Paylaş
Çok net, çok dürüst bir yazı. Hani tam “doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar” tadında.
Gidip gelip okuyorum.
Kafam bir kere daha, bir kere daha alsın istiyorum anlattıklarını.
Paylaştığı gerçekleri iyice sindireyim istiyorum.
O diyetten öbürüne, akımlardan trendlere sürüklenirken kendimize uzun vadede ne yaptığımızı yüzüme çarptığı gibi gül bitiren bir yazı yazmış.
Bir keresinde Nurhayat’a, “Sen sağlık adına, sağlıklı beslenme adına öyle
ömürlük şeyler anlatıp öğretiyorsun ki, senden bunları öğrenen hastanın bir daha sana ihtiyacı kalmaz, bu nasıl iş?” demiştim. O da bana, “Yonca keşke herkesin sağlığı tam olsa, bana hiç ihtiyaç kalmasa” demişti.
Daha ne desin gerçekten...
Okuyun hele.
Yonca
“diyetmania”
Yanındakine baka baka
Yanındakine, öbürüne, ötekine, berikine bakmaktan yaşayamamak diye bir şey var.
Onun ne yaptığı, nasıl yaptığı; nasıl olduğunu, nesi olduğunu düşünmekten, süzmekten, izlemekten kendini düşünememek, kendine odaklanamamak diye bir şey var.
Hani onun bahçesine bakarken, kendi bahçeni yeşertememek gibi bu.
İnsan bazen dalıp gidiyor başkasının hayatına... Yaptıklarına. İnsanız elbet. Hiçbirimiz mükemmel değiliz.
Oysa kendine odaklandıkça yeşeriyorsun, gelişiyorsun.
Başkasına bakarak zaman kaybederken, kendine bakarak hiçbir şey olmasa zaman kazanıyorsun. Ve zaman her şey demek.
Bu da kendime bir çimdik ve not.
Yonca
“selfie”
Hülya Avşar’ın kıyafeti
Kıyafet güzeldir, değildir. Fazla dekoltedir, değildir.
Yakışmıştır, yakışmamıştır...
Kim ne isterse onu düşünür elbet.
Fakat beni bu tür konularda bir şey inanılmaz derinden etkiliyor.
O da eleştiri ve duyguları dile getirme şeklimiz, tavrımız, dilimiz.
Korkunç bir tavır ve üslup. Yıkıcıdan öte. Kötü...
Sosyal medyada yazılanlara, yorumlara baktım, utandım.
Nasıl hâlâ bu kadar vahşi olabiliyoruz? Evet vahşi.
Bir kıyafet üzerinden bir insanı -bakın kadın demedim özellikle- yargılama hakkını
nasıl bu kadar tehlikeli bir seviyeye çekebiliyoruz?
Yakışmamış de geç... Beğenmedim de geç.
Fikrini belirt. Eleştirini yap.
Ama bel altından vurmak, sıfatlar takmak, aşağılamak; yaşından dem vurup had bildirmek... Bunlar başka türlü zavallılıklar.
Dahası bunun adı şiddet.
Böyle zamanlarda, odak noktasından çok, okları atanların, vurmak için en berbat dili ve tavrı seçenlerin insani değerlerinden şüphe duyup ürküyorum.
“Vurun kahpeye” kafası bunlar.
Beni, bize dair en çok düşündüren şey de bu oluyor hep.
Kişi Hülya Avşar’mış değilmiş önemli değil...
Kıyafet ona yakışmamışsa, bu şiddet dili de hiç kimseye yakışmıyor.
Kıyafetin her ne zararı varsa bir tek taşıyana mesela, değil mi?
Ama o üslup, o tavır, o dil, o şiddet herkese zarar.
Ne zaman ki eleştirmekle ‘vurun kahpeye’ arasındaki nüansın farkındalığıyla
hareket ederiz, ne zaman bu tavrı kanıksayıp matah bir şeymiş gibi körüklemeyiz, o zaman şiddet kültüründen uzaklaşma da başlar.
Çuvaldızı bir de kendi dilimize batıralım isterim...
Yonca
“şeffaf”
Paylaş