Paylaş
O kadar özlemişim ki babamı, aklıma düştü, gözlerimden yaşlar boşaldı.
Hep böyle oluyor zaten. Birden yokluğu başıma “güm!” diye vuruyor. Canım acıyor. Durup dururken, nedensizce. Babamın yokluğu bazen öyle bir koyuyor ki; burnumun ucu tüm içimde kalmışlıklarım ve özlemimle sızlayarak kızarıveriyor.
Çocukluğuma geri gittim de dün gece...
Babamı düşünürken, sanki başım sevgi dolu ellerinin arasındaydı. şanslıyım ben; çocukluğumdan bana bir sürü tatlı anı yadigar kaldı. Ben doya doya çocuk oldum; olamayanlar sanırım sevgi öksüzü kaldı.
Atatürk Orman Çiftliği’ni güle oynaya gezerdim babamın omuzlarında. Bir dolu fotoğrafım var o günlerden kalma. Hüzünlendim o görüntüyü düşünürken aslında...
Derken birden, 23 Nisan’lardan biri çıktı geldi geçmişimden, yerleşti gözümün ucundaki sahneye. Taaa Venezuella’dan, 23 Nisan gösterileri için gelmişti kalmak için o kız bize. Johanna. 11 yaşında.
Babamla beraber karşıladık Johanna’yı, getirdik evimize. Annem mis gibi yatak hazırlamıştı benim odamda. Ranzanın altı onun olmuştu, üstü benim. Kardeşim azıcık bozulmuştu bizimle aynı odada kalamadığına. Kız çekingen, kırılgan ve nasıl da güzeldi! Gözümün önünden ne güzelliği ne de rengarenk ve kat kat elbisesi gidiyor hâlâ... Bir de o vişne kırmızısı dolgun dudakları!
Johanna evini, ana-babasını bırakıp ta Venezuella’dan gelmiş düşünsenize. Bizler nasıl insanlarız, Türkiye neresidir, Türkler ne yer ne içer hiçbir şey bilmiyor hakkımızda.
Atatürk bu ülkenin çocuklarına bir bayram hediye etmiş, o da onu kutlamaya gelmiş bizimle, bir tek bunu biliyor.
Gecenin bir yarısı Johanna ağlamaya başladı. Çocuk işte... Sanırım annesini özledi, belki de korkuya kapıldı. Bilemiyorum nedenini. Bir şeyler anlatıyor; anlamıyorum ki dediklerini. Babam fırladı geldi annemle beraber, odamıza daldı. Johanna’yı aldı kucağına, başladı o da onunla beraber ağlamaya. Annem deseniz, babamdan da sulu gözlüdür, o da ağlıyor. Gecenin karanlığında herkes içini çekiyor.
Johanna, upuzun gür siyah saçları babamın avuçlarının içinde, başı babamın bağrına basılmış şekilde, aralarında hiçbir ortak dil olmadan hem de, tek bir kelimenin sarf edilmediği o sulu gözlü gecenin köründe, Ankara’da herhangi bir evde, ağlamayı kesip uykuya daldı. Babamın elleri sabaha kadar Johanna’nın başında, saçlarındaydı.
Sevgiyi anlatır 23 Nisan bana...
Atamdan da, babamdan da bana en büyük hatıra bu kaldı.
Yonca
“Çocuk”
Paylaş