Yunanistan’da hani neredeyse bir milletin ölüm-kalım savaşına döndürülen, ilkokul 6. sınıf tarih kitabının hazin ve son derece düşündürücü öyküsünden bahsedeceğim bugün.
Eğitim bakanlığının açtığı yarışmada, aranan kriterlere uygun bir grup yazar-tarihçi-sosyolog-öğretmen iki yıl önce bir araya gelerek, 1987’den beri okutulan tarih kitabının yenisini yazmaya koyuldu.
Gerçekten de öncekilerden hayli farklıydı. Osmanlı İmparatorluğu’nu öncekileri kadar kötülemiyordu. 1821’de başlayan Yunan bağımsızlık mücadelesi ile ilgili abartılar öncekileri kadar fazla değildi. "Küçük Asya Felaketi", yani 1922 Kurtuluş Savaşı için öncekileri kadar "düşmanca" ifadeleri yoktu. 1974 Kıbrıs olaylarına bakışı ise öncekilere kıyasla daha yumuşaktı.
Kitap, geçen ders yılı başladığında öğrencilere dağıtıldı. İlk başta kimsenin pek itirazı olmadı.
Bir süre sonra, birileri çıkıp "tarihimizi saptırıyorlar" diye bağırdı. Bir anda aşırı milliyetçiler ve kilise kenetlendi: "Evet... Tarihimizi de saptırıyorlar, çocuklarımızın milli vicdan duygularıyla da oynuyorlar".
"Bu kitabı okutmaktan utanç duyuyoruz" diyen öğretmenler, "çocuklarımız elden gidiyor" diyen veliler çıktı ortaya.
Tepki dalga dalga yayıldı. Kitap, koskoca ülkenin gündeminde ilk sıraya oturdu. Birileri ekranlardan görünsün diye Yunan milli bayramındaki resmi geçit töreni yapılırken, Ortaçağ’daki gibi kitabı ateşe verdi. Yaktı, üzerinde zıpladı.
Sonra kimileri kitabın arkasında para spekülatörü George Soros’un olduğunu, kimileri ise Yorgos-Papandreu-İsmail Cem anlaşması uğruna, yani Türk-Yunan ilişkilerinin düzelmesi uğruna bir milletin tarihinin yok edildiğini söyledi.
Kamuouyu araştırmalarının zamanı gelmişti. Kitabın tek sayfasını bile görmemiş binlerce insan "istemeyüz" dedi anketlerde.
"Aydınlardan" pek öyle karşı çıkan olmadı. Birkaç sestiler topu topu çabucak susturuldular. Muhalefet partilerinden de çıt yoktu.
Tepkiler ülke sınırlarını aştı. Kıbrıs Rum kesiminde de okutulan aynı kitap için Papadopulos yönetimi "veto"sunu koydu. Kitabı okullardan toplatıp Atina’ya iade ettiler. "Ya yenisini yazın ya da biz kendimiz yazarız" diyerek.
Başbakan Kostas Karamanlis, tepki çığ gibi büyüyünce geri adım attı. Ders yılının bitmesiyle kitapta değişikilikler yapılmasını emretti.
Atina Akademisi, Pedagoji Enstitüsü, 103 "hata" buldu. Yazarlar, içleri buruk da olsa kitabı yeniden mercek altına aldı. "Hata"ların 94’ü düzeltildi. Geri kalan 9’u için bile "öğretmenler ve öğrenciler karar versin" denildi.
Ve kitap ağustos sonlarına doğru basım için matbaaya gönderildi.
Derken, erken seçim ilanı geldi. Kitap yeniden değere bindi. Bu kez, yapılan değişikliklerin tatmin edici olmadığı iddiaları ortaya atıldı. Hatta "hele bir kitabı görelim biz ne yapacağımızı biliriz" tehditleri bile yükseldi.
Karamanlis, bu meseleden oy kaybı telaşı içine girince, yeni ders yılının başlamış olmasına rağmen kitabın matbaada bekletilmesi, okullara dağıtılmaması emri verildi.
Yunan halkı kararını çoktan vermişti bu "günahkar" tarih kitabı için.
Uzun yıllardan beri parlamentonun müdavimi, eğitim bakanı Marietta Yiannaku’yu ilk kez milletvekili seçmedi. Yiannaku birkaç gün sonra da bakanlık koltuğundan oldu.
Yeni eğitim bakanı Evripidis Stilianidis’in ilk icraatı, söz konusu tarih kitabını tarihin tozlu raflarına kaldırmaktı. Yeniden eski kitap okutulacak bu yıl.
Tarih, devletlerin elinde jilet gibidir. Doğru kullanıldığında tertemiz bir yüz, yanlış kullanıldığında kesik, çizik, kan izi.
Yıllardır bu ülkede yaşıyorum. İyi, temiz yüzünü defalarca gördüm. Defalarca "ha keşke bu Türkiye’de de olsaydı" diye düşündüm. Ne var ki kötü yüzü de bu diyarın zaman zaman karşıma dikiliyor. Tıpkı tarih kitabının öyküsünde olduğu gibi.
Kitabın "Kötü Türk" imajını hafifletmekten başka "suçu" neydi allahaşkına?
Her şeyin deniz olduğu yer
Rüzgarın yüzleri okşayarak varlığını az da olsa hissettirmeye başladığı Atina gecelerinde, yolum başka neresi olacak ki? Bu diyarda herkesin "Turkolimano" (Türk limanı) bildiği, adı 1960’lardan sonra "Mikrolimano" olarak değiştirilen restoranlar ve kafelerle dolu minnacık koy da tam önümde.
Yeni bir mekan dikkatimi çekti. "Artisti Thalassa". Yüz metre kadar geride İtalyan mutfağı "Artisti Macaroni"nin balık ve deniz ürünleri şubesi.
Duvarlarda gök mavisinin hakimiyeti, masa ve sandalyelerde de kendini gösteriyor. Denizin kenarında bir masaya oturdum. Dikkatimi ilk çeken önümdeki tabak, çatal, bıçak ve tuzluktu. Hepsi de dalgalı. Ege’nin dalgalalarından esinlenmişler.
Su ve şarap bardağı, masadaki yerini aldığında maviyi ve dalgayı yine yaşadım. Karışık deniz tabağı, salata ve gerçek şarap sevdalıları beni affetsin Sauvignon Blanc, yani bir beyaz şarap siparişi verdim.
Kerevit ile yoğurt karışımı dip ve salata kayıklarda geldi. Oturmuşlar kayıkların tıpatıp benzeri, mavi ve beyaz tabaklar düşünmüşler. Keyiflendim. Bir yanımda deniz, kimi heybetli kimi değil sallanan tekneler. Önümde denizi dalgayı çağrıştıran onca güzellik. Kulaklarım da mutlu. Eski bir Yunan şarkısı çalıyor. "Alimono", yani "eyvahlar olsun". Hiç sevmemişlere, hayatın tadını bilmeyenlere, hiç gözyaşı dökmeyenlere eyvahlar olsun.
Karışık deniz tabağında, biber ve domates ile birlikte şişe geçirilmiş ızgara ahtapot dilimleri, sarmısak esintili karides, iri dilimlere kesilmiş kalamar tava ve marida (gümüş ile izmarit arası) balığı.
Böyle bir ortamda yudum yudumu, kadeh kadehi kovalamaz mı? Kovalar tabii.
Biraz etraftaki masalarda yapılan sohbetlere kaptırdım kendimi, biraz denize baktım. Biraz da kendime kapandım.
Geceyarısı oluyordu neredeyse.
Turkolimano, yeni adıyla Mikrolimano tıkabasa doluydu. Şen kahkahalar yükseliyordu dörtbir yandan.
Yunan gemisinde Türk komutan
Geçen hafta Yunan seçimlerinin heyecanına düşmüştük, meğer neler olmuş neler.
Akdeniz’de görev yapan NATO Daimi Deniz Komutanlığı Grubu 2’ye (SNMG2) ait 6 ülkeden 7 savaş gemisi, 17-20 Eylül tarihleri arasında Yunanistan’ın Pire limanını ziyaret etti.
Türkiye, Yunanistan, ABD, İtalya, İspanya ve İngiltere’nin toplam 7 savaş gemisinden oluşan gücün, bu dönemki komutanı Türk, Tuğamiral Sinan Ertuğrul.
Tuğamiral Ertuğrul, NATO gücünde yeralan savaş gemisi Oruç Reis’te, sadece Yunanlı gazetecilerin katıldığı bir basın toplantısı düzenledi ve SNMG2 hakkında bilgi verdi. Hatta birlikte fotoğraf bile çektirdiler. Bu başlı başına güzel bir şey.
Ama durun, daha bitmedi. Tuğamiral Ertuğrul, Yunan firkateyni "Aegean"da (Ege) düzenlenen resepsiyonda ev sahipliği yaptı ve davetlileri karşıladı. NATO şemsiyesi altında bile olsa bir Türk denizci, Yunan savaş gemisindeki davette ev sahipliği yapıyorsa bu son derece sevindirici.
Öğrendiğimiz kadarıyla, asker ve diplomatların katıldığı davette Yunan firkateyninde görevli bir subay, şu anekdotu anlatmış:
"Tek sorun, Türk subaylar bizim gemiye geldiklerinde Türk kahvesi, bizim de onları ziyaret etiğimizde Yunan kahvesi istememizdi. Sonunda bu anlaşmazlığa çözüm bulduk. Artık birbirimizi ziyaret ederken Türk-Yunan kahvesi söylüyoruz".