Paylaş
Hiç böyle yaz görmedim. Sürekli birileri hastanelik oluyor. Ya bağırsaklar bozuluyor ve durmuyor ya da ateş düşmüyor. Garip bir virus dolaşıyor ortalıkta. Çocuklar, büyükler herkes ateş içinde. Aman sizler de dikkat edin kendinize, geldi mi gitmiyor.
Ne koşabiliyorum bu ara, ne de başka bir şey yapabiliyorum. Ama garip bir şekilde bunu büyütmüyorum. Üzerime bir hoşluk çöktü. Zıplayan Yonca gitti, sakin adımlarla yürüyen, az konuşan bir Yonca geldi. Bodrum’un havası bu sene sanırım bana böyle bir ruh hali verdi ya da hakikaten çok yorulmuşum koca sene...
Ayrıca, bir kere daha, çocuklarla tatile çıkınca, aslında çocuklarla tatile çıkılamadığını anlıyorum. Buna da çok gülüyorum...
Bir çocuk günde kaç kere anne diyebilir ki? Milyon kere. Çocuklarda öyle bir sabır var ki, şaşkınlık içinde seyrediyorum. Kafalarına koydukları şeyi yapmak için her yolu deneyebiliyorlar. Bendeki sabır da ödüllere bedel yalnız. Hâlâ cinnet geçirmedim.
Israrla sorulara cevap veriyorum, iskeleden atlıyorum, bir daha atlıyorum, bir aşağı bir yukarı unutulan şeyleri taşıyorum. Sanırım anneliğin hamallık olduğu gerçeğini de kabullendim.
Ayrıca bende eskiden sanki bir daha bulamam korkusuyla haldır haldır denize gitme olayı vardı. Bu sene baktım ki birkaç gün girmeyince bir şey olmuyormuş. Sabahları saat 07.00’de fırlamazsam ceza kesecekler zannediyordum, yooo kimsenin umurunda değil.
Hatta 09.00’a kadar uyuduğumu görenler aferin bile dedi. Hani sanki tatilin kuralı erken kalk, denize gir, yüz yüz yüz, atla zıpla atla zıpla, perişan ol demekmiş gibi algılamışım bunca sene.
Her işi görev bilinciyle mi yapıyorum nedir? Ya da tanımına uygun davranma çabası benimkisi. Orada deniz varsa girilir, dalga varsa oynanır misali.
Benden son durumlar bu merkezde. Pazartesiye toparlanmış olacağımızı ümit ediyor, bir tatlı huzur almaya geldiğim Bodrum’da, ağaçlarımın dibinde oturup batan güneşe, uçan kuşlara ve gelip geçene bakıyorum.
Hiçbir şey düşünmeden hem de. Oh be!
Yonca
“aylak”
Baykuş
Neden herkes bu güzelim hayvana uğursuz muamelesi yapıyor, bilen var mı? Çok üzülüyorum.
Öyle çok seviyorum ki ben baykuşları. Sitemize uğrayan bir baykuş var, nasıl güzel anlatamam size. Her sabah güneş doğarken yan sitedeki evin çatısından öter, akşam güneş batınca da önümdeki evin bacasının oradan...
Aaa bir baktım geçen gün kendine iki arkadaş daha edinmiş. Çığlıklar attım üçünü bir arada görünce. Her sabah, her akşam bekliyorum gelişlerini. Fotoğraflarını da çektim.
Bir de gittim, zeytin ağacıma asmak için çok şeker, keçeden yapılma maviş ve komik surat bir baykuş aldım. Rüzgarda salınıp duruyor.
Kime anlatsam ziyaretçi baykuşlarımı hayret içinde kalıyor ve “uğursuzdur ayol baykuş” diyor. Ben kahroluyorum.
Alakalı alakasız güzelim hayvancağıza böyle bakmak ne büyük haksızlık! Benim uğursuz bulduğum tek bir hayvan yok; ama nazar ettiğine inandığım, kötü enerji verdiğini hissettiğim insanlar var mesela.
Hayvanlar, insanlar gibi içten pazarlıklı değil ki hem... Lütfen uğursuz demeyin baykuşlara!
Yonca
“bayankuş”
Bodrum’un en iyileri
En iyi kuaförü...
En iyi manikürcüsü...
En iyi brownicisi...
En iyi balık satıcısı...
En iyi kasabı, manavı, peynircisi...
Bunları araştırıyorum. Yazın bana, paylaşayım da öğrenelim değil mi ama?
Yonca
“meraklı”
Paylaş