Bunca haber-yorum yapılırken, Profesör Haberal’la görüşüp, fikrini soran gazeteci sayısı kaç biliyor musunuz?
*
Sıfır!
*
Evet, sıfır, hiç yok... Dört senedir hapiste bulunan, gıyabında her türlü atılıp-tutulan Profesör’le bi kez olsun yüz yüze konuşup, siz ne düşünüyorsunuz diye soran gazeteci, görülmedi maalesef.
*
Halbuki zamanında, özellikle Ankara basını için en popüler insanlardan biriydi. Bırak gazeteciliği filan, eski dostluğa binaen, halini hatırını sormak için bile olsa gidilmeliydi. Gidilmedi.
*
Profesör Haberal’a.
*
Oturduğumuz görüşme masasına hakikaten çok şaşırdığım ne koymuştu?
Logosunu gösterdiğinde gözlerime inanamadığım belgede ne yazıyordu?
Hangi sürpriz gelişme için “hayaldi, gerçek oldu” deyip, gülüyor?
Cezaevinde ne “örgüt”ü kurdu?
Koğuş arkadaşı kim?
Mekânı cennet olsun.
Güzel adamdı.
*
600 bin liralık hastane masrafının başbakan tarafından sildirildiği açıklandı. Bilahare, başbakana gerek kalmadığı, sanatçıya vefa kapsamında, hastane yönetiminin zaten sildiği ifade edildi.
*
105 gece, 600 bin lira.
Geceliği 5 bin küsur lira.
*
Büyükelçiliğin bahçesine, soyadından yola çıkarak, akarsu şeklinde havuz yapıldı, ağaç dikildi, anıt levhasına “Mustafa Akarsu anısınadır” yazıldı. ABD Dışişleri Bakanı geldi, Anıtkabir’den bile önce, bu anıtın başında yapılan anma törenine gitti. Mustafa’nın eşine, Beyaz Saray tarafından sadece kahramanlara layık görülen Thomas Jefferson Star madalyasını takdim etti. Konuşmasına Türkçe “başınız sağ olsun” diye başlayan ve Başkan Obama’nın taziyelerini getirdiğini belirten ABD Dışişleri Bakanı, “Mustafa bizim için hayatını kaybetti, çocuklarının geleceği için kurduğu hayalleri gerçekleştirmek bizim görevimiz” dedi, oğlu ve kızının ABD’de okutulacağını söyledi. Tören kıyafetli bir Amerikan askeri, hayatını kaybettiği gün yarıya indirilen ABD bayrağını, Mustafa’nın eşine verdi.
*
Canlı bombayı oraya gönderen DHKP-C yazılı açıklama yaptı, saldırıda yaralanan gazeteci Didem ve ailesinden özür diledi; kabul edilmesi halinde, hastane masraflarını karşılamak istediklerini belirtti.
*
Afyon’da cephanelik patladı, 25 askerimiz hayatını kaybetti. İlk bulgulara göre, anormal bi durum olmadığı, Hindistan’da Pakistan’da böyle şeylerin olabileceği söylendi. Bilahare... Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından “doğal afet şehidi” oldukları açıklandı. Acaba deprem mi olmuştu, yoksa heyelan mı? Kimbilir, belki de tsunami olmuştu. Aileler dedi ki, çocuklarımız nasıl şehit oldu, sorumlusu kim? Milli Savunma Bakanı dedi ki, hassasiyetle soruşturuyoruz, tamamlanmasını müteakip, gereği derhal yerine getirilecektir, hiçbir şey saklanmadan, aziz milletimize açıklanacaktır.
*
Altı ay geçti kardeşim, altı ay.
Öcalan’la röportaj yapmanın gazetecilik başarısı olduğunu, Öcalan’la röportaj yapmayı kabul etmeyen gazetecilerin mesleği bırakması gerektiğini anlatan arkadaşın gazetesine baktım...
Tutanak haberi yok.
“İleri demokrasilerde tabu olmaz, her mesele şeffaf şekilde tartışılmalı, konuşmaktan korkmamalıyız” diyen gazeteciyi, dün dinliyorum televizyonda...
Gözümüzün içine baka baka “bazı meseleleri bu kadar uluorta konuşmamalıyız, bırakalım kendi mecrasında sessizce yürüsün” diyor.
“Bu haberi haber yapmayı doğru bulmuyorum, hiç olmazsa kısaltılsaydı” diyen gazeteci var!
İmralı’nın “barış” için elini taşın altına koyduğunu söyleyen, hatta “Nobel ödüllü Mandela”ya bile atıfta bulunan gazetecinin, dün ne dediğine baktım... Çark etmiş, İmralı’yı Ergenekoncu ilan etmiş.
Yere göğe sığdıramayan; olgun devlet adamı gibi, tecrübeli diplomat gibi davrandığını, bu tutumuyla Türkiye için şans olduğunu yazan bir gazeteci vardı. Acaba şimdi ne yazmış diye baktım. Birazcık fikir değiştirmiş... “Ruh hastası olduğunu, hapiste kalmaktan kafayı yediğini, güvenilmeyeceğini” yazmış.
Aylardır “İmralı” diyorlardı.
“Herkes iyi bilmeli ki, üst düzey savaş söz konusudur.Şimdiye kadar yaşananlar...Devede kulak kalır” diyor.
* * *
“Başbakan’ın, çekilsinler onlara karışmayız demesiyle olmaz, tek taraflı çekilme olmayacak, parlamento kararıyla çekilme olacak, TBMM onaylayacak” diyor.
* * *
“İslamcıların rüyasını gerçekleştirdik, iktidarı AKP’ye altın tepside sunduk, AKP’yi 10 yıldır ayakta tutan benim, Tayyip bey’in başkanlığını destekleriz, ittifaka gidebiliriz” diyor... Sonra da ilave ediyor: “Benimle oyun oynanmayacağını AKP’ye iyi anlatın!”
* * *
“Bu iş başarısız olursa, 50 bin kişiyle halk savaşı olacak. Ne eskisi gibi yaşayacağız, ne eskisi gibi savaşacağız” diyor.
* * *
Kafatası gösteriyor.
*
Antropoloji Enstitüsü’nün 73 sene önce basılmış kitabını kameralara uzatıyor, “bakın raflarda kafatası var, olur mu böyle şey demeyin, işte vesika burada, reisicumhur Mustafa Kemal, aynı şekilde İsmet Paşa’nın başbakan olarak altında imzası var” diyor...
Sonra da “insani midir, vicdani midir?” diye soruyor.
*
Arkeoloji’ye “çanak-çömlek” diyen başbakanın, antropoloji’yi ırkçılık zannetmesi normaldir.
*
İnsani midir diye sorulan...
Ananı da al git.Bahtsız bedevi.
*
Cibilliyetsiz.Fırıldak.Kıvırmadan konuş.Şerefsiz.Ben sana sen demiyorum...Sen de bana sen diyemezsin.
*
Milliyet gazetesinde yayınlanan Kasımpaşalı yazı dizisinden: “Recep Tayyip’in ağzının bozuk olduğunu bilen kapı komşuları Müşerref abla, bir gün ona yine küfür ettirmiş, katıla katıla gülmüş, sonra da poposuna vurarak cezalandırmıştı. Bunu duyan babası reis kaptan, beş-altı yaşındaki oğlunu ayağından tavana astı, küfretmesini yasakladı. 15-20 dakika sonra dayısı küçük Tayyip’i indirdi.”
*
Sap gibi durmanın manası yok.Kelle.
*