Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Ağlamak yok

10 Aralık Cuma günü babamı kaybedeli 15 sene bitti. 16 yıl oldu.

Haberin Devamı

Bir cumartesi sabahıydı. Ben, İstanbul’da öğrenci evimde uyuyordum, sabah telefon çalıp da annem nefesi titreye titreye “Yonca baban! Bir şey oldu, gel. Kalp!” dediğinde...
O an, çok şey değişti hayatımda. Uçaklar kaçtı, hava berbattı, acele ettikçe geciktim Ankara’ya. Havaalanında, telefon kulübesinde öğrendim babama olan “şeyin” gidişi olduğunu.
Deli gücü derler ya, o geldi birden bana, ankesörlü telefonu bir vuruşta yere indirdim. O an anladım ben acısından dövünen insanları ayıplamamak gerektiğini.
Görevliler geldi, havaalanı doktoru geldi yanıma. “Uçacağım!” dedim. Gittim. Uçtum babamın yancağızına. Geç gidebildim.
Uçakta, saçma ama, hep “Yok, babam kesin felç oldu. Olsun ben ona bakarım. Ama eğer alana beni karşılamaya Gülüm de geldiyse o zaman, o zaman...” diye tekrarladım deli deli. Cümlenin gerisini hiç tamamlayamadım. Tamamlayasım gelmedi.
İndim Ankara’ya. Alanda Gülüm’ü görünce anlamak istemediğim şeyi bir güzel anladım. İşte ta o günden geçtiğimiz cuma gününe kadar, her aralık ayından nefret ettim. Her sonbahar yaprak dökümünde aralık ayı geliyor diye kendi sonbaharımı doğadan önce ben kendim getirdim. Yas tutmalara, hasrete, hüzüne, hesaplaşmalara, içimdeki ağıtlara doyamadım.
Do-ya-ma-dım.
Ama geçen sene aynı dönemde bu köşede “bitti” dedim, “yeter” dedim kendime. “Bundan sonra aralık ayı bana mutlu haberlerle gelsin. Sonbahar hüzün değil, yeniden doğmak için dinlenişim olsun. Hayatıma keder yerine mucizeler hakim olsun” dedim.
Buna ben kendim karar verdim. Bütün bir sene bunu düşünerek kendime telkinde bulundum. Sözümü tutmak için nasıl da sıktım ellerimi ara ara, nasıl uğraştım o boğazımdaki düğümü büyümeden dağıtmaya, nasıl kaçırdım gözlerimi yaşlardan, nasıl güzel inandırdım kendimi artık her şeyin iyi olacağına, rahatlattım kendimi inanılmaz bir çabayla.
Babamın hep bir yerlerden beni-bizi izlediğine inandım. İnandım çünkü olmadık yerlerde, olmadık şeylerle bana bu hissi o verdi. Sanki “Ha gayret kızım” dercesine göz kırptı bir şeyler bana.
Derken ne oldu biliyor musunuz? Bristol-Myers Squibb Şirketi 15. yılları şerefine, Avrasya koşum için benim adıma TEGV’e 185 çocuğun eğitimi için bağışta bulunma kararı aldı.
Haftalar önce oldu bu aslında. Kaç haftadır yazmak için acele edip kıvrandım durdum. Ama kesinleşmeden yazamadım.
Yazışmalarımız sürdü de sürdü. Bağışın TEGV hesabına geçmesi, BMS ile aramızdaki yazışmaların sonuçlanması ve bunun haberini yazması gele gele 10 Aralık Cuma gününe, babamın vefatının 15. yılının bitişinin gününe denk geldi işte!
Ha şimdi gel de inanma mucizelere! Gel de inanma babamın da artık beni o gün gülerken mutlu görmek istediğine! Gel de inanma şu hayatın sürprizlerine!
Bunca sene sonra, aralık ayı kayıptan çok kazanç oldu ve iyi geldi bana. Hayat ve ölüm, doğum ve cenaze. Hayatın ta kendisi bu işte.
Hayatı kabullenmek, kucaklamak lazım. Öyle olunca her şey çok basit aslında.
Hepsi hepsi hayat dediğin bir gözyaşı, bir kahkaha.
Yonca
“mutlu son”

Hedef

Haberin Devamı

Bristol-Myers Squibb açılışı yaptı. Şimdi en büyük amacım yardım amaçlı koşularımda İş Bankası, Garanti Bankası, Finansbank, Efes Pilsen gibi kurumsal şirketlerden de bağış toplayabilmek. Tüm şirketleri yardım amaçlı koşularda spor aracılığıyla farkındalık yaratmaya teşvik etmek.
Yani şu memleketin tek koşarak bağış toplayan kadın yazarı olarak çocukların eğitimi adına, spor adına bunu yapabilmeyi istiyorum. Olacak da, biliyorum. Ben çok sabırlı bir kadınım. Koşmaya devam Yonca!
Yeni hedefim 21km.’lik yarı maraton, 6 Mart 2011 Antalya.
Yonca
“azimli kaplumbağa”

Yazarın Tüm Yazıları