Paylaş
Benim için hayatta en önemli becerilerden biridir özür dileyebilmek.
Affetmek gibi,
“Seviyorum!” diyebilmek ve dürüst olabilmek gibi...
Bakıyorum şimdi, özür dilemek de kampanyaya dönüştürüldü; affetmek de, seviyorum demek de.
O kadar bilinçsiz ve duyarsız hale geldik ki!
Birileri örgütlemese, bunları kendimiz düşünüp yapmaktan aciziz.
Güdülenmeye alışmışız.
İyi de,
Bir insan bir kampanyaya nasıl hiçbir bilgisi tam değilken katılır mesela hiç anlamamışımdır.
Ya da ne bileyim,
Yaşamadığı, gözleriyle görmediği, elde olan belgelerin karşılaştırmasını yapmadan; varsa taraflar, her ikisini de aynı dönem itibariyle eşit değerlendirmeden, nasıl hemen bir yargıya varıp imzasını basabilmiştir anlayamam, kafam basmaz.
Nasıl da kendimize bu kadar haksızlık yapma meraklısı bir milletizdir, bunu da aklım almaz.
Biz kendi tarihimizi değil, başkasının tarihini daha iyi biliriz mesela.
Nedense bize kendi tarihimiz öğretilmez, geçiştirilir hala...
Sonuç ortada!
Nasıl kendimizi, tarihimizi, dedelerimizi, şehitlerimizi bu kadar kolay hiçe sayarız, bize olan haksızlıkları umursamaz “Ben de vurayım da beter olsun!” deriz bu kadar kolay, cahilce ve gaddarca, kötü gelir bana...
Siz deyin ki ben de bilmiyorum, aydın da değilim...
Peki bu aşağıdaki mektuba ne diyeceksiniz mesela?
Bir okurumdan geldi dün bana.
Aramızdan biri o da.
Benim gibi, sizin gibi...
Okuyunca mektubunu,
Paylaşmak istedim.
Düşünmek ve düşündürmek adına.
Yonca
“Elçi”
***
“Çok sayıda Ermeni kökenli Türk yurttaşı arkadaşım oldu. Bu, onların almış olduğu aile terbiyesinin, dürüst, onurlu, gururlu davranış biçiminin bizimkilerle örtüşmesindendi.
Hrant Dink öldürüldüğünde, eşim dahil hepimiz kan ağladık.
Taraftarı olduğum Beşiktaş ve Çarşı grubu, "Hepimiz Hrant'ız, Hepimiz Ermeniyiz" sloganını üretti.
Bilirsiniz, bizim tribün liderimiz Alen Markaryan'dır. Bu onların acısını nasıl yürekten paylaştığımızın basit bir ifadesinden öte bir şey değildi. Çok da tepki aldık, hala da alıyoruz.
Şimdi gelelim 1915 olaylarına.
Benim baba tarafından soyum Oğuzların Üçok budununa bağlıdır. Anadolu'da çok sayıda bu kökten insan vardır. Köyler vardır.
Doğuda Kafkasya'da köyümüz Ermeni komitacılarca tümüyle katledilir.
Koskoca köyden bir tek büyük dedem kurtulur, 12 yaşında.
Faşist Ermeni mezaliminden kaçmak için göçen onbinlerce insanın arasına iki öküzünü katar ve Zile'ye gelir, yeni bir yaşam kurar.
"Büyük felaketten" 25 yıl önce.
Şimdi büyük dedem olmasa, benim “soyum kırılmış” olacaktı.
Buna benzer o kadar çok öykü vardır ki Anadolu'da. Buna rağmen hiç bir zaman o yılların kinini, ne benim rahmetli dedem, ne rahmetli babam gütmediler.
Tabii ben de...
O yılların koşulları içerisinde, emperyalistlerin örgütlediği üzüntü veren olaylar diye bakageldik.
Yerinden yurdundan sürülmek zorunda kalan Ermeni kardeşlerimizin de acısını hep duyduk.
Sadece onlarınkini mi?
Yine Anadolu'dan büyük mübadelede göçmek zorunda kalan, Türk ama Hristiyan kökenli insanlar, Rumlar vs...
Hepsinin!
Büyük bir savaş yaşanmış, husumet tohumları ekilmişti. Ne yazık ki, o yıllarda böyle bir mübadeleden başka bir çare görünmüyordu. Aynı şey Yunanistan için de sözkonusuydu.
Milli takımımızda oynamış, Beşiktaşlı Niko da Atina'ya göçmek zorunda kalmıştı. Hala çok üzülürüm.
Bundan 12 yıl kadar önce, KKTC’de görevli iken Türk Emekliler Amatör Milli Takımı olarak İngilizlerle bir dizi dostluk maçı yaptık. Takımda anavatandan sadece ben vardım. Güney Kıbrıs’taki İngiliz üssüne rövanş maçı için gittiğimizde, yan hakem olarak 70-75 yaşlarında oldukça dinç birisi yanıma geldi ve nereli olduğumu sordu. Ben de Türkiye’den olduğumu söyledim. Kendisi tahmin ettiğini söyledi ve boynuma sarıldı. Adana’dan Lübnan’a göçen bir Ermeni ailedenmiş. Anavatanından birisini görmek onu ve beni de çok duygulandırmıştı.
Kulağıma fısıldayarak: “Ben sana off-sight bayrağı kaldırmam!” dedi.
Sol açık oynuyordum ve bariz 1-2 metre ofsayttan gidip belki de İngilizlere ilk Türk golünü attım. İngilizler çok itiraz ettiler. Futbol dahil yaşantımda hep dürüst davranmaya çalışmama karşın, o yaşlı abiyi afişe etmemek için bir şey söyleyemedim.
Gelelim şu özür dileme konusuna.
Kendi hesabıma bir yararı olacaksa, hiç gereği yokken bile özür dileyebilirim. Ama benden, benim gibi yüzbinlerce insandan kim özür dileyecek?
Bu gururuma dokunuyor.
Bir de vahşice katledilen günahsız atalarımızın ruhlarına karşı büyük saygısızlık gibi geliyor.
Onlar da örneğin, bir ayin düzenleyip, bu olaylarda ölenlerin ruhları için, ırk, din gözetmeksizin bir dua ederlerse, ben hemen özür dilerim. Benim vahşice katledilen atalarım da onların atalarını affeder, eminim.
L.K.
Ankara
Paylaş