Bakın neler diyor söyleşisinde yazar:
"Kadın olmaktan memnunum. Bu dünya hakkında bir iki şey bilen her insanın, yaratıcılığın dişi olduğunu bilmesi gerekir".
"Cinslere roller daha biz doğarken dağıtılıyor. Erkekler mavi, kızlar pembe. Dünyaya geldiğimiz günden beri bize iyi ve namuslu kızlar, kocalarına layık eşler olmamız öğretiliyor. Aslında erkekler için de sınırlamalar var. ’Erkekçe’ davranmaları için onlara da büyük baskılar yapılıyor. Benim ideal dünyamda, kadınlar içlerindeki erkek ile erkekler de içlerindeki dişi ile buluşabilmeli".
"Kariyer mi aile mi? Bu gerçek bir ikilem. Roman yazmak içe dönük ve yalnızlık isteyen bir misyon. Öncelik yazmakta, kitapta olmalı. Annelik ise vermek hep vermek. Aldıklarının çok fazlasını vermek. İçimdeki yazar ile anneyi barıştırmak pek kolay değil."
"Annem hem anne hem de baba rolünü üstlenmişti. Erkek hakimiyetindeki bir toplumda varolmak güçtü. Annem benim hayatımı kolaylaştırmak için büyük mücadele verdi. Çocukluğumda onun bağımsız olmasının hep bedelini ödediğini gördüm."
"Bir yazar kaleminde hem kadın hem erkek olmalı. Erkek ve dişi içimde yan yana yaşıyor. Toplumun ’normal’ sayması için günlük yaşamımda bu zenginliği boğmak zorunda kalıyorum."
"Kadınlar erkeklerden daha çokyönlü. Hayatlarında birçok kimliği birden öğrenmek zorundalar. Erkekler ise keşke daha az istikrarlı, daha az mantıklı, daha az dengeli olsalardı. O zaman belki daha kolay ağlayabilirlerdi. Ağlayabilmek iyi bir şey. Erkekler, kadınlardan ağlamayı öğrenmeli".
Yazar söyleşisinde, siyasi içerikli sorulara da net cevaplar veriyor:
"Avrupa eğer Türkiye’yi kendinden uzaklaştırırsa bundan bir tek batıya nefret duyguları besleyenler yararlanacak. Eğer şeffaf, demokratik, eşitliğin ve eşit vatandaşlığın savunucusu bir Türkiye vizyonumuz varsa, Türkiye’nin AB üyesi olması çok önemli. Üyelik sadece Türkiye’ye değil, uzun vadede AB’nin de yararına olacak. Türkiye’nin AB üyeliğini var gücümle destekliyorum".
Etnos gazetesinin Dünya Kadınlar Günü nedeniyle ayırdığı sayfaların konuğu yazar Elif Şafak idi.
BİLETLER TÜKENDİ- Önümüzdeki cumartesi, Atina’yı Pire’ye bağlayan Neo Faliron semtindeki Karaiskaki Stadı’nda oynanacak Yunanistan-Türkiye futbol maçı için satışa çıkarılan ilk parti 18 bin bilet 4 saat içinde tükendi. Gişelerin önünde uzun kuyruklar oluştu. Bilet almak için kimlik göstermek şart. Bu arada, Alman teknik direktör Otto Rehagel, Yunanlı tam 10 gurbetçi futbolcuyu milli takıma çağırdı. Türkiye maçı hazırlıkları pazartesi günü başlayacak.
KENAN, SARBEL’DENÖNCE- Kenan Doğulu’nun "Shake It Up Şekerim"i ile Yunanistan’ı temsil edecek Sarbel’in "Yassu Maria"sı ne kadar benziyor birbirine? Benziyor, niye benzemesin? Bunun neresi kötü? Hani müziklerimiz aynıydı ve bu ortak kültür paylaşımıydı? Kaldı ki Eurovision şarkı yarışmasında birbirine benzemeyen kaç şarkı var? Burada yetkililerin derdi başka. Yunan şarkısı yarışmada 10. sırada yer alacak. Kenan Doğulu ise muhtemelen Sarbel’den ya bir ya iki ya üç sıra önce sahne alacak. Dolayısıyla üst üste iki benzer şarkıda akıllarda ilkinin, yani "Shake It Up Şekerim"in kalmasından endişe ediyorlar.
Anarşistlere teslim olan şehirManzara bu ülkenin tarihi için hazindi, saygısızdı. Atina’nın merkezinde, parlamento binasının önünde mitolojiden bu yana savaşlarda şehit düşmüşlerin anısına dikilmiş meçhul asker anıtı, birkaç yüz çapulcunun insafına kalmıştı. Onlar tarih, sembol, saygı demeden saldırdılar. Daire içindeki A harfini, yani "ideolojilerinin" sembolünü çizdiler boyalarla anıtın üzerine. Birileri bununla da yetinmedi. Yunan bağımsızlık savaşının sembolü sayılan efsun askerlerinin bulunduğu kulübeyi ateşe verdi. O beyaz etekli, beyaz çoraplı, beresi püsküllü efsun askerleri, ilk kez nöbeti bırakmak, kaçmak zorunda kaldılar.
Yunanlılar için demokrasinin anıtı sayılan Sintagma (Anayasa) meydanı alevler içindeydi. Yüzleri kukuletalar ile örtülü 500 kadar anarşiste teslim olmuştu başkent. Yunan bayraklarını yaktılar. Polis, gazlarla müdahale etti. Taş, sopa, molotof ve daha ne getirmişlerse beraberlerinde karşılık verdiler. Toz duman kapladı her yeri. Nefes almak imkansızdı.
Olaylarda yaklaşık 50 kişi gözaltına alındı. Ertesi gün suçüstü mahkemesine çıkarıldıklarında, anne babaları "nezarethanelerde evlatlarımıza kötü muamele yapıldı", avukatlar da "gençlerin demokratik hakları çiğnendi" diye bağırdılar. Yine kargaşa. Bu kez Atina adliye sarayı savaş meydanına döndü.
Buralarda üniversiteler haftalardır kapalı. Öğrenciler de sokaklara döküldü. Özel üniversitelerin açılmasına imkan tanıyan, üniversite dokunulmazlığına bazı şartlarda son veren, rektör seçimini değiştiren ve artık "ebedi öğrenciliğe" nokta koyan yeni eğitim yasasını protesto ediyorlar.
Hemen her gün binlerce öğrenci yürüyor. En arkadaki gruplarda yer alan anarşistler de hemen her gün yeni olaylara sebep oluyorlar. Hemen her gün kaç işyeri, kaç otomobil ateşe veriliyor artık sayan yok.
Meçhul asker anıtına saldırı ile efsun askerinin kulübesinin yakılması, yıllardır hırsız-polis kovalamacasına dönüşen anarşist-polis kavgasında bardağı taşıran son damla oldu. Taraflar restleşti. Polis görevini yerine getirebilmek için daha fazla yetki ve teçhizat istedi. Anarşistlerden de "yakmaya devam edeceğiz" mesajı geldi.
Halkın büyük bir bölümü, eğitim sisteminin değişmesi için hükümete destek. Ana muhalefetin tepkisi ise sırf muhalefet için. Sol eğilimli küçük partiler, siyasi açıdan bu işten en kazançlı çıkanlar. Kamuoyu araştırmaları, göstericilere destek çıkan, anarşistlere hoşgörülü yaklaşan bu partilerin, genç seçmenlerin sempatisini kazandığını ortaya koydu.
Selanik’te de gösteriler, olaylar eksik olmuyor. Vesselam zor günler yaşıyor Yunanistan.