Yalınayak çocuk

Hani dağlarda, Anadolu’nun kalbinde koşmaya gidiyorum ya, oralarda ne çok çocuk görüyorum.

Haberin Devamı

Yanımıza gelirler. Bizimle sohbet ederler. Sorular sorarlar. 

Nasıl tatlıdır o sohbet, nasıl anlamlıdır sordukları içten sorular.
Abla sen nerden geliyorsun?
Kaç saattir koşuyorsun?
E susamıyor musun, suyun nerde, ısınmadı mı o su? Çiş gibi olmuştur suyun abla, gel bizim tulumbadan buz gibi su iç abla...
Ne yiyorsun yolda, acıkıyor musun?
Ben de senin gibi koşarım abla...
Hem daha iyi koşarım abla...
Yaz vakti veya sonbahar oluyor genelde.
Bizim takıldığımız saçma sapan şeylere takılmazlar oralarda.
Bizim şehir bebeleri gibi üşüme/üşütme endişesi yaşayan yaşatan ebeveynler yoktur etrafında.
Takıntılar, etiketler, gerek duyulmayan ihtiyaçlar yoktur.
Basında kimi zaman çıkan “ayakları çıplak veya bi lastik ayakkabı içinde çoraplı çocuk” fotolarına yapılan acıklı yorumlamaları düşüncelerle okurum.
Şehirli büyükler için acınası bir durumdur.
Ayağına ayakkabı aldık mı rahat ederiz.
Kimi zaman evet, çok büyük ihtiyaç vardır. İşe yarar.
Kimi zaman da, o çocuk o görüntünün o şekilde yorumlanmasından çok rahatsız olur. Hatta ailesi de.
“Biz fakir değiliz, burada böyle rahatız, sorsan bana ihtiyacım ayakkabıdan çok kitap veya kırtasiye der” kimi zaman. Sormayız ama. Basarız ayağına ayakkabıyı.
Yeter ki ben üzülmeyeyim, bitsin bu konu.
İhtiyacını sormak yerine, ihtiyaç duyması gerektiğine inandığımız şeyi alır konuyu kapatırız.
Öyle çok kalıp var ki kırmak istediğim.
Ha gitmesem oralara, gözümle görmesem benim için de sorun olur bu.
İnsan oturduğu yerden bilemiyor, anlayamıyor.
Tıpkı karlar buzlar içinde yaşamaya alışmış bir Husky köpeğini alıp, çöl sıcağında yaşatmaya, bakmaya çalışan gibiyiz...
Buna kendimi de katıyorum.
Sonra şehirde apartmana hapis çocuklarımıza bakıyorum...
Keşke çıplak ayakla çamura, toprağa daha çok basabilseler derken, evde halıya çıplak ayakla basmalarına bile izin olmadığını hatırlayıp dudaklarımı ısırıyorum.
Önce ayaklar hapis, sonra bedenler...
Her şey kalıba giriyor. Sıkı sıkı.
Ayakları özgür olsa. Bedenleri de, ruhları da, tercihleri de...
Çıplak ayakla gezindiği için hasta olacağını, terlediği için üşüteceğini, koşarsa düşeceği için durması gerektiğini ekmesek içlerine...
Ayakları yere bastıkça güçleneceğini, terledikçe rahat nefes alacağını, koştukça özgür ve sağlıklı olacağını söyleyerek yüreklendirsek çocuklarımızı çekirdekten...
Böyle yani...
Konuşuyorum kendi kendime.
Yonca
“bır bır bır”

Yazarın Tüm Yazıları