Bizim basın, "kıyamet kapıda" türünden heyecan yaratmayacaksa bu konuları pek sevmez, diyor Vatan yazarı Haşmet Babaoğlu, küresel ısınma teorileriyle ilgili tartışmaları kastederek.
Sevmez tabii... New York Times’da, Time’da bir haber çıktı mı üzerine atlar, onu da sansasyonel habercilik uğruna eksik çevirir, teoriyi mutlak gerçekmiş gibi verir. Örneğin yapılan bilimsel bir araştırmanın sonucuna göre dünyanın bazı alçak kesimlerinin sular altında kalma ihtimali varsa, bunu çeviriyi yaptığı yabancı gazetede geçtiği gibi bu şekilde söylemez de "Dünya batacak" kesinliğinde bir başlıkla işler.
Haşmet Babaoğlu, uluslararası basında yazarların, yorumcuların 2000’lerle birlikte bu konuları daha fazla tartışmaya başladıklarını söyleyerek, bizdeki yazarların konuya ilgi göstermediklerini vurguluyor.
Sevgili Haşmet, şurada kaç kişiyiz, birbirimizi biliriz. Bunca gazete yazarı arasından senden, benden, Sabah’ta Emre Aköz’den başka, basmakalıp bir şekilde genel kabul gören konularda, genel inancın karşısına çıkabilen kaç yazar var ki? Belki birkaç isim daha, hepsi o kadar...
"Küresel ısınma" gibi, "TV’nin şiddete yol açması" gibi, "cinsel tacizi sadece erkekler yapar" gibi, "dünyanın en güzel şehri İstanbul" gibi kutsal sayılan inançların tersinde fikir belirtebilen kaç köşe yazarı var? Çok az çünkü bu gibi konularda yazabilmek için araştırma yapmak gerekir.
Çoğu yazar zaten araştırma yapmak ne demek, onu bile bilmez. Bilenlerin bir kısmının ise zamanı yok. Kiminin işi başından aşkın, kimi de zamanında yaptığı bilgi hazinesiyle idare edip, cepten yemekle idare ediyor.
Bu noktada biraz soluklanıp, hemen bir konuya açıklık getireyim. Küresel ısınmaya karşı tezlerin de olduğunu söylememin, hep bu karşı tezleri sıralamamın nedeni küresel ısınma tezine karşı olduğum anlamına gelmiyor. Sadece bu konu medyada o kadar tek taraflı bir şekilde işleniyor ve sanki bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek gibi sunuluyor ki, ister istemez şeytanın avukatlığını üstlenmek zorunda kalıyorum.
Haşmet Babaoğlu yazısında küresel ısınma karşıtı iki bilim adamının kariyerlerindeki garipliğe dikkat çekmiş. Zamanında küresel ısınma yanlısı olan bilim adamı Myron Ebell, bugün Exxon’un kurucucusu olduğu Rekabetçi Yatırım Enstitüsü’nün direktörüymüş ve artık buzların erimediğini, katılaştığını savunuyormuş.
Philip Cooney ise 2005’te Bush’a küresel ısınmanın güvenilmez bilimsel kaynaklara dayandığı raporunu vermiş. Şimdi petrol devi Exxon Mobil’de çalışıyormuş.
Emre Aköz, geçen gün her günahın TV’den bulunmasıyla ilgili yazısında yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar sorusuna ulaşmıştı. Çünkü yapılan son bilimsel araştırma çocukların TV izleme oranı ve hiperaktivite arasındaki ilişkinin sanılanın tam tersine olduğunu göstermişti. Daha önceki araştırmalar çok TV seyreden çocuklarda daha fazla hiperaktivite görüldüğünü söylüyordu. Ancak son araştırma bu sonuçların, hiperaktif çocuk annelerinin rahat etmek için bu çocukları TV karşısına daha fazla oturtmasından kaynaklandığını gösterdi. Yani çocuklar TV seyrettikleri için hiperaktif olmuyor, hiperaktif çocuklara daha fazla TV izlettiriliyordu.
Ben de diyorum ki, "Sevgili Haşmet, emin misin?"
Belki de örnek verdiğin iki bilimadamı Exxon tarafından kiralandıkları için bilimsel gerçekleri çarpıtmıyordur da, bilimsel gerçekleri söyledikleri için ve bu gerçekler Exxon’un çıkarları ile de uyuştuğu için Exxon tarafından seçilmişlerdir. Daha mantıklı değil mi?
UltrAslan statta küfürü bitiriyor
Galatasaray’ın tüm taraftar grupları içinde kalitesiyle göze çarpan düzeyli taraftar grubu UltrAslan küfüre savaş açtı.
Bu yazıyı Galatasaray-Fenerbahçe derbisi öncesinde yazıyorum. Gerçi maç Fenerbahçe’nin sahasında ama maçlarda küfürün önüne geçilme savaşında Fenerbahçe seyircisinin bu maçtaki tutumunun da büyük önemi olacak.
Eğer Fenerbahçe taraftarı küfüre başvurursa, UltrAslan’ın "statlarda küfüre hayır" kampanyasının başarıya ulaşması biraz daha zorlaşacak.
UltrAslan’ın işi zaten zor. Çünkü taraftarlar arasında küfürün bir Türk kültürü olduğunu düşünecek kadar cahil olanları da var. Bunları susturmak çok güç.
Ama her ne olursa olsun, UltrAslan’ın ve grubun koordinatörü Alpaslan Dikmen’in bu hayati kampanyadan yüzlerinin akıyla çıkacaklarına inanıyorum.
Galatasaray’a küfüre küfürle karşılık verme ilkelliği değil, medeniyete öncü olmak yakışır...