Paylaş
İlk birkaç biber gazında korktum. Sonrasında strateji geliştirdim.
Etrafımdaki herkes aynı haldeydi. Nefesimi tuttum, koştum, sığındım, güçlendim, geri gittim meydana. Bunu kaç kere yaptık kim bilir. Sayısı önemsizleşti.
Orada olmaktan daha önemli hiçbir şey yok. İnsan öyle inanılmaz bir yapıya sahip ki, bağışıklık kazanıp güçleniyor.
Televizyon başında verilemeyen haberleri beklemek yerine, sosyal medyayı takip edip çaresizlikten perişan olmak yerine, orada olmak çok daha iyi.
Hele de haksızlık karşısında başka türlü bir güç geliyor üzerinize.
Sizden daha zor durumda olan birilerini görünce mesela, gözünüz acı macı gaz maz görmüyor, kendinizi unutup koşuyorsunuz imdadına.
Arkadaşım Yegane, Taksim’de arka arkaya atılan bilmem kaç tane biber gazını yutmuş, nefes almakta zorlanırken bile, yerde yatan vatandaşın imdadı için nasıl bağırıyordu “Doktor, ambulans!” diye.
Kulağımdan gitmiyor sesi! Olduğumuz yerde can çekişiyoruz, ama yardımcı olmak için çırpınıyoruz.
Konuşamıyorsun öksürmekten ama, Yegane o en güçlü sesiyle yardım çağırıyordu.
Gözümde yüzme gözlüklerim, net görüyorum her şeyi.
Hiçbir şey gözümün önünden gitmiyor! Herkes yanındakini düşünüyor, koruyor, kolluyor.
Kimsede zerre korku yok. Geri gitme niyeti de!
Destek ve birliğin böylesini uzun zamandır yaşamamış ve görmemiştim. Belki de ilk defa gördüm hatta.
Hayatımın değiştiği kesin.
Bundan sonra ne benim için, ne de o havayı koklamış, izlemiş içi yanmış kişiler için hayat eskisi gibi olacak. Çok daha iyi olacak!
Korkularımızdan sıyrıldık.
Yırttık o üzerlerimize sinen garip ağırlığı. Susmama, durmama, bir ağaç için direnme hakkını kullanan masum insanlara yapılan korkunç!
Şiddetin en alası, en haksızı, en orantısızı!
Belki de bardağı taşıran son damla işte bu orantısız haksızlık oldu...
İnanılmaz bir güç ve gurur var üzerimde. Öylesine dolmuşuz.
Öylesine içerlemişiz, kırılmışız.
Bizleri kim nasıl böldü şu an artık hatırlamıyorum, onu düşünmüyorum da. Çünkü nasıl aslında bölünemediğimizi, nasıl da bal gibi hâlâ en güzelinden birlik olduğumuzu gördüm. Biber gazları, tomalar içinde insanların nasıl birbirine destek olduğunu gördüm.
Restoranının kapılarını, evinin kapılarını açan, hazırladığı limon ve Talcid’li su ile hazır bekleyen insanlar gördüm. “O yol kapalıysa bu yol” diyen ve devam eden gördüm.
Arabasının bagajını açıp deniz gözlüğünü aldığı gibi dümdüz yürüyen gördüm. Kimse kimseden para almaz haldeydi. Her türlü destek canı gönüldendi.
Yürek ve cesaret hem çok güçlü hem de bedava!
Panzerin önünde kollarını açmış bekleyen bir kadın...
Şaşkına dönmüş bir kediyi penceresini açıp içeri alan insanlar gördüm. Gençler, ah o muhteşem gençlerin sabrı, inancı, sakinliği...
Gençlerimizle gurur duyalım, gurur! Olağanüstü gençlerimiz var bizim! Çarşı, GS, Fener omuz omuza...
Yaşlıların o gaz içerisinde içleri yanarken alamadıkları nefese rağmen “Evladım ben sizi yalnız bırakamam, eve dönmem!” deyişi...
Yürekten direnişi...
Ve halkını anlamak istemeyen bir “lider” nasıl da “kral çıplak” diye bağıran çocuklar arasında bulur kendini onu gördüm.
Polisin olmadığı yerde şiddet yok. Onu da gördüm.
Halkını bu kadar ezip geçen, gaza boğan bir yönetme şekli yok.
Tarihe utançla geçtiler, dünya gördü.
İlk defa halk istediği için birlik.
İstediği için meydanda.
İstediği için destek.
İstediği için direniyor.
1 ağaç ekerek başlıyorsunuz orman yapmaya.
1 kıvılcım yetiyor koca bir ormanı yakmaya.
Gezi Parkı’nda tüm sıfat ve kimliklerinden sıyrılarak gelmiş bir grup vardı; kavgasız gürültüsüz kitap okuyorlardı. Üzerlerine biber gazlarıyla saldırdılar. Herkesin kalbini kırdılar! Birlik olmak için daha büyük bir neden yarattılar. Şerden hayır doğdu, bunun bile farkına varamadılar. Polisin bunca zalimce, haksızca şiddet uygulamasının kabul edilebilir hiçbir açıklaması olamaz. Yok. Hata yaptılar. Büyük hata.
Diren Türkiye. Büyüksün!
Gurur duyuyorum bizimle.
Yonca “özghür”
Paylaş