Paylaş
Kendime kızgınım. İnsanlığımıza kızgınım.
Hayatımda hiç başıma böylesi gelmedi, belki de ondan. Hiç bu kadar berbat bir “Ben demiştim...” cümlesi sarf etmemişim belki de. İçim kötü oldu.
14 Şubat 2011’de yazmıştım aşağıdaki satırları. Yeniden paylaşıyorum. Olduğu gibi.
Çünkü Amy pıt diye gitti...
* * *
Amy Winehouse’un Dubai’de konser vermeye geldiğini duyduğum an çok heyecanlandım. Müziğini çok seviyorum! Sesi, şarkı sözleri, söyleyişi, gözüne çektiği eyeliner’ını keman gibi uzatış şekli, hayat hikayesi; düşüşleri, çıkışları, acıları, onlarla baş edemeyişi her şeyi çok etkiliyor beni.
Konser için bilet almaya gittiğimde, aynı gece Abu Dhabi’de Eric Clapton’un da konseri vardı. Bir an tereddüt ettim.
Sonra aynen şöyle düşündüm; Eric Clapton en az 10 yıl daha hayatta ama Amy sanki çok kısa bir hayat için aramızda.
Amy’ye aldım biletleri ve çıktım.
Garip bir duygu var içimde bu kadına karşı. Annelik duygusu belki. Biletleri aldıktan sonra da bir sürü şey düşündüm.
Hatta umarım sahneye çıkar, konseri bitirir, ayakta durabilir, umarım başına kötü bir şey gelmez, umarım uyuşturucu vesaire derken Dubai’de hapse filan girmez diye endişelendim.
Daha yeni rehabilitasyondan çıkmış, temizmiş, iyiymiş lafları dolaşıyordu havada ve nedense ben, o “iyiymiş” haberlerine bile temkinle yaklaşıyordum.
Bu narincecik kadının halinin, kime ve neye göre iyi olduğunu düşündüm durdum hep. Öyle kırılgan görünüyor ki ve hayat sanki öyle zalim ki ona. Bu duygularla gittim konsere.
Konsere çıkması gecikince “Eyvah!” dedim, “Bir terslik var.” Ben, biletleri yakmayı göze alarak gitmiştim; çünkü öylesine vuruyor sesi beni. Ucundan acık sesini duysam, görsem onu tamamdı benim için, yeterdi artardı. Oysa başkaları verdikleri paranın hakkını almaya gelmişti. Onlar da haklılardı kendi dünyalarında.
Ama Amy sahneye gelince nasıl da zorlanarak şarkı söylediğini, minicik bir çekingen çocuk gibi insanlara bakamadığını, korku içinde tırnaklarını saçlarını yolduğunu görünce fena oldum.
Sanki “Ben buradan inmek, gitmek, kaçmak istiyorum!” dercesine şarkıyı başından savmaya çalışıyordu.
Ona baktıkça ağlamaklı oldum.
Kendimi bir Arena’da boğa güreşi seyreden korkunç bir insan gibi hissettim. Ya da şöyle demeliyim, sanki bizler piranalardık sürekli aç, Amy de bizlerin önüne atılmış bir yemdi. Onu paramparça lime lime ettik.
Bir çocuğu sahneye koyarsınız da ne yapacağını bilemez, kaçmak ister ama kaçarsa öğretmenden azar işiteceğini bildiği için orada durmaya çalışır ya, işte öyle bir halde söylemeye çalıştıkça parçalarını.
Onu yuhlayan, ıslık çalan, küfür eden seyirci, beni daha da mahvetti.
* * *
Her şey para! Her şey! Parayı verdik, bileti aldık, kadın söylemek, eğlendirmek, tatmin etmek zorunda.
Oysa bence birileri onu bu zalim hayattan çekip almalı. Belki sadece CD’lere müzik yapmalı. İnsan önüne çıkacak gücü yok.
Gözünde alkış yok. Yuhlanma da yok.
Duymuyor Amy bizleri.
Görmek de istemiyor bence.
Bence sahneleri, alkışları hiçbirini istemiyor. Bu dünyayla baş edemiyor. Edemedikçe de dibe vuruyor.
Yemekten içmekten kesilip kendini kötü şeylere veriyor.
Amy’yi camdan bir fanus içinde korumaya almak istedim o tırnaklarını çekiştirip koparırken.
Görmesin bu dünyanın dayanamadığı ağır yüzünü istedim. “Peki ne olacak sonra” dedim kendime.
Amy pıt diye kayacak bir sürü kayan yıldız gibi. Sonra birileri zavallı hayatını belgesel yapacak, o belgesel de çok para edecek, izlenecek.
CD’ler yok satacak. Ardından ağlayan fanları filan olacak.
Amy ise içindeki o belki hiç büyümek istememiş çocukla beraber artık aramızda yok.
Yonca
“back to black”
Paylaş