aslında Mustafa Çağlar'ın yukarıdaki sözleriyle eski bir bakanın ‘‘Dünyaya ekonomi dersi veriyorum’’ diye ortada dolaşması arasında hiçbir fark yok! İkisi de aynı sistematiğin ürünü çünkü. Sorun, bu insanların bol keseden attıkları palavralara, efelenmelere, atmalara tutmalara, her konuda söz sahibi olmalarına topluca ‘‘bağışıklık kazanmış olmamızda!’’ Bu köşede sıkça ‘‘üçüncü dünyalılık’’ diye tanımladığım da bu zaten.
Üçüncü dünyalı palavra sıkar. Palavra dinler.
Üçüncü dünyalı kural ve hukuk sevmez. Ayrıcalık sever. Eğlence yerinde gövde ve servet gösterisi yaparak eğlenir. Aile fotoğraflarına girerek payelenir. Sadece aile fotoğrafına girmiş olmak, Türkiye hakkında her konuda konuşma yetkisini verir mesela. İtibarını, güç odaklarına yakınlık belirler.
Üçüncü dünyalı işadamı işinden çok siyaset yapar. Siyasi demeç verir. Ders verir.
Daimi bir akıl hocasıdır.
Bütün bu örnekler ağır üçüncü dünyalılıktır. Üçüncü dünyalılık ‘‘standart koyamamakla’’ başlar. Standartsızlık üretimsizliğin sonucudur. Standartsızlık ‘‘bol keseden atma, efelenme, küstahlaşma’’ hakkını verir insanlara.
Yıllar önce, Türkiye belki bugüne göre daha yoksuldu. Ama adı yolsuzluğa karışmış insanların ortaya çıkıp ders vermesi, efelenmesi bu kadar hoşgörülür müydü? Kişi başına milli gelirle filan izah edilemeyecek sistematik bir mesele var burada.
Ülkeye hákim olan ciddiyetsizliğin artık ‘‘ekonomik kalkınmayı’’ çok olumsuz yönde etkilediğini görmek gerekiyor. ‘‘Dinamizm’’ adı altında kayıtdışı ekonomiye verilen büyük destek bugünlere getirdi Türkiye'yi. Ülke, kayıtdışının aktörlerine yönelik operasyonlarla çalkalanıyor (tabii çalkalanabildiği oranda). O aktörler nasıl baştacı ediliyorlardı bir zamanlar.
* * *
Birtakım ‘‘şeytan tüylü, Baba'nın torpillisi, Türk dehası, işadamı, politikacı, üstün vasıflı 'kalifiye üçüncü dünyalıya'’’ verilen payeler sonucu buralardayız. Ve de oyun devam ediyor. Barda, eğlence yerinde, yurtiçinde, yurtdışında.
Mesele buna tahammüllü olmak veya olmamakta. Bu yozlaşmaya tahammülü olmayanlar Cumhurbaşkanı'nın kişiliğinde bir ‘‘umut’’u yakaladıklarına inanıyorlar. Diğerlerini ise bilmiyorum. Belki nostaljikler.
Laubalilik ne ‘‘çağlar’’ açıyordu, ne cevherler doğuruyordu diye bir şeyleri özlüyorlar!
Paylaş