Mürüvvet Hanım, lambaları söndürüyor hemen... Hakan kucağında...Uyuyor. 10 aylık... Dalıyor çocukların odasına, öbür koluna Kutsi’yi alıyor, 4 yaşında... "Kalk Murat" diyor bi yandan... Gözlerini ovuştura ovuştura kalkıyor Murat, henüz 6 yaşında, ucundan tutuyor anasının geceliğinin... Dışardan hüzün abajuru gibi sızan sokak lambasının cılız ışığında, hayalet misali, banyoya süzülüp, kapıyı örtüyor, ’’küvete’’ girip, koyun koyuna, sarılıyorlar. Korkunç bekleyiş başlıyor...
Bir dakika.
İki dakika.
Üç dakika.
Saniyeler, asırlar gibi adeta...
Önce şangırtı duyuyorlar.
Pencere.
Sonra salondaki ayak seslerini.
Vahşi haykırışları...
Ve, tekmeyle açılıyor banyo kapısı...
Üç Rum.
Tarıyorlar.
33 el.
*
Evet, merhum gazeteci Sami Coşar tarafından çekilen ve hafızalarımıza mıh gibi çakılan "o fotoğraf"ın öyküsü bu...
Kanlı Noel.
*
Alnından vurmuşlardı Mürüvvet’i.
Yedi yerinden daha...
Murat’tan üç kurşun çıktı.
Kutsi’den iki.
*
Evin direği, baba, tabip binbaşı, evde değildi o sırada... 103 Türk köyü basılmıştı, son üç günde, yaralılar vardı...
Gönyeli’ye gitmişti. Göreve.
*
Bir babanın başına gelebilecek en büyük felaketi yaşayan bu tabip binbaşı, evlatlarının cenazesini bizzat kendi elleriyle yıkadı... Minik bedenleri santim santim yokladı, Hakan’da kurşun izi bulamadı... 10 aylık bebecik, vücudunu yavrularına siper etmeye çalışan anacığının altında kalmış, nefessizlikten can vermişti çünkü.
*
E bakıyoruz... Rumlar, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidiyor.
*
Niye biliyor musunuz?
Palavracı tiyatrocu, dangalaklık etti diye değil... Biz, bunca yıldır dangalaklık edip, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmediğimiz için.