Başka izahı yok. Muhakkak birileri gammazladı, birileri ihbar etti polise. Yoksa polisin, Allah’ın Arahova köyü dışında erken vakit pusuya yatmasının başka ne nedeni olabilirdi?
Gün ağarmıştı ki siyah, küçük bir araba göründü yolda. Kurt kapana düşüyordu. "Dur" işareti verdiler sürücüsüne. O durmadı. Sonuna kadar bastı gaza. Barikat, üç polis cipinden ibaretti, aralarından sıyrılıp kaçmaya başladı. Ancak direksiyonun kontrolünü kaybetti. Siyah, küçük araba yoldan çıkıp ağaca çarptı ve durdu. O, zorlukla çıktı arabadan. Bitkindi "Eee 100 defa sen şanslıydın, bir defa da biz" diyen polise güçlükle cevap verdi: "Vallahi şanslısın." Formalite işlemler yapıldı. Kelepçeler takıldı, arabanın içi arandı. Kalaşnikof çıktı, otomatik Scorpion çıktı.
ARABASINI ÇALDI AMA TAKSİ PARASI VERDİ
Yunan polisi ile 16 yıldır adeta kedi ile fare gibi oynayan Nikos Paleokostas (46) geçtiğimiz günlerde yakalandı. Polise son yakalandığında 30 yaşındaydı.
1980’yi yılların sonlarında ilk kez yakalandığında, 27 soygundan hüküm yedi. Mahpusta fazla kalmadı. Kardeşi Vasilis’in yardımı ile birkaç ay sonra sırra kadem bastı. Firarının üzerinden iki yıl geçmişti ki, yine yakayı ele verdi. Cezasını çekmek için mahpushane yolunda polis aracından kaçmayı başardı bu sefer de.
Gel zaman git zaman işlemediği suç kalmadı. Soygun, adam kaçırma, adam yaralama ne isterseniz var. Bir keresinde, Yunanistan’ın helva kralı Aleksandros Haitoglu’yu kaçırıp 700 bin Euro fidyeyi cebe indirdi. Bir keresinde Veria şehrinde tüm polis ekipleri Yunan cumhurbaşkanının ziyareti nedeniyle seferber iken, banka soyup bisiklet ile kaçtı. Bir keresinde nasıl ulaşmışsa kulağına, "Nikos, polis bir süpermarketi soyacağını haber almış. Tuzak kurmuşlar sana" tüyosunu aldığında, ne cüretse süpermarkete gidip sivil polislerin arasında alışveriş yaptı. Bir keresinde de yine peşine takılmış polislerle birlikte otelin birinde aldı soluğu. Baktı ki kapıda adamın biri arabasından çıkıyor, çekti silahını, arabayı gasp etti. Kaçarken durdu, korku içinde bakan otomobil sahibinin önüne "Taksi lazım olabilir" diyerek 250 euro atıp gitti. Birkaç ay önce de kardeşine vefa borcunu ödedi. Kendisini hapisten kaçıran kardeşi Vasilis’i gardiyanların şaşkın bakışları arasında hapisten helikopterle kaçırdı.
Şimdi yüksek tansiyondan şikayetçi... İlaçlarını almadan adım bile atamayan Nikos Paleokostas artık kaçmaktan yoruldu. Derman kalmamış dizlerinde sanki. Altı yıl arayla çekilmiş iki fotoğraf da bunu itiraf ediyor gibi. Ne dersiniz?
Kimler geldi kimler geçti...
Kısa pantolon giyiyordum ve annemlerle birlikte İstanbul’da kadınlar hamamına gidiyordum Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri U’Thant (1961-1971) ilk kez Kıbrıs sorunu ile ilgilendiğinde.
Okul yıllarımda, delikanlılığa merhaba deyişimde, çocukluk aşkım Rena ile haftasonları buluşup öğle vakti diskoteklere gittiğimizde, sonra Atina’ya göçtüğümde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kurt Waldheim (1972-1981) artı hanesine sadece kağıtlarda kalan Kıbrıs zirve anlaşmalarını sağladı ve evine gitti.
Gazeteciliğe ilk adımlarımı attığımda, 50 cc’lik motosikletimi atıp ilk otomobilimi aldığımda, aşkta yalanın bazen gerçeğin koynunda yattığını kavrayabildiğimde, Birleşmiş Milletler’in Genel Sekreteri Perez De Cuellar idi (1982-1991). Uğraştı epey ama nafile.
DİLERİM BU KONUDAKİ SON YAZI OLUR
Kızım Marianna doğduğunda, Burdur’da kısa dönem askerliğimi yaptığımda, dünyayı dolaştığımda, BM Genel Sekreteri Butros Gali (1992-1996) hatırlıyorum da "fikirler paketi"ni hazırlamıştı Kıbrıs için, hepsi o kadar.
Saçlarıma ilk aklar düştü, sonra çoğaldılar. Marianna süslenip püslenmeye başladı ama Kofi Annan’ın Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri görevi yıllarında da (1996-2006) -ilk kez bu kadar yaklaşılmasına rağmen- yine çözüm gelmedi Kıbrıs’ta.
Birleşmiş Milletler denen müesseseden yanılmıyorsam yedi genel sekreter geçti bugüne kadar. Bunlardan beşi Kıbrıs’la ilgilendi. Sonuç malum...
Birleşmiş Milletler’in yeni patronu yakında belli olacak. Onun görev süresi bittiğinde dede bile olabilirim ama inşallah benzer bir yazı yazmam.
Ülke nüfusu nasıl artar?
Bu diyarda nüfus, 2004 yılı sonu itibariyle Yunan vatandaşlığına geçmiş on binlerce yabancı ile birlikte 11 milyon 40 bin 650 olarak belirlendi. Yapılan hesaplamalara göre nüfus, 2050 yılında vatandaşlığa alınan yabancılarla birlikte 10 milyona gerileyecek.
Devlet İstatistik Teşkilatı’nın raporu, Yunanistan’ın "ihtiyarlar ülkesi" olduğunu gözler önüne seriyor. Örnek mi? 14 yaşına kadar olan her 100 çocuğa, yaşı 65’in üzerinde 124 kişi düşüyor, bu bir. 1993 yılına kıyasla 0-14 yaş grubundaki Yunanlıların sayısı yüzde 16 azalırken, 65 ve üstü yaş grubu yüzde 30.5 oranında arttı, bu iki. 1981 yılında her anneye ortalama 2.09 çocuk düşüyordu, bugün 1.30, bu da üç.
ÇOCUK İÇİN TEŞVİK
Türk hemcinsleri ile kıyasladığımızda sanırım Yunanlı kadınlar daha geç evleniyor (ortalama 28 yaşında) ve daha geç çocuk sahibi (ortalama 30 yaşında) oluyorlar.
Raporun doğum-ölüm rakamları da çarpıcı. 1993 yılında doğumlar 4 bin 380 adet fazlaydı, şimdi ölümler 1019 fazla.
Karamanlis hükümeti, doğumların teşviki için bazı tedbirler aldı. Devlet yardımı alabilmeleri (ayda yaklaşık 250 Euro), ailelere koyulan dört ve fazlası çocuk şartı, üç ve fazlasına indirildi. Çok çocuklu aile reislerinin devlet sektörüne girebilmeleri de kolaylaştırıldı. Ama görünen o ki değişen bir şey olmayacak.
Evlenenlerin de sayısı giderek azalıyor bu diyarda. 1980’lerde her yıl 1000 Yunanlıdan 7.3’ü evlenirdi, bugün 4.6’sı evleniyor. Buna karşı evliliklerin akıbeti de giderek "ayrılmalıyız, artık gitmeliyim, sana saadet dilerim" filan oluyor. 1993 yılında her 1000 evlilikten 124’ü mahkemede son bulurdu, şimdi her 1000 çiftten 240’ı boşanıyor.
TEDBİR YETERLİ DEĞİL
Meselenin bir de başka boyutu var. Bu ülkede ne zaman nüfus konusu gündeme gelse, tehlike edebiyatını da beraberinde getirir. "Türklerin nüfusu sürekli artıyor", "Türklerin nüfusu genç", "Eyvah bilmem kaç yıl sonra askere gönderecek delikanlı kalmayacak..." misali.
Devlet İstatistik Teşkilatı’nın raporunda kıyaslamalar için örnek verilen 1980’li, 1990’lı yıllarda da aslında durum farklı değildi. O dönemlerde, hatırlıyorum, konu parlamentoda görüşülürken, bir milletvekili şöyle diyordu:
"Tedbirler iyi hoş ama nüfusun artması isteniyorsa, başka bir şey de yapmak gerek."