Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Ah o Arnavut kaldırımı

3 Mayıs’da tüm Dünya’da, omurilik felcinin kalıcı tedavisi için araştırmalara fon yaratmak amacıyla 35 ülkede aynı anda start alan Wings for Life World Run’da koşmak için Alanya’daydım.

Haberin Devamı

Ah o Arnavut kaldırımı

Sorumluluğum büyüktü. TOFD Başkanı Ramazan Baş’ı tek başıma iterek koşacaktım.
Bugüne kadar birkaç kere tekerlekli sandalye iterek koştuğum için tecrübem var. Ama hiç tek başıma itmedim.
Parkurun ilk 10km düz ve asfalt olduğu söylenmişti. Hedefim en fazla 10km koşmak olduğundan olur bu iş dedim. Ramazan Bey’in tekerlekli sandalyesinin koşuya uygun olacağını sanıyordum tabi.
Yarıştan bir gece önce sandalyenin koşuya uygun olmadığını anladığımda biraz gerildim. Ramazan Bey’in kendini bu sandalyede rahat hissettiğini söylemesi akan suları durduran en geçerli nedendi.
Ama starta çok az zaman kala ilk 3.5km’nin Arnavut kaldırımı olduğunu, daha ilk km’lerden uzun yokuşların beni beklediğini öğrendiğim an, başımdan aşağı kaynar sular indi.
Ramazan Bey’e yansıtmak istemedim; ama bunları bilsem, ona göre itici takım kurardım, böyle bir sorumluluğu yalnız almazdım diye düşündüm. Düşündüm ama, düşünmek için artık çok geçti.
Start aldık.

Haberin Devamı

Ah o Arnavut kaldırımı


Arnavut kaldırımı eşittir büyük sarsıntı.
Sandalyede oturan kişi içi dışı çıkacak şekilde sarsılırken, ona bir zarar veya rahatsızlık veriyor olma hissi ile koşmak insanı mahvediyor.
Yavaşlasan olmuyor, hızlansan olmuyor. Yarışı bırakayım desem, ateşlenmiş olmasına rağmen İstanbul’dan sırf bu koşu için gelen Ramazan Bey hiç şikayet etmezken nasıl bırakırım ki!
Ben bu duygularla boğuşurken; kuzenim Damla Sonat yarıştan vazgeçtiğini, elinden geldiğince bana destek vereceğini söyleyip yanımda bitti.
Arkadaşım Esra Karaosmanoğlu Bayar da destek vereceğini söyledi. Başladık beraber gitmeye.
Moralimi ve gücümü tam toplarken Damla’dan bir çığlık!
Sandalyenin bir vidası koşan yüzlerce insanın arasında bir yerlere fırlayıp gidiyor. Duruyoruz.
Ağlamaklıyım.
Damla vidayı bulup geliyor. Takmayı deniyoruz, olmuyor.
Ramazan Bey o vidanın önemsiz olduğunu, devam edebileceğimiz söylüyor ve ekliyor: “Yonca şu anda bizim senle bu yarışta olmamız, senin beni iterek koşman, bizi gören insanlar için bile omurilik felci adına çok büyük bir farkındalık demek. Tam şu anda, Dünya’nın çeşitli yerlerinde ötanazi bekleyen omurilik felci insanlar için buradayız biz. Koşamayanlar için koşuyoruz. Ben iyiyim. Koşalım.”
Arkasında ittiğim için sesini duyuyorum, o beni iyi ki görmüyor.
Gözlerime doluşan yaşları yutuyorum!
Damla ve Esra hem yol açıp hem tekerin durumunu kollayıp şimdi yavaş, şimdi sağ, şimdi sol diyerek kılavuzluk ediyorlar. Bir süre onlar itiyorlar, ben nefesleniyorum.
Arnavut kaldırımları bitiyor.
Bitiyor ama sevinemiyoruz...

Haberin Devamı

Ah o Arnavut kaldırımı

Deli gücü


Saat 14:00’de start almışız, sıcak kavuruyor, önümüzde uzayıp giden rampalar var.
Ramazan Bey tatlı tatlı omurilik felcine dair bir şeyler anlattıkça, rampa yukarı tek başıma nasıl güçlü iterek koştuğumu hiç bilmiyorum, sanırım üzerime deli gücü geliyor. Kafelerde, sağda solda ayağa kalkıp alkışlayanlar, yanımda “helal olsun” diyerek koşanlar da güç veriyor.
Yolda 1-2 kişi daha yardım ediyor itmeme.
Adlarını bilmediğim o güzel insanlara da teşekkür ederim!
5km civarı yalpalayan tekerlek yüzünden endişeden ecel terleri döküp sandalyenin dağılmaması ve Ramazan Bey’in canına bir zarar gelmemesi için dualar ederek koşarken yanıma bir genç geldi: “Biz 5 kişiyiz, size yardım edelim” dedi.

Haberin Devamı

Ah o Arnavut kaldırımı


“Tamam çocuklar, biraz siz itin ben nefesleneyim. İkiniz önden çekin, şu rampayı atlatalım hele” dedim. İsimlerini not edemediğim için nasıl üzgünüm şu an!
Alınlarından, ellerinden gözlerinden öpmek istediğim gençler onlar.
Birisi: “Ben 5km koşar bırakırım demiştim. Ne oldu anlamıyorum, size destek olayım dediğimden beri uçuyorum!” dedi.
Bir diğeri: “Bu kadar uzun koşabileceğimi bilmiyordum, anlamadım nasıl iş hala koşuyorum?” dedi.
Ramazan Bey: “Çocuklar hem benim için, hem tüm koşamayanlar için koştuğunuzun farkındasınız değil mi? Hem bizim hayatımıza dokunuyorsunuz, hem de çevrenize ilham veriyorsunuz, amaç da zaten buydu, sağolun..” dedi.

Ah o Arnavut kaldırımı

Tüylerim diken diken

Haberin Devamı


Bunları duydukça nasıl güçlendiğimi, nasıl bir tempo ile rampa yukarı aşağı, sıcak mıcak demeden koştuğumu, ayağına kramp giren gence ne yapması gerektiğini aynı anda nasıl anlattığımı hiç bilmiyorum.
Ramazan Bey’in susuz kalıp kalmadığına endişelenince “Ben sana söyleyeceğim, sen bana o zaman içireceksin. Kaç km daha gideriz tahmin ver” dediğinde, hayatımın koşu süre-mesafe hesabını yapıp milimetrik tutturduğumu, ve bizi yakalayacak aracın yaklaşık 500metre arkamızda göründüğünde hayatlarında ilk defa bu kadar koşan o gençlerden birinin: “Siz de bir durum var. Nasıl böyle koşup hepimizi koşturuyorsunuz şaşkınım. Buraya, azcık koşar bir yerde bırakırız diye geldim. Hiç bu hislerle bu kadar uzun koşacağımı, bu kadar duygulanacağımı düşünmemiştim. Tüylerim diken diken Yonca Abla” demesiyle düşünün ne hale geldim.
“Elinden tutmaya değer hiçbir şeyi sakın siz bırakmayın. Elinizden geleni yapın. Herkes koşmayı bireysel bir eylem sanıyor. Oysa bakın nasıl bir takım işi. Şu yolda tanışmadan takım olduk. Ben bu yola çıkarken yalnız kalmayacağıma, birilerinin elbet destek olacağına emindim. İnsan yola gönülden çıkıp yardımcı olduğunda, hayat da ona yardım ediyor, asla yalnız bırakmıyor” dedim.
İyice güçlenip hızlandık.
World Run koşusunun “catcher car” dediğimiz arabasının bizi yakalamasına 200metre kala gençlerden biri: “Arabaya alkışlayarak yakalanalım” deyince, başladılar mı hepsi birden alkışlamaya.
İtiyorum, koşuyoruz, alkış sesleri...
Tüylerimiz diken diken.
9km’ye metreler kala gülümseyerek, elimizden geleni yaparak yakalandık. O anları hayatım boyunca unutmam.
O koşullarda bu kadar uzun koşabilmemiz resmen mucizeydi. Dünya birinciliğine koşan bile hedefinden 20km az koşabildi!
Mucizeler var diyorsam var yani.
Elimin, ayağımın, kalbimin, nefesimin bedenimin bir işe yaraması, koşamayanlar için koşmak; umut olmak bana kendimi ölümsüz hissettiren bir deneyim. Sakın beni yanlış anlamayın lütfen. Bin bir duygu içinde yazıyorum bunları.
Şu hayatta, umut olmak için yapamayacak olduğum hiçbir şey yok.
Her koşu sonrası bir yerlerim ağrır sızlar. Bu sefer gıdım ağrı sızım yok.
Koşamayanlar için koşmak sanki tüm can kırıklarım dahil, bütün sızılarımı iyileştirdi.
Hala yaşadıklarımın duygusal etkisinden çıkamadım.
Bana o deli rampalarda destek veren gençlerden ikisinin adı: Can Alp Alaçam ve Mehmet Turan’dı. Adlarını hatırlayamadığım diğerlerinden çok özür dilerim, sonsuz teşekkür ederim.
Her yerde ne çok güzel insan var bunu bilin ve gönülden çıkılan yolda asla yalnız kalmazsınız. Gönlünüze güvenin.
3 Mayıs’ta bütün Dünya aynı anda “koşamayanlar için koşuyoruZ” derken,
Her birimiz bir ağaç gibi tek ve hür,
Bir orman gibi kardeştik işte...
Hayat, sana teşekkür ederim.
Yonca
“çok şükür”

Yazarın Tüm Yazıları