Paylaş
Ben ağzım iki karış açık ekrana bakarken buluyorum kendimi.
“E alamayacağız tabii ya domates, zaten almamalıyız!” diye kendi kendime ekrana konuşuyorum.
Kimsecikler mevsim meyve ve sebzeleri tüketelim, keseye de bünyeye de fayda demiyor.
Domatesin mevsimi değil kardeşlerim.
Eskiden meyve ve sebzenin bir mevsimi vardı ve yokluğunu kimse yadırgamazdı. Şimdi Ankara’da karda kışta “Ay ama aşkolsun neden mango çok pahalıııı?” cinsinden nur topu gibi bir krizimiz oldu!
Can erik örneğini vereyim, en sevdiğim.
Neden şimdi kimse can erik diye cinnet geçirmiyor da mart-nisan bekleniyor?
O zaman olur da ondan!
Şu tüketici kelimesini hiç sevmiyorum; mecburen kullanacağım.
Tüketici olarak bir şeyi almamak önemli bir eylemdir.
Bilinçli ve yapıcı bir eylemdir bir şeyi almamak.
Bir şeyi yanlış diye almazsan, talep etmezsen, bu işi satan da bir kere daha düşünmek zorunda kalabilir ve sen de hem doğayı hem sağlığını kurtarırsın.
Mevsiminde mevsim sebzesi ve meyvesi almak, yemek, hem sağlık açısından, hem doğa açısından ve hatta ev ekonomisi açısından en doğal, normal, doğru ve haklı şeydir. (Bütün bu kelimelerini uysa da yazdım, uymasa da! Çünkü vurgulamanın en abartılısını yapmak istiyorum!)
Doğaya, doğala, tohuma, organik gıdaya, sağlıklı beslenmeye ve sağlığınıza sahip çıkmak için lütfen mevsim meyvesi ve sebzesi yiyiniz.
Bu şahane kamu spotumdan sonra, gelelim kış mevsimi meyve ve sebzelerini hatırlatma kısmına:
Kabak, lahana, karalahana, balkabağı, pırasa, kereviz, ıspanak, karnabahar, pazı, havuç, yerelması, brüksel lahanası, brokoli, kırmızı turp, kara turp, ceviz, kestane, elma, üzüm, mandalina, nar, kivi, armut, greyfurt, ayva, muz, portakal.
Bundan sonra mevsim başlarında böyle kısa bir liste yapayım en iyisi.
Tabii bu saydıklarıma bakliyatları eklemeyi de unutmamalıyım.
(Kamu spotçusu olmaya kesin talibim.)
Zaten şu soğukta bu meyve ve sebzenin evde pişmesinin türlü çeşit şifası var.
Elbet doğa işini bizden çok daha iyi biliyordur değil mi?
Aklımızı, eğitimimizi, farkındalığımızı ve bilincimizi doğadan yana kullanalım.
Çok rahatlayacağız.
Yonca
“otomatik lahana”
Karalahana çorbası
(Ne oldu da böyle şeyler yazıyorum gerçekten bilmiyorum, gülme tuttu.)
Karalahana yok bizim bu Dubai gurbetinde. Acayip özlediğim bir şey.
Ben de onun yerine burada çok satılan çin lahanası (kale) aldım.
Siz mevsiminde mis gibi gani gani karalahana alın, pişirin yiyin.
Bak benim için de yiyin, çok canım çekiyor bu ara.
Ben çaresiz şöyle yaptım;
Mevsiminde alınmış ve evde yapılmış Ayşen domates salçası ile kuru soğanı kendi suyunda azıcık kavurdum.
Kuru fasulye ve mercimeği önceden haşlamıştım. Koyu yeşillerin yanına renkli bakliyat eklemeyi çok seviyorum. Hem süper doyurucu oluyor hem de faydalı protein, karbonhidrat ve bir dolu başka faydalı şey bünyeye pek güzel gidiyor.
Lahanaları ince kıydım (bu lahana çok sert, küçük kıymazsam taş gibi oluyor). Hepsini tencereye attım. Sumak, karabiber, tuz ekledim.
Lahanalar yumuşar gibi olunca ateşten indirdim.
Pul biber ve limonla, afiyetle yedim.
Hatta dayanamadım koca tencereyi bitirdim.
Yonca
“çorbacı”
Paylaş