Paylaş
Robert Kolej’den mezun oldu, Oxford’dan diploma aldı. Gazeteciydi. Hayatını daktilo tıkırdatarak, karikatür çizerek, dergi kapakları resimleyerek kazanıyordu. Kurşuna dizilen asker kaçaklarının dramını yazdı, sen misin yazan, vatan haini muamelesi yaptılar, sürgün cezası verdiler, Bodrum’a sürdüler. Devletimizin o günkü kafasına göre, yeryüzü cenneti Bodrum, sürgün yeriydi!
*
Cezası bitti, Bodrum’dan ayrılmadı. Bodrum’un antikçağlardaki adı olan Halikarnas’ı mahlas olarak benimsedi. Artık sadece yazar değildi, balıkçıydı, süngerciydi, bahçıvandı, rehberdi. Etrafına fener gibi ışık saçan kalemiyle, adeta, Ege ve Akdeniz medeniyetlerinin Diyojeniydi.
Hayat ustasıydı.
Mavi Yolculuk’un babasıydı.
İnsanımızı, denizimizi, duyguyla, mitolojiyle, şiirsel dille harmanladı.
*
Aganta Burina Burinata, Mavi Sürgün, Yaşasın Deniz, Anadolu Efsaneleri, Gülen Ada, Çiçeklerin Düğünü, Arşipel, Gündüzünü Kaybeden Kuş, Deniz Gurbetçileri... Hangi birini saysam bilmem ki, birbirinden eşsiz romanlar, hikâyeler, denemeler, hatta, çocuk kitapları yazdı.
*
Aldı okurlarını, oralara götürdü... “Gök kadar beyaz denizin cam sessizliğinde tepetakla dinelen çamların akisleri, gönül dinlendirici oluyordu. Yatağan o suların üzerinden geçerken, o ağaç akislerini yarım mil ötelere kadar halka halka titretirdi. Oralarda dünyanın başka hiçbir yerinde bulunmayan buhur ağacı ormanları vardır. Hafif hafif amber kokarlar. Bir yaprak kalabalığı olan her ağaçtan, başka ağaca sarmaşıklar kurarlar. Çiçeğin biri koptu mu, yere kelebek konmak üzere olduğu sanılır. Buhur ağaçları, ta kıyıda ayaklarını sedef yansımalı sularda yıkarlar. Gördüklerim hâlâ gözlerimde yaşıyor.”
*
Anlattı, öğretti.
Sevdirdi.
Türkiye’de “çevre bilinci” denilince... Hiç şüphesiz, akla gelen ilk kişiydi.
*
Yukardaki örnekte de görüldüğü üzere, küçücük teknesiyle dolaşır, doğayı, denizi, deniz insanlarını küçücük teknesinde yazardı. Tirhandildi. Yelken ve kürekle yol alan, Bodrum’a özgü, ahşap, alt tarafı sekiz metrelik, kayıktan halliceydi. Adı, Yatağan’dı.
*
Mavi Sürgün’de aynen şunları yazmıştı: “Ahiköy o zamanlar nahiyeydi, şimdi kaymakamlık oldu. Ben Bodrum’dayken, Yatağan adlı bir kayığım vardı. Ahiköy’ün ilk kaymakamının karısı, Bodrumluymuş... Yeni kaymakamlığa yeni bir ad takmak gerekince, oraya ‘Yatağan’ diye, benim kayığımın adını vermişler.”
*
Evet... Muğla’nın ilçesi Yatağan’ın eski adı, Ahiköy’dü. Bucaktı. 1944’te ilçe oldu. Adı değiştirildi, Yatağan yapıldı. Mümbit topraklara sahip bu şirin ilçe, Halikarnas Balıkçısı’nın yöre insanlarına mirasıydı. Çevre bilinci demek, Yatağan’dı... Yatağan demek, çevre bilinciydi.
*
Gel zaman git zaman...
*
Deniz kenarında olmamasına rağmen, Bodrum, Marmaris, Datça, Fethiye, Köyceğiz, Dalaman gibi, şahane Muğla ilçelerinden biri olan Yatağan’a... Termik santral diktiler!
*
İnsanlarımız çırpındı, etmeyin eylemeyin, kıymayın diye... Dinletemediler. Filtresiz bacadan resmen kanser fışkırıyordu. Önce bitkiler öldü. Sonra toprak öldü. Tarım bitti. Mesleğe Yeni Asır’da başladığım için, gözümle şahidim, kuşlar öldü, kuşlar...
İnsanlar ölmeye başladı. Bebeler sakat doğmaya başladı.
Santral açıldığında Yatağan’da sadece iki eczane vardı, bugünkü nüfus üç aşağı beş yukarı aynı, eczane sayısı 20’yi aştı. En çok hangi tür ilaçları sattıkları, malum... Kişi başına düşen avukat sayısı desen, herhalde Yatağan şampiyondur. Vatandaşın santrala, devlete karşı açtığı davaların haddi hesabı bilinmiyor. Mücadele, mücadele, neticede güç bela filtre takıldı. Ancak, sorunun sadece filtre olmadığı anlaşıldı. Kanser tırmanmaya devam ediyor. Bazen havayı dağıtan rüzgâr duruyor, halk camını çerçevesini kapatsın, sakın sokağa çıkmasın diye, zabıta araçlarından anons yapılıyor!
*
Yazık ettiler, Halikarnas Balıkçısı’nın çevre bilinci sembolü Yatağan’ına... Mahvettiler.
*
Ve şimdi de, termik santralı yandaş işadamlarına veriyorlar.
*
İşçiler, aileleri gene çırpınıyor, direniyorlar. Etmeyin eylemeyin, kıymayın diyorlar. Devletin hatası yüzünden bunca sene burasının kahrını çektik, çoluk çocuk hastalandık, sakat kaldık, arkadaşlarımız öldü, bari işsiz kalmayalım diyorlar. Nafile... Tazyikli suyla, plastik mermiyle saldırıyorlar işçilere, henüz kanser olmayanlar da kanser olsun diye, suratlarına biber gazı sıkıyorlar, copluyorlar, yerlerde tekmeliyorlar.
*
Olağan görüntüler yani.
*
E oldu olacak...
Bi daha değiştirin adını.
Tomağan yapın Yatağan’ı gari!
Paylaş