Paylaş
Patronum kızını 8 aydır görmüyordu. Tam okul tatil oldu, çocuk gelecek kavuşacaklar derken volkan bir patladı, uçaklar iptal oldu. Kız orada ağlıyor, ana babası burada.
Twitter, Facebook bir-ki bir-ki herkes mahsur kaldığı yerden bildiriyor. Tabi herkes ilk başta gülüyordu, şimdi herkes sinir içinde. İşin tadı iyice kaçtı. Meraktan şöyle bir googleladım, volkan dediğin bazen patlamaya başladı mı yüz yıl patlıyormuş breh breh breh!
Vıy halimize eğer bu da öyleyse.
“Benim kardeşim evleniyor Haziran’da, bana ne, icabında yürüye yürüye giderim düğüne!” şeklinde geyikler yaparken ben; Coşan arkadaşımızın mahsur kaldığı Amsterdam’dan İstanbul’a 50 saatlik trajikomik bir seyahat sayesinde varmayı başardığının haberi geldi.
Coşan bir güzel Amsterdam’da uçağına biniyor, kalkış için kemerleri bağlıyor ve “havasahası kapandı!” diye bir anons, haydiii apar topar uçaktan indiriliyor. THY inanılmaz yardımcı oluyor, oteller ayarlıyor. Ama oteller de bir süre sonra çaresiz: “Biz bu odaları satmıştık, çıkmak zorundasınız mecburen!” diyerek herkesi kapıya koyuyor. Otelden şutlanan bir grup “volkanzede” arkadaş oluyorlar.
4 erkek 1 kadın, toplam 5 maceracı insan
Aralarındaki tek kadın koyu Fenerbahçeli bir organizatör ve aklı fikri Beşiktaş maçında. Diğerleri bir kimya mühendisi, bir petrol mühendisi, bir tekstilci ve bir de telefonda tam mesleğini duyamadığım bir müdür; düşünüp taşınıp hep beraber memlekete dönmek için yola koyulmaya karar veriyorlar. Zarzor Hırvat plakalı bir Opel Vektra bulup kiralıyorlar. Sofya’da teslim etmek üzere iki günlüğü 1000Avro’da anlaşıyorlar. Bir 350Avro’da GPS’e bayılıyorlar. E fiyatlar volkanik derecede artmış tabi. Ama sonradan bu GPS’i almanın yaptıkları en doğru hareket olduğunu anlıyorlar; çünkü Macaristan’ a kadar yol tamam da Romanya-Bulgaristan çok uzun süreli tek yön yollarla dolu ve bayağı karanlıkmış. Gece yol soracak kimsecikler de yokmuş. Coşan’ ın anlattıkları resmen film gibi.
Amsterdam’dan Köln’e, Köln’den Nürnberg’e, Nürnberg’den Linz’ e ve küt Viyana kapılarına itinayla dayanıyorlar. Viyana’dan Budapeşte’ye gelince, Budapeşte Türk Konsolosluğu’ndan vaziyet ve yol durum nasihatı alıp istikamet belirleyip yeniden yola çıkıyorlar.
Sonra Szeged’ e gidiş ve Nadlac’a geçiş.
Aman işte buralarda dikkat ediş; çünkü yollar hep tek yön ve uzunca imiş. Nadlac’da Romenler Schengen vizelerini görünce hiç sorun çıkarmadan hemen transit visa vermiş.
Dün gece Coşan’ın anlattıklarını dinlerken Osmanlı Tarihi dinliyormuşum gibi geldi. Nadlac’dan Temeşvar’a geçmişler düşünsenize... En son zamanında ÖYS için Osmanlı tarihi çalışırken duymuştum Temeşvar’ı galiba. Neyse. Temeşvar’dan aşağıya Calafat’a iniyorlar ve “E artık bir uyku molası verelim...” deyip filmlere mahal olacak kadar ilginç buldukları Hotel Panaromic Calafat’da konaklıyorlar.
Sabah yardımsever-misafirperver-vampirsel otel çalışanlarının hazırladığı ilginç kahvaltı sonrası, feribotla Vidil’e geçip çok şükür Bulgaristan’a varıyorlar. Bir gayret Sofya’ ya gidip arabayı söz verdikleri gibi teslim ediyorlar. Yalnız Calafat’daki bu feribot işi biraz sıkıntılıymış. Feribot dolmuş misali ancak dolunca kalktığından çok beklemişler.
Sofya’dan da Metro Turizmle ver elini İstanbul!
Kapıkule’den giriş ve yere yapışıp toprağı öpüş. J
Ama sıkı durun şimdi, hikayemiz daha bitemedi; çünkü Coşan aslında hala evine gelemedi.
Evi İstanbul’da değil, Dubai’de... Ama azimli adamın hali bir başka.
Coşan A planı-B planı derken, yarın arayıp 80 günde devr-i alem misali; “Ben ilk tırla yola çıkıyorum. İcabında yolda deve tutar bir şekilde tıngır mıngır eve gelirim!” derse, hiç şaşırmayız tabi!
Yonca
“kılavuz kaptan”
Feci cefalı dip not: Hayatım kayık! Güzelim Mac bilgisayarıma, yani elim ve ayağıma su dökülmüş dün ben işteyken. Ölmüş sanki. Çok kötüyüm yani. Bütün gece çalıştırmak için uğraştım. Yazılarım her şeyim onda. Bu yazıyı da perişan olarak BlackBerry’den yazdım. Gözlerim bitti. Parmaklarıma kramplar girdi. Hatam varsa affola.
Yonca
“Şaşı”
Paylaş