Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Rahim kanseri

“Benim öyküm üzüntülü; ama yine de cesaret verici olabilir. Ben koşmaya 1999’da 33 yaşındayken rahim kanseri olup, sonrasında total histerektomi yani ne var ne yok (yumurtalık ve rahim) alınması ile başladım.

Haberin Devamı

Doktorum: "Senin kemik erimesi olmaman için, haftada en az 8 km koşman ve bunu üç kereye bölmen gerekir." demişti. Ayrıca ağırlık kaldırmamın da faydalı olacağını söylemişti. Ostrojen hormonu üretilmediği için vücudumda, 33 yaşında menepoza girmiştim. İki yıl hormon kullanamayacaktım. İşte ben de böylece koşuya başladım. Sonra yetmedi dağcılık yaptım; kaya tırmanışı, Erciyes zirve, Aladağlar derken, spor hayatımın en baş köşesine oturdu. Şimdi kemik ölçümlerimi yaptırıyorum, yaşıtlarım sağlıklı kadınlardan daha iyi çıkıyor. Koşarken koşarken 44 yaşına gelmişim bile. 3 yıldır da yardım koşusu yapıyorum. Adım Adım ile tanışmak koşularıma ve hayatıma anlam kazandırdı. Artık sadece kendim için koşmuyorum, başkalarına da faydam dokunuyor. Önemli hastalık geçirenlere mümkünse hemen spora ve koşuya başlamalarını öneriyorum. İnsanı her türlü depresyondan kurtaran ve koruyan en birinci ilaç. İnsanlar keşke sağlıklılarken kendilerine yatırım yapsalar. Kaybettikten sonra mecbur kalmak çok başka.” (İsimsiz.)
Evet isimsiz. İsmin önemi yok. Bu kişi Yonca olabilir, Ayşe olabilir, Fatma olabilir. Hayatının bu “zor” kısmını benimle paylaşan arkadaşım istemediği için, ismini vermedim. Anlattıkları, hepimizin başına gelebilir. Hayat pamuk ipliğine bağlı değil mi? Ama o ipliği inceltmek için uğraşmak yerine, sanırım kalınlaştırmak için uğraşanların hikayeleri, bazılarımız için çok önemli; çünkü hayata asılmak, yaşama yatırım yapmak önemli.

Haberin Devamı

 

İzmir günlügü-2

Geçen haftadan artan İzmir Günlüğümü yazacakken araya Amy konseri girdi ve bende teller koptu. Gecikme için özür diler, kaldığım yerden aynen devam ederim.

1) Hakan’ın soyadını bilmediğimi bu yazıyı yazarken farkettim. Çünkü o benim için Derishow Hakan. Hakan, ben kendimi bildim bileli, Derishow’un Alsancak mağazasında. Dünyanın en “sizin tipinize ne gider”ini bilen insanıdır. Kızımızın isim babasıdır ayrıca. O ismi bize söyleyene kadar aklımızda hiç kız ismi yoktu valla. Mağazayı sıcacık, uğranası, gezilesi mekan haline getiren, çok özel bir insandır kendisi. Gerçi o mağazada herkes öyle. Belki de İzmir insanı böyle! Bir bizim memlekette böyle inanılmaz bir ömürlük ilişkiler kurulabiliyor alışverişte. Dubai’de böyle şeyler nerdeee. Hasretle uğradım, 5 dakikada içilebilecek en tatlı sohbetli sade Türk Kahvemi içtim. Ne de iyi gelmişti... Yazarken yine hasret düştü içime.

Haberin Devamı

2) Kordon’da bira-patates hasretiyle ölüyordum. Olmadı. Zaman bulamadım. Çok içimde kaldı. Başka sefere.

3) Güzelyalı’da bir sürü bisikletçi gördüm. Kiralayanı da var hem. İzmir boydan boya herkesin araba yerine bisiklet kullanabileceği bir Üniversite şehri olsa ne güzel olur.
4) Alsancak’da Kuaför Hasan yine şipşak saçlarımı tam da istediğim gibi fönledi. Bir de Funda vardı manikür yapan, hayran oldum. Tırnaklarım 2 haftadır hala bozulmadı. İstanbul Bahçeçik’deki Bedriye’den sonra uzun zamandır ilk defa bu kadar memnun kaldım manikürümden. Çünkü bu iş dikkat, özen ve tecrübe istiyor. Bahçecik’deki Bedriye Dubai’ye gelse, yemin ederim tüm kadınlar kuyruğa girer önünde.

Haberin Devamı

5) Bonjour yılların Bonjour’u. Tüm ekip her daim güleryüzlü ve kaprissiz. Sanırım bir yerde bazı yüzlerin değişmemesi, o yeri insana garip bir şekilde ailesinden saydırıyor.

6) Aynı aileden olma hissi bir de Reyhan Pastanesi’nde var işte. Reyhan bir efsane! Ne zaman o köşeye gelsem, ne zaman Reyhan’a girsem biliyorum ki kasada tanıdık yüzler var. Garsonları sanırım kendimi bildim bileli tanıyorum. Limonatanın tadı, çayın kırmızısı, insanı çıldırtan kurabiyelerin benzersiz tadı bunca yıldır hiç değişmedi. Duvarda asılı çocuk fotoğraflarının içindeki kızımın minnacıkkenki fotoğrafına her defasında iç geçire geçire bakıyorum. Damağımda tütüyor Reyhan şu anda.

Haberin Devamı

7) Kordon’a en yaklaştığım nokta D&R oldu. Onur’un (Baştürk) “Uydurukçu”sunu almak için gittim. 3 tane kaptım geldim. Kitabı ve hele de “Teras” uydurmasını çok sevdim. Alacakaranlık kuşağını andırdı bana uslübü. Bir de sanki zaten yeterince hayalperest değilmişim gibi şimdi de Onur yüzünden sürekli tanımadığım insanlar hakkında hikaye uydurma özentisi başladı bende de.

Yonca

“eş durumundan İzmirli”

Yazarın Tüm Yazıları