Paylaş
Ah bu Fransızlar! Nasıl da saklamışlar bizden yıllardır nasıl ince kaldıklarını. Ben de diyorum bu nasıl iştir Allah’ım? Bu kadar şarabı iç, bu kadar ‘kuruhasanı’ (croissant yani, ıyy kötü espri), yemekleri, peynirleri, kaz ciğerlerini löpürdet; sonra da çıtır gibi dolaş ortada. Olacak iş değil.
Meğer Fransız Doktor Pierre Dukan, 10 yıl önce olayı çözmüş, “Zayıflamayı Bilmiyorum” diye bir kitap yazmış ve bütün Fransız kadınlar uygulamış. İşe de yaramış; ama gelin görün ki, bu kitabı kimse kalkıp bizimle paylaşmamış.
Pes! Teessüf ettim gitti. E ama ezeli rakip ıngilizler durur mu? Diyeti saklı olduğu yerden bulup, çıkarıp bizimle paylaşmaya hazırlanıyorlar.
Tam da yaza girmeden önce, eşim buldu getirdi bu müthiş haberi de benim de öyle haberim oldu. Bizde yazan olmuş mudur filan derken, olsa da yazarım olmasa da yazarım, daha önce haberi olmayanın şimdi haberi olur dedim, yazıyorum.
Kitabın ıngilizcesi bu ay piyasaya çıkıyor hayırlısıyla. Yaklaşık 1,5 milyon Fransız kadın bu diyetin uzun süren etkisini anlata anlata bitiremiyor. “Kiloyu bi veriyosun, bi daa da almıyosun!” diye yemin ediyorlar.
Dört aşamalı bir diyet programıymış. ılk iki aşamada kilo kaybına, son iki aşamada da verdiğin kiloları almamak üzere diyet yapıyorsun-muş. Protein ağırlıklı bir diyetmiş ve ilk hafta deli gibi protein yiyormuşsun. Sonra da haftada bir, ‘Perşembe Protein günü’ olayı var ama henüz kitap elimde olmadığından tam anlamadım. ınternetten okuduklarımı aktarıyorum size.
Kitap daha piyasaya çıkmadan ıngiltere’de olay olmuş durumda. Herkes bunu konuşuyor. Kitap çıkar çıkmaz ellerinde olsun diye de millet Amazon’dan siparişlerini vermiş çoktan. Söylemesi benden, doktorunuza danışarak uygulaması sizden.
Yonca
‘hafiye’
Ömrüne bereket
Bazen bazı şeyler beni çok etkiliyor. Uzunca süre takılı kalıyorum. Geçen gün okurum Ayşe Sonbay, bana yolladığı bir yorumda ‘Ömrüne bereket!’ demiş bana.
O kadar içime işledi ki bu dediği, uzunca süre kaldım sessiz ve düşünceli.
Sanırım benim kadar bu hayatı sağlıkla, uzun yaşamak isteyen bir insana denilebilecek, dilenebilecek en güzel şeydi.
Hani saatine denk gelir derler ya, e benim gönül saatime pek denk geldi. Çok hoşuma gitti. Olacağına inandım, upuzun bereketli bir hayat beni bekliyor diye sayıkladım içimden.
Ben güzel şeylerin söylendikçe, yapıldıkça yayıldığına ve çoğaldığına çok inanıyorum. Ondan ‘Siz de sevdiklerinize ‘ömrüne bereket’ deyin!’ demek istedim.
Çünkü ben size diyeceğim: ‘Ömrünüze bereket!’.
Dedim.
Yonca
‘dediğimdedik
Kına haberleri
Arkadaşlar başardım! Alnımın akıyla görümce olarak, gelinimizi hüngür hüngür ağlatmayı başardım. Gelini bırakın 7’den 70’e 30 kişi salya sümük fenalık geçirdik.
Candan Erçetin sağ olsun. “Yüksek Yüksek Tepelere”yi o nasıl söylemektir kardeşim öyle, odun olsan ağlarsın! şarkı zaten güzel, bir de Candan Erçetin’in yorumu... Of of of...
Hadi o bitti ardından “Annem”, o bitti Işın Karaca uçmuş zaten “Arabesque”le, kendimizden geçtik. Baktım gidişatımız iyi değil; dedim tam zamanıdır, haydi Göksel bize “Ağlamak güzeldir süzülürken yaşlar gözündeeen sakııın utanmaaa...” patlatsın ki sonra da coşalım, kınamız gülerek sonlansın.
Ay bir de en az benim kadar çılgın arkadaşlarım var, onlarla ‘Kötü Görümceler’ dans grubu kurup bir göbek havası çalışmıştık kına gecesi sürprizi olsun diye.
Kafamızda kırmızı şeytan boynuzları, elimizde mızraklar, geline karşı göbek attık kendi uydurduğumuz koreografiyle. Seyrederken millet yerlere yattı gülmekten halimize. Ama biz ciddiyeti elden bırakmadık azimle.
Ben size bir şey diyeyim mi? ınsanın iyi arkadaşları olsun; kafadar, içten ve samimi. Mutlu gününü paylaşmayı bilen... Hayatta asla sırtı yere gelmez. Asla. Arkadaş kıymetini bileceksin. Bu hayat yalnız çekilmez.
Yonca
‘kınasıyanık’
Paylaş