Prof.Dr. Köfteci Kasap Elektrikçioğlu

Bizim mahallede, bir Ali Abi vardı. Ali Abi’ nin manavı vardı ama, aynı zamanda kasaptı, ve aslen, babadan yadigar elektrikçiydi.

Haberin Devamı

Gurbet ellerde nasıl özlüyorum Ali Abi’ yi, ve bizim memleketin Ali Abi konseptini!

 

Çünkü Ali Abi’ li hayat şöyleydi:  

 

Sabah:

 

‘Ali Abi, bize gazete ve ekmek yollar mısın lütfen.’

 

Öğlen:

 

‘Ali Abi, bize kıyma yollasana ne olur, akşama mangallık misafir var, ha bir de enginar, yanında da acık fasülye ve patlıcan da olsun lütfen, sana zahmet ama!’

 

Zırrrr!!! Zil çalar!

Haberin Devamı

 

O da ne??!!!

 

Ali Abim elinde; soyulmuş(!) temizlenmiş(!) enginarlar ve fasulyeler ve yoğrulmuş(!) köfteler acılı/acısız iki ayrı tepside, eve teslim ederdi!!!!

 

Ve...  

 

Ne beni ne de Ali Abi’ yi bu da kesmezdi!

 

Garip ama gerçek;

 

‘Ya Ali Abi, madem sen buraya kadar geldin, şu bizim lambaya bi baksana sana zahmet, anlamadım dünden beri çalışmıyor da’ derdim utanmaz ben...

 

VE

 

Yemin ediyorum Ali Abi, (aslında yazının burasından sonra ‘Süper Ali’ desem daha iyi), girer evin altından başlar üzerinden çıkar, tüm arızaları halleder, asılmamış ne kadar tablo vs... varsa asar giderdi.

 

Hey gidi günler hey!

 

Yonca’ da, ağzı açık, minettar ve bütün bunların şıpadanak ve asla şikayet etmeden güler yüzle yapılmış olması karşısında, hayata daha da bağlanır, umutla dolar taşar yaşar giderdi.  

Haberin Devamı

 

Ama hayat böyle devam etmedi.

 

Yonca eşi ve çocuklarıyla gurbete gitti.

 

Gitti ve hapı yuttu!

 

Ne zaman Yonca bir tabloyu asmak için 1 hafta bekledi, sonra gelen marangoz kişi yanında ayrı matkapçı, ayrı ölçümcü, bir taşıyıcı, bir tutucu ve bir de seyirci getirdi, ve bütün bunlara rağmen Yonca duvara yamuk asılan tablo ile başbaşa kaldı, ve o kişi; ‘Siz bu tabloyu asmayın daha iyi’ dedi, Yonca gitti kendi matkabını aldı, önce tabloyu astı, sonra da yaptırdığı ‘Süper Ali’ büstünü salonun ortasına çaktı.

 

Yahu perdeci, perdeleri ile gelip: ‘Sizde bunları asacak çivi var mı?’ der mi?

 

Gurbet elde der.

 

Yetmez!

 

Aynı perdeci 15 kilo perdeyi raptiyemsi ile tavana tutturup, kafasına düşen perde ve demir yığını altında kalıp, hala daha nedenini bilmez mi?

Haberin Devamı

 

Bilmez.

 

Ya da, çocuk düşmesin diye yapılması gereken bir kapının, 5 kişilik marangoz heyeti tarafından, tam tamına 2 saat boyunca sadece;

 

Bi duvara

Bi merdivene

Bi duvara

Bi merdivene

 

Bakmasıyla ve hala bir türlü ne yapacağını anlamamasıyla geçer mi?

 

Geçer.

 

Oysa biz Ali Abilerin memleketinin çocuklarıyız.  

 

Bizde herkes herşeyi bilir ve yapar.

 

Hatta bilmese de yapar. Ya da yapmak için çabalar, yetmez uğrunda seferberlik bile ilan eder.

 

Dener.

 

Yolu bilmez ama ısrarla tarif eder.

 

Okula gitmemiştir ama okuma yazmayı sökmüştür, üniversiteye gitmemiştir ama doktorası vardır...

 

Ucundan acık da olsa bilmediği şey yoktur, denemeyeceği, elinden gelmeyecegine inandığı şey çok azdır.

Haberin Devamı

 

Pratiktir.

 

Gözü karadır.

 

Kısa yolu uzuna hep tercih edendir.

 

Tek bilmediği şey, bunların ona ait İYİ meziyetler olduğudur.

 

Farkında değildir.

 

Aslında ekmeğini nasıl da taştan çıkardığının farkında değildir.

 

Çünkü tek ve temel sorunu KENDİNE GÜVENMEMEKtir.  

 

Dil bilir: ‘aksanım varL’ der, utanır konuşmaz.

 

Ne olur gelin, ne aksanlar, ne bilinmeyen ingilizceler ile ne ihaleler alınıyor bir görün. Ne imla hataları ile ne büyük işler bağlanıyor bir şahit olun. Dilinizden veya dil bilmediğinizden utanmayın, iki kelime ile dünyayı gezersiniz, alırsınız, satarsınız...

 

Yeter ki KENDİNİZE İNANIN.

 

Kendinizi sevin. İşiniz her ne ise sayın.

 

Kısa kesmiyorum.

Haberin Devamı

 

İnadına devam ediyorum.

 

Bir konuyu çok iyi bilip uzmanlaşmak bize basit gelir.

 

Komik gelir.

 

Şunu da yapıversene canımcıyızdır.

 

Kardeşim Bilge Fuat Efendi’ nin tespiti üzerine, hayatımızın ilk ciddi tercihini, sadece ve ilk defa üniversite sınavında yapana kadar, hiç bir şeyi tercih edememişizdir; ne dersi, ne okulu, ne hocayı... Hiç birşeyi.

 

Deyin ki tercih etme şansımız olmuş, tercihimizi gerçekleştirebilmiş miyizdir?

 

Ya da...

 

Kaçımız bu soruya ‘evet’ diyebilmişizdir.

 

Hadi ‘evet’ dedik?

 

Yaptığımız tercihi mi bugün yaşamaktayızdır?

 

Ben size kendi çevremi anlatayım, siz karar verin en iyisi:  

 

Ben doktor olacaktım. Bir sene midem alışsın, kaldırsın diye apartmanımızdaki bütün evlerin musluk borularını açıp temizledim. (Neden demeyin, Yonca işte J)

 

Sonra ya aklım şaştı, ya da midem bulandı, vazgeçtim doktorluktan, Simültane Tercüman olmak istedim. Zamanın ÖYS’ sinde İngilizcem SU gibi olmasına rağmen, 2 adet matematik (ne alaka acaba?) sorusu yüzünden, Mütercim Tercumanlığa değil, İngiliz Dili ve Edebiyatı’ na girdim.

 

Bugün, yüksek edebiyat bilgimle motor yağı(!) satış destek ve analizi yapıyorum, yetmiyor İnsan Kaynakları’ na bakıp, Satın Alma’ ya destek veriyorum.

 

Eşim, İnşaat Mühendisi ama şu anda gıda işinde...

 

Kardeşim, Arkeolog ama düne kadar çalışıyordu bir bilgisayar yazılım devinde geçti nakliyat işine...

 

Annem lise mezunudur ama dünyanın en uzman bankacısıdır, biz yaka paça yeter artık diyene kadar, uzuuuunca süre...

 

En yakın arkadaşım sıkı bir yapımcı ama, okudu esasında İşletme...

 

Kuzenim, ekonimist ama moda evi kurdu, catering şirketi kurdu, üstüne adam tanımam dikimde...

 

Bilgisayar Mühendisi arkadaşım oldu iyi bir bankacı...

 

Makina Mühendisi arkadaşım, restoran açtı...

 

Matematikçi Prof. arkadaşım ise inanılmaz bir takıcı...

 

Ben daha ne diyim size...

 

Türk İnsanı doğuştan yaratıcı!

 

Yonca

“Ne iş olsa yaparımcı”

 

Yazarın Tüm Yazıları