Paylaş
Gece karanlıkta evde yürüyen yürüyene; ama sabah uyanmak isteyen tek kişi yok kalkma saati gelince. Yatırmak için kırk takla at, kaldırmak için kırk takla at.
Karşılamak için yırtın, uğurlamak için tepin; ama sen eve gelince bir “Merhaba!” diyenin olmasın güler yüzle. Adalet bu mu be!
Bir gerilmişim geçenlerde, inleterek evi dedim ki: “Bundan böyle askeri nizam dizileceksiniz kapıda.
Karşılama istiyorum, boynuma atlamayan olur duman!” Bakalım bu akşam olacak mı dediğimi yapan?
Biri de ben demeden düşünsün ellerini yıkamayı yemekten önce. Biri de ben demeden elini burnundan çıkarsın yahu! Sanki petrol bulacak mübarek o minicik deliklerde; o ne karıştırmaktır kardeşim, sondaj yapıyor karşımda dalmış ennn derinlere. Biri de sabrımı test etmesin bir akşam yemeğinde. Biri de bin kere tekrarlatmadan banyoya giriverse! Nerdeeee?
“Hadi, hadi, hadi, hadi...” demekten alerji oldu dilim bu 4 harfe!
Banyoda sürmediğimiz saç kremi kalmadı. Kısacık saçın neresi acır tararken? Bilen varsa Allah rızası için anlatsın bilmeyenlere. Peki nasıl kurur bu ıslak saçlar hiç kurutulmadan?
Banyoya sokabilmek için edersin kırk saat pazarlık, sonra da çıkarabilirsen olursun Oskarlık! Uykusu gelen çocuk insanın sabrını test eden yegane varlık.
Evden sabah zamanında çıkmak, işe sanki sabah evde hiç kıyamet kopmamış gibi gitmek bir çeşit akrobatlık. Üstüne işte kapris çekmek, susmak bilmeyen telefonlara, sürekli “O bitti mi, bu hazır mı, öbürü ne oldu?” diyen insanlara cevap ve çözüm üretmek, her biri birbirinden alakasız işlerle raks ederken çalan telefondan çocuğunun hâlâ eve varamadığını duyup soğukkanlılığını yitirmemek, çocuğunun yerini tespit edip eve ulaştığından emin olup derin nefes alabilmek...
Ve bütün bunlara rağmen ne akla hizmetse, hâlâ daha büyük bir aşkla eve gitmeyi istemek. Evi, evdeki gürültüyü, zırıltıyı, kaprisi özlemek... Her akşam ve her sabah aynı sahnelerin tekrarlanacağını, aynı kıyametlerin alasının daha uzun süre kopacağını bile bile hepsini yaşamayı, hepsini görebilmeyi istemek... şükretmek.
Uykuya dalan çocuklarının yüzüne bakıp gülümsemek. Onların aslında seni hayata bağlayan en kalın halatların olduğunu bilmek...
Annelik zor dostum, zor.
En güzeli kabullenmek.
Yonca
“anasıağlak”
Sümük yenmez sürülür
Sümüğü çaktırmadan ya duvara süreceksin ya da masa altına yapıştıracaksın. Çocuk dediğin öyle yapar çünkü! Ve bunu yapan çocuk, çocuk olma hakkını kullanmaktadır. Helal olsun! Bırakınız yapsınlar, bırakınız karıştırsınlar :) “Midem kalktı Yonca!” filan demeyin bana. Arada idare ediverin. Siz yapmadınız mı? Bal gibi yaptınız. Okul sıralarının altı silme sümük!
“Annelik zor” başlıklı yazımı aslında Hürriyet.com.tr köşemde yazmıştım. Kıyamet koptu. Yoğun istek üzerine yazıyı burada da yayınlama kararı aldım. Ayrıca sizlerden gelen yorumlar sonucunda, toplumcak “sümük sorunsalına” yeterince eğilmediğimizi gördüm. Evet arkadaşlar, bugün, çocuklarımızın bitmek bilmeyen burun deliği içi araştırmalarına nasıl bir çözüm getirebiliriz onu tartışıyoruz.
Yonca
“panelci”
Sok elini burnuna 6 yıl çıkarma
Bendeniz iki çocuk annesi Yonca, tecrübeyle sabit gördüm ki, yaş 2 civarı “Sok elini burnuna ve yıllarca çıkarma!” düdüğü çalınca, çocuk mümkün olsa ayak parmaklarını da o minnacık deliklere sokacak şevkle burnunu karıştırmaya başlıyor.
Çok merak ediyorum, mesela bir anne 6 yıl boyunca kaç kere “Elini burnundan çek!” demiştir acaba? Neden mi 6 yıl? Çünkü yine tecrübemle sabittir ki yaş 8 civarı parmaklar burun deliklerinden çıkıyor da ondan. Kutlu mutlu “Burun deliklerine özgürlük” yıllarımız da böylecene başlamış oluyor.
Benim içim kurudu “Elini çek!” demekten. Hayvansallaştım. Burnumdan soluyorum. O parmak daha oraya doğru yola çıkarken, ben kaşı gözü oynatmaya başlıyorum. Psikosomatik spastik oldum yeminle. Tam gözlerimi “Bak yapma paralarım!” anlamında açıyorum, parmak sağ delikten çıkıyor, ben arkamı dönüyorum sol deliğe dalıyor. Yaaa sabır okurcuğum, yaaaa sabır!
Ya petrolu bulacağız, ya magmaya varacağız! Ay en sonunda pes edip bıraktım. Oh maşallah karıştıran memnun, karışmayan memnun.
Çok şükür şu anda koca adam olup da eli hâlâ burnunda gezen vatandaş olmadığına göre, ben kendimi boşuna hırpalıyorum dedim, bıraktım. Başka teselli de bulamadım. Züğürdüm, ne yapayım?
Olmadı, 6 yılda bir badana yaparım.
Yonca
“sümüksavar”
Paylaş