Kurtuluş Savaşı’nın ardından, yenilginin sorumluları oldukları gerekçesiyle Yunanistan’ın eski başbakanları, bakanları ve generalleri arasında yer alan 6 isim ölüme mahkum edildi.
87 yıl sonra, infaz edilen Başbakan Protopapadakis’in torunu Mihalis, dedesi ve diğer 5 kişinin haksız yere cezalandırılıp öldürüldüklerini iddia ederek Yüksek Mahkeme’ye başvurdu. Karar merakla bekleniyor.
Atina’da, Gudi semtindeki askeri cezaevinde 15 Kasım 1922 sabahı “vatana ihanet” suçundan yargılanan 6 kişi infaz edildi. 15 gün önce 31 Ekim 1922’de toplanan askeri mahkeme, Yunanistan’ın eski başbakanları Petros Protopapadakis, Dimitrios Gunaris ve Nikolaos Stratos, eski bakanlardan Yorgo Baltacis ve Nikolaos Stratos ile general Yorgo Hacıanestis’i “Küçük Asya Felaketi”nin yani Türklerin Kurtuluş Savaşı’nın suçlusu sayarak ölüme mahkum etmişti. Suçları “Yunan ordusunun birliklerini düşmana teslim etmek... Ordunun yeniden örgütlenmesini engellemek...” Vesaire vesaire.. Sanıklardan general Hacıanestis savunmasında “Ben sadece iki buçuk ay için komutandım. Selefim 20 ay görev yaptı. Küçük Asya elimde öldü diye beni suçlamanız haksızlıktır. Başka doktorların yanlış tedavileri yüzünden ölmek üzere olan bir hastanın son doktoru niye cezalandırılsın?” diyordu. Yunan tarihine “Altılar Davası” olarak geçen mahkeme bugün 87 yıl sonra yine gündemde. İnfaz edilen başbakanlardan Protopapapdakis’in torunu Mihalis, dedesi ve diğer beş kişinin haksız bir şekilde ölüme gönderildiklerini belirterek “Soyadlarına sürülen kara lekenin aklanması” istemiyle Yüksek Mahkeme’ye başvurdu. Yüksek Mahkeme eğer “Altılar Davası”na yeniden bakılmasını kararlaştırırsa 87 yıl sonra “Küçük Asya Felaketi” yani Kurtuluş Savaşı dönemi buralarda yeniden canlanacak. Mihalis Potopapadakis dava dilekçesinde “Felaketin hemen ardından toplanan askeri mahkeme, 1922’deki yenilginin nedenlerini bilemezdi. Yunan ordularının İzmir limanından ayrılışı 30 Ağustos 1922’de başladı ve 5 Eylül’de tamamlandı. Aynı yılın 31 Ekim’inde bakılan davada askeri hakimlerin ellerinde sanıkları ölüme mahkum edecek belge ve kanıt yoktu” dedi. Tarihçiler buralarda ikiye ayrılmış durumda. Kimilerine göre, 1922’deki mahkemede “İzmir ve Edirne gibi şehirler düşmana teslim edildi” iddiası ortaya atılırken bilinçli olarak bu şehirlerin “Yunan egemenlik sınırları içinde bulundukları” belirtilmedi. Çünkü Yunanistan’ın o dönemde müttefiklerinden aldığı talimat sadece “İzmir merkezli Aydın bölgesinin asayişini korumaktı”. Yunanistan’ın müttefiklerinin kafasında bu bölgenin rejimi için 5 yıl içinde referandum yapılması vardı. Dolayısıyla Aydın bölgesi “vatan toprağı” sayılamaz. Dolayısıyla “vatan hainliği” söz konusu olamaz. Aynı çevrelere göre, İzmir’in “kaybedilmesi” Yunan hükümetinin kasıtlı bir siyaseti değil savaşta uğranılan bir yenilginin sonucudur. Buna karşı bazı tarihçiler “altılar”ın vatana ihanet ettiklerinde ısrarlı. Söz konusu çevrelere göre, Ege’deki bazı Yunan birliklerine kasten yardım gönderilmedi. Ölüme mahkum edilen politikacılar “Anadolu’dan gelecek göçmenlerin Atina’da yaratabilecekleri siyasi krizi düşünerek binlerce insanı ölüme terk etti.” Yüksek Mahkeme’nin kararı merakla bekleniyor.
Yunan turist İzmir’i neden ziyaret eder
Birkaç aydır İzmir-Atina seferlerini başlatan Pegasus ve Sun Express’in şirketlerinin kaç Yunan yolcu taşıdıklarını doğrusu merak ediyorum. Ege bölgesinden Türk turistin eğer vizesini aldıysa Atina’ya gelmesini anlıyorum da, Yunan turistin İzmir’i ziyaret etmesi için şimdilik “dedesinin yaşadığı toprakları görmekten” başka bir neden bulamıyorum. Yunan turist İstanbul’a hareketinden önce bu şehri adeta avucunun içi gibi biliyor. Gazetelerde, dergilerdeki turizm şirketlerinin reklamları bir yana, yıllardır milyonlarca Yunan turist İstanbul’a gitti ve izlenimlerini akrabalarına, yakınlarına, komşularına anlattı. Kapalıçarşı, Ayasofya, Sultanahmet... Nerede alışveriş yapılacak, hangi lezzetler nerede tadılacak önceden kafalarda planlanmış. Peki İzmir’de ne yapacak? Nereleri gidecek, hangi beldeleri ziyaret edecek? Üç-dört gününü gecesini nasıl geçirecek? Bu şehrin lezzet durakları, alışveriş yerleri neresi? Cevap yok.. Efes’i, Bergama’yı duymuş olanlar var ama hepsi bu. Diyorum ki özellikle ilkbahar geldiğinde sözgelimi Çeşme’nin, Foça’nın tanıtımı yapılamaz mı? Otellerin durumu, fiyatları, eğlence yaşamı anlatılamaz mı? İzmir’in buralarda tanıtımı şart. Bazı etkinliklerin başlatılması vakti geldi gibi. Bu da sanırım havayolu şirketlerinin işi değil sadece.
Papandreu ve Samaras okul arkadaşıydı
Hiç şüphe yok ki parlamentoda kozlarını paylaşırken ya da karşılıklı açıklamalarında birbirlerini ağır ifadelerle eleştirecekler, hatta suçlayacaklar. Resmi davetlerde bir araya geldiklerinde ise buz gibi yüz ifadeleriyle, hatta bakışlarını kaçırarak el sıkışacaklar. Konuşurlarsa da hal hatır sormakla sınırlı kalacak sohbet. Bir ülkenin başbakanı ile ana muhalefet lideri arasındaki “soğuk ilişki” siyasetin doğasında var. Zaten bir ülkenin kamuoyu da genellikle başbakanla muhalefet liderinin “ayrı dünyaların” insanları olduklarına inanır. Yunanistan’da iki aylık başbakan Yorgo Papandreu ile ana muhalefetin bir haftalık lideri Andonis Samaras arasındaki ilişkiler de taşıdıkları unvan gereği, siyasetin yapısı gereği pek farklı olmayacak. Oysa bugün 57 yaşındaki Yorgo ile 58 yaşındaki Andonis siyasetin “s” sini bilmedikleri yıllarda, delikanlılık çağlarında sıkı dost idiler. İkisi de 1970’li yıllarda ABD’de Amherst College’da okurken Papandreu, Samaras ve iki Yunan öğrenci daha ayrılmaz bir “kare” oluşturuyorlardı. İkisi de kızlı-erkekli öğrenci partilerinin değişmez simalarıydı. Gittikleri okulun etrafında bir sürü kız koleji vardı. Dört kıza bir erkek düşerdi. Yıllar sonra Papandreu da Samaras da farklı cephelerden siyasete atıldılar. Samaras 1985’te New York Times’a verdiği demeçte, Papandreu ile ilişkisini şöyle anlatıyordu: “Yunanistan’daki siyasetçiler Yorgo ile karşılaştığımızda hep kahkahalarla gülmemizi yadırgarlar. Siyaset için güldüğümüzü sanırlar. Oysa biz ABD’de öğrencilik yıllarımızdaki kız arkadaşlarımızı hatırlayıp güleriz” demişti. Kaderin cilvesi mi nedir, delikanlılık dönemlerinde iki hızlı çapkın, iki sıkı dost, bugün Yunan siyasetinin zirvesindeler. Birkaç gün önce başbakanla ana muhalefet lideri arasında ilk görüşme yapıldı. El sıkıştılar. Başbakan yeni muhalefet liderini tebrik edip başarılar diledi. Sonra memleket meseleleri konuşuldu.