Aydın’la Kiremitçi’yi boşver Şamdancı ile İpekçi’ye bak

Medyanın yılbaşı parlatma büyük ikramiyesi, adı sanı duyulmamış iki kişiye vurdu bu sene.

Meğer her ikisi de edebiyatçıymış.

Belki de kimsenin ilgileneceği yoktu ama Kiremitçi-Aydın ikilisinin Aydın olanı, ‘O karısından ayrılmış, ben de kocasından ayrılmış edebiyatçılardık’ diye kendi kendini ve sevgili sevgilisini edebiyatçı ilan ediverince, hopdedikvari alaka gösterenleri bol oldu.

Benim asıl ilgimi çeken mevzu ise, artık her alandan insanların ünlerini magazinin gücünden yararlanarak şişirmeye başlaması. Sinema sanatçısı öyle, tiyatrocusu, yazarı, ressamı, yönetmeni, baleti, hatta profesörü, siyasetçisi bile öyle.

Artık kimse yaptığı işteki başarısı ya da fiyaskosuyla meşhur olmuyor. Meşhur olmanın yolu magazin haberlerinden geçiyor.

Türkiye’nin magazin gündemini, üstelik magazini sulandırmadan belirleyen Kelebek’te yazdığıma göre, gündem yaratma gücü konusunda şanslıyım...

Madem öyle ben de bu gücümü, gündeme girmeyi mesleki yetenekleri ve çalışmalarıyla hak edenler için kullanayım? Ve gerçek genç edebiyatçı arayışında olan okurlarıma ciddi edebiyet eleştirisi üslubu yerine magazinel bir dille iki yazarı önereyim.

BANA İNANAN OKUR BU KİTAPLARI ALIR

Önereceğim yazarlardan ilki Leylá İpekçi. Zaten tanışıyor olma olasılığınız yüksek. Birbiri ardına yayınladığı dört kitabından sonra, uzun bir süre sessiz kaldığı için hatırlatayım dedim... İlki ciddi bir edebiyat ödülüne de layık görülen bu dört kitapla, edebiyatçılığını çoktan kanıtlamış Leylá İpekçi’nin yeni kitabının ismi ‘Başkası Olduğun Yer.’

En ürpertici konuları eğlenceli bir dille ve kutsal kitapları andıran bir üslupla yazan İpekçi’nin kitabından küçük bir alıntı:

‘Sayın Editör; ‘Çağdaş kentlilere seçkin bir ölüm dergisi’ sloganıyla pazarladığınız Cenaze Galası adlı derginin ilk sayısını beğenerek okudum. (...) Okuyucuyla interaktif bir ilişki kuracağınızı söylediğiniz için size yaşlı ama çağı yakalamış bir babaanne olarak bazı tavsiyelerimi yollamak istedim. (...) Tabutun önünde alkış konusuna eğilseniz, bis’lerin boşuna olduğunu anlatsanız, ne kadar yararlı olur! (...) Ölüme yakın olanların ruh durumu, yalnızca geride kalanları değil, henüz ölüsü olmayanları da ilgilendiriyor’ ...

‘Yalnızlığınla Kal’ isimli roman ise Gamze Reisoğlu Şamdancı’nın ilk kitabı. Henüz ödül sahibi olmasa da, Reisoğlu Şamdancı’nın ilk kitabı iyi bir edebiyatçının doğumunu müjdeleyen ipuçları sunuyor:

‘Füsun’un o taksiyi durdurmasıyla başladı bu roman da, kitabın birinci sayfasında değil, tam da bu sayfasında. (...) Sokaklardaki taksi kalabalığını getirdi gözünün önüne. Vızır da vızır... Vızır da vızır... Binlerce arı. İstanbul dev bir arı kovanıydı, peteklerinden bal yerine zehir sızıyordu.’

Bu iki kitabı al, ey bana inanan okur. ‘Başkası Olduğun Yerde’, ‘Yalnızlığınla Kal’...

Müzede fotoğraf neden yasak ki

İstanbul Modern ve Sakıp Sabancı Müzesi sayesinde artık dünya çapında sanat müzelerimiz var. İki harika girişimin yarattığı dalgayla sanat müzeleri popüler kültürümüze dahil olurken, bu yeni akım küçük bir moda daha doğurdu: Müzede fotoğraf çekme yasağı.

İstanbul Modern’deki uygulama, fotoğraf makinesiyle gelen ziyaretçileri içerde fotoğraf çekmemeleri konusunda uyarmaktan ibaret. Sabancı Müzesi’nde ise iş bir adım daha öteye götürülmüş. Ziyaretçilerin fotoğraf makineleriyle, fotoğraf makineli cep telefonları kapıda toplanıyor.

Uygulamanın nedeni Fransızlarmış, Picasso’larının sergilenmesine bu koşulla izin vermişler. Fransa’da Louvre’da bile fotoğraf çekmek serbesttir. Mona Lisa’nın karşısında fotoğraf ve video kameralı bir turist kalabalığı hiç eksik olmaz. Sadece flaş kullanmak yasaktır, çünkü güçlü ışık tablolara zarar verir.

Fransızların, SSM’ye fotoğraf makinalarını toplama koşulu koymasıyla, İstanbul Modern’deki fotoğraf çekme yasağının nedenlerini gerçekten merak ediyorum. Fransızların koyduğu şartın, mutlaka mantıklı bir açıklaması da vardır diye umuyorum.
Yazarın Tüm Yazıları