Atina’daki mezeciler

Artık İstanbul’daki gibi mezeciler var Atina’da. Tezgâhlarını dolmaların, salataların, lakerdanın, Türkiye’den ithal turşuların, salçaların, baharatın, helvaların, çeşitli markalarda rakıların doldurduğu mezeciler...

Eski köye yeni âdet olmaz misali ne “Delicatessen”e kanım ısındı ne de “şarküteri”ye. Mezecileri bilirim ben.
İstanbul’daki hayatımda Pangaltı’da Tadal’ı, Beyoğlu’nda Saraylar’ı, Şütte’yi, Dandorinos’u, Karaköy’de Çerkezköy’ü bilirdim. Bazıları kapandı bazıları ise hâlâ açık ama eski günleriyle arasında yeller esiyor.
Atina’daki hayatımda 8-10 yıl öncesine kadar mezeci sadece nostalji idi. Salamdı, kaşardı, süpermarketlerin “Delicatessen” reyonundan alınırdı. Midye dolması, zeytinyağlı yaprak ya da lahana dolması, gerçek patlıcan salatası, gerçek Rus (Amerikan) salatası ancak İstanbullu Rumların evlerinde yapılır, akrabaya komşuya dağıtılırdı. Zamanla o da azaldı. Mezeler, mezeciler yemekli sohbetlerin “Ah nerede o günler” bölümünde hoş bir fasıla oldu.
Ama o günler geride kaldı. Artık İstanbul’daki gibi mezecilerim var Atina’da. Tezgâhlarını dolmaların, salataların, lakerdanın, likorinosun (kefal füme) süslediği, raflarını Türkiye’den ithal edilen turşuların, salçaların, baharatın, helvaların, çeşitli markalarda rakıların doldurduğu mezeciler...
Ne isterseniz var. Damak zevkimize uygun pastırma, sucuk, yağlı-yumuşak beyaz peynir. Türk malı hazır çorbalar, hazır tatlılar. Bitmedi, isteyene hazır sigara böreği ya da paçanga, isteyene Türk malı yufka, isteyene pişmaniye... Limonata bile var.
Dikkatinizi çekerim. Burası Almanya değil, Belçika değil. Burada 2000’li yıllara kadar “Made in Turkey” yazan tek bir ürün bile yoktu.

KOSTA’NIN SELAMI VAR

Neyse, en kaliteli ikisinde karar kıldım mezecilerimden. Kalithea semtindeki “Tünel” ve Paleon Faliron semtindeki “Potopigi”.
Tünel mezecisinin sahibi Kosta Duhani, “Babamı herkes mezeci Arnavut Stavro diye tanırdı. Karaköy’de Tünel’in hemen bitişiğinde dükkânı vardı. Baba mesleğini sürdürdüm. Atina’da 10 yıl önce Tünel’i açtım. Yunanlı yavaş yavaş bizim mezeleri sevdi. İstanbul’a 10 yıldır bir türlü gidemedim, kısmetse bu yaz. Karaköy’deki tüm arkadaşlara ve tüm Galatasaraylılara selam” diyor.
İstanbul’dan 30 yaşında gelmiş Atina’ya. Kurtuluş’ta uzun yıllar basketbol oynamış. Pastırmayı makinede kesmenin “cinayet” olduğuna inanan mezecilerden o. Taramasına, patlıcan salatasına aman nazar değmesin. Dükkânında televizyon hep açık. Türk kanallarından haber bülteni kaçırmıyor. Her gelişmeden haberdar.
Potopigi’nin sahibi Lambros Ayvatoğlu, Atina’da alkollü içkiler satarak başlamış işe; 4 yıldır mezeciliği de eklemiş. Tabii tezgâhı bu işin ustalarından ihtiyar kurt Prodoromos’a teslim ederek. İstanbul’da Kapalıçarşı esnafının tanıdığı ismiyle Bodoz’un, yani Prodoromos’un, peynirin tadını ve kalitesini tespit etmek için tatması gerekmiyor. Bıçağı batırıp bir parça alıyor ve kokluyor. Hepsi o kadar. Bir zamanlar günde bir şişe büyük deviriyormuş. Karaciğeri zarar görünce doktor yasaklamış. “Tadı yok ki mezenin aslan sütü olmayınca yanında” diyor.
Çengelköylü, gençliğinde takımın kalecisi olan Lambros, Türkiye’den hep en kaliteli ürünleri ithal etmeye itina gösteriyor. Zararı ne olursa olsun kötü malın dükkânında yeri yok. Örnek mi? Helva Koska; ketçap Tat...
Söylemeden edemeyeceğim Kosta’nın da Lambros’un da ortak bir şikâyeti var: “Türkiye’den bazen gelen mal, örneğine uymuyor. Zarar görüyoruz”.
Mezecilerime sadece alışveriş için gitmiyorum. Sohbetler ediyoruz, daldan dala.
Atina’da ben ve hemşerilerimin yaşattığı İstanbul’un başrollerinde onlar...

Çiftçinin ehlikeyif direnişi

Yunan ekonomisi büyük kriz içinde. Dünyanın gözü bu memleketin üstünde. Kamu sektörünün borcu 300 milyar Euro’yu çoktan solladı. 2010 için 55 milyar daha borç gerek. Başbakan uluslararası kâr amaçlı çevrelerin Euro’yu sallamak için oynadıkları oyunlarına AB’nin en zayıf halkası Yunanistan’ı alet ettiklerini söylüyor.
Başbakan sürekli kemer sıkma tedbirleri açıklıyor. Emeklilik yaşı uzatılıyor, devlet sektöründe maaşlar donduruluyor, ek ödemelerde indirim yapılıyor. Benzine, sigaraya, içkiye zam. Yeni vergiler konuyor. AB yardımda tereddütlü çünkü çorbadan ağzı çok yandı. Hükümet sürekli yalanlıyor ama “İflasın eşiğinde”, “IMF kapıda” gibi iddialar aldı başını gidiyor.
Durum tek kelimeyle vahim.
Öte yandan, çiftçiler 20 gündür direnişte. En az 1 milyar Euro yardım istiyorlar devletten. Cevap “Kasalar tamtakır” olunca, traktörleriyle barikatlar kurarak ana karayolu ağlarını trafiğe kapattılar.
“Açız” diye bağırıyorlar. İstediklerini alıncaya kadar da traktörlerini yollardan çekmeyeceklerini söylüyorlar.
Mevcut tabloda, devletin kemer politikası da, çiftçilerin direnişi de mantıklı, mubah. Ancak, şimdi aktaracağım bir “detay” Yunanistan’ın niye borç batağına girdiğine belki de cevap veriyor.
Çiftçiler gündüzleri direniş noktalarında toplanıyor, gece geç vakit traktörleri yollarda bırakıp ya otomobilleri ya da otobüslerle evlerine dönüyorlar.
Başkente 300 kilometre mesafedeki 17 bin nüfuslu Tirnavo ilçesinde çiftçiler bir sabah direniş yerine gittiklerinde şaşkınlık içinde traktörlerindeki radyo-kasetçalarların, akülerin ve çeşitli aksesuvarların uçup gittiğini gördüler. Birileri gece karanlığında ne bulduysa çalmış.
“Çocuklarına aş götürememekten” şikâyetçi çiftçiler, bu hırsızlık olayı karşısında ilk başta vardiyayla nöbet tutmayı düşündüler. Ama hava soğuk, ama evde aile bekler, ama, ama, ama’lar çoğalınca vazgeçtiler. Traktörleri gece yollarda bırakmamak ise direnişin felsefesine aykırı.
Çözüm olarak özel bir güvenlik şirketi ile anlaşmaya gidildi. Çiftçiler parasını ödüyor, özel korumalar traktörleri hırsızların insafına bırakmıyor.
Yani hem “Açız” diyorlar, hem traktörleri için özel güvenlik kiralıyor çiftçiler.
Yunanistan’da ekonominin düzelmesi için insanların zihniyet değiştirmesi de gerekiyor.
Yazarın Tüm Yazıları