Yılmaz Özdil

Kader bi nevi...

2 Haziran 2010
Başbakan Vekili Bülent Arınç, İsrail krizi nedeniyle, “Genelkurmay Harekât Başkanı Korgeneral Mehmet Eröz ve Deniz Harekât Eğitim Dairesi Başkanı Tuğamiral Cem Çakmak’la acilen toplanarak, konuyu enine boyuna incelediklerini” açıkladı.

*

Giriyoruz “yandaş medya arşivi”ne...
Haberler şöyle.

*

Yazının Devamını Oku

Mavi Marmara

1 Haziran 2010
Yaşları 6 ila 17 arasında, çocuklar... Eşzamanlı hareket edip, topluca giriş-çıkış yapan servis minibüslerinde, koltuklarına büzüşmüşler, pencereden bakmaları yasak...

Dikine hareket eden çelik bariyerler iniyor, çelik kapı aralanıyor, servisler giriyor, kapı kapanıyor, bariyerler kalkıyor; aksi halde, tankla geçmen bile zor... Taksiyle gelmek istemiyorlar; hem adresleri belli oluyor, hem de ses çıkaramadıkları hakaretlere uğruyorlar... Kapıda takım elbiseli, telsiz kulaklıklı korumalar var; taranma ihtimaline karşı, çelik yelek giyiyorlar. Her taraf kamera; içerden izleniyor... Yürüyerek gelirsen, kimliğini gösteriyorsun, içeriye telsizle bildiriliyor, çelik kapı açılıyor, oda gibi bir yerdesin, geride bıraktığın çelik kapı kapanmadan, önündeki çelik kapı açılmıyor. Arkandan biri dalarsa, ikinci çelik kapı “duvar” oluyor. Denizaltılar gibi, bir bölüm su alırsa, öbür bölüme geçmesin diye... Konferans salonunda, her koltuğun altında baret var. Bomba patlar, tavan çökerse, çocukların hiç olmazsa kafası korunsun diye.

*

Okul bu... İstanbul’da.

*

Yazının Devamını Oku

Nedir kardeşim bu Feridun’un çilesi...

30 Mayıs 2010
Kemal Kılıçdaroğlu, mal beyanını CHP’nin resmi internet sitesine koydu, ki, isteyen açsın baksın, artacak mı azalacak mı, takip etsin... Bütün basın duyurdu.
CNN’le BBC bile.
¡
Böylece...
Feridun’u dünya tanıdı!
¡
Kemal ile Feridun, kanka...
5 sene önce filan Feridun’un işleri bozuluyor, paraya sıkışıyor... Kemal “Sıkma canını” diyor, gidiyor bankaya, 7 bin lira kredi çekiyor, Feridun’a veriyor.
¡
Malum, burası Türkiye... Memleketi soyanlara kimse bakmaz, namuslu adamların peşine dedektif takarlar, hesap sorarlar. Bu nedenle, Kemal çektiği krediyi indiragandi yapmadığını göstermek için, mecburen, mal beyanının alacak hanesine yazar bu borcu...
Ki, sonradan birileri çıkıp, “Vay vay vay, 7 bin lirayı buhar etti” demesin diye.
¡
Gel gör ki, Feridun vaziyeti düzeltemez, borcu ödeyemez...
Kemal “Canın sağ olsun” der, ama, giren girdi, her sene verdiği mal beyanına Feridun’un borcunu yazmaya devam eder.
¡
Yazmasa? Suç...
¡
O borcun silinmesi için, Feridun’un banka yoluyla Kemal’in hesabına yatırması gerekiyor o parayı... “Para benim değil mi birader, sildim gitti” demekle olmuyor yani... Kanun böyle.
¡
Halbuki, borçluyu teşhir etmek de suç... Kanunen “teşhir limiti” var. İstersen devlete borç tak, 850 bin liradan azsa, devlet bile teşhir edemez. Hatta, bırak devleti, habere konu edip bakkalın veresiye defterini bile teşhir edemezsin, suçtur... Kara kaplı defterin kapağını gösterirsin, içindeki isimleri gösteremezsin. Şak diye mahkemeye verir, şırrak diye kazanır.
¡
İlla borç olmak zorunda da değil... Bakın “vergi barışı” diye bi numara icat ettiler, nasıl kazandıysan kazandın, boşver, parayı bavula koy, istersen kamyona yükle getir, ismini bile sormuyorlar... Mesela, biri 6 milyar dolar getirdi, ismini bilmiyoruz! Devlet sırrı... İsmini bulup yazarsan, Bankalar Kanunu’na muhalefetten içeri giriyorsun.
¡
Üstelik, özel hayata müdahaledir... Ancak, CHP Genel Başkanı’nın durumu özel hayattan çıktığı için, maalesef, Feridun’un özel hayatı da ayvayı yemiş bulunuyor.
¡
Demem o ki...
¡
Feridun’un Kemal’e maddi borcu var... Kemal’in de Feridun’a manevi borcu.
¡
Yanına sokulan arabulucuları, barıştırma heyetlerini, uzlaştırma köstebeklerini elinin tersiyle itmelidir Kemal... Namussuzları görmezden gelip, namuslu insanların yakasına yapışanlardan hesap sormalıdır.
Yazının Devamını Oku

Abdurrahman Efendi

29 Mayıs 2010
Alex de Souza’nın memleketi Brezilya’ya giden ve Beşiktaşlı Bobo tarafından karşılanan Başbakanımız, kendisine madalya takılan törende, “Bu vesileyle, Türkiye-Brezilya ilişkilerine ışık tutmuş olan Abdurrahman Efendi’yi yad ediyorum” dedi. E merak ediyor insan...
Kimdir bu Abdurrahman?
¡
Sene 1865... “İzmir” ve “Bursa” isimli iki Osmanlı gemisi, Akdeniz’den Atlas Okyanusu’na çıkacak, Afrika’yı dolaşıp, Basra Körfezi’ne gidecektir. Abdurrahman Efendi, bu gemilerin “kadı”sıdır. Brezilya’ya uğrarlar, Rio de Janeiro limanına demir atarlar. Rio’da Afrika’dan köle olarak getirilmiş, zenci Müslümanlar vardır. Brezilya devleti, bu kölelere “din baskısı” yapmaktadır. Abdurrahman, kölelere acır, Brezilya’da kalır, hepsine dinini öğretir,4 sene sonra İstanbul’a döner ve hatıralarını yazdığı “Brezilya Seyahatnamesi”ni kaleme alır.
¡
Dolayısıyla, “Brezilya Seyahatnamesi”ni okuyan herkes, Abdurrahman Efendi’yi sevgiyle yad eder.
¡
Ancak, hatıralarını kaleme alan biri daha vardır! O gemilerin mühendisi, Faik.
¡
“Türk Denizcilerinin İlk Amerika Seferi” isimli kitabında, şöyle anlatır.
¡
Sene 1865... “İzmir” ve “Bursa” isimli iki Osmanlı gemisi, Akdeniz’den Atlas Okyanusu’na çıkacak, Afrika’yı dolaşıp, Basra Körfezi’ne gidecektir. Bağdat Kadısı Abdurrahman Efendi, Bahriye Kadısı olarak tayin edilir ve bu gemilere atanır. Akdeniz’i geçerler, Cebelitarık Boğazı’ndan çıkarlar, ki, bi fırtına bi hortum, rotayı kaybederler... Git babam git, aha Afrika sahilleri diye, yanlışlıkla taaa Brezilya’ya çıkarlar iyi mi... Rio de Janeiro limanına demir atarlar. Tabii, giriş izinleri olmadığı için, Brezilyalılar “Birader siz kimsiniz?” der, “Kardeş, yanlışlık oldu, fırtına geçsin kaçıcaz” cevabını verirler. Karaya inmeleri yasaktır... Rio’da köle Müslümanlar vardır. Bizim levendlerin gemide namaz kıldığını görünce, ufak ufak yanaşırlar, bakarlar ki, kılık kıyafet itibariyle “ulema” var, Abdurrahman Efendi... “Şeyh” filan demeye başlarlar, küçük küçük hediyeler getirirler. Fırtına geçer, gemiler yola çıkmak üzeredir... Abdurrahman Efendi’nin zaten Bağdat’ta hayatı kaymış, Basra gözünde büyüyor, e burda da el üstünde tutuluyor, üstüne cam gibi kızlar filan, “Ben kalıyorum abi” der... Kriz çıkar... Kaptan izin vermez, çünkü Brezilya yasalarına göre, karaya ayak basması yasaktır. Ne olur biliyor musunuz? Abdurrahman, araziye uyar... Evet, gemiden kaçar, sırra kadem basar... Kaptan, liman yetkililerine haber verir, “Bizim kadı kaçtı, yakalayın” der... Ararlar, tararlar, kadı yok... “İhbar etme” görevini yerine getiren kaptan suçsuz bulunur, gemilerin ayrılmasına izin verilir, gemiler demir alır, Abdurrahman Brezilya’da kalır.
¡
Faik’in hatıraları burada bitiyor... Abdurrahman’ın hatıralarından öğrendiğimize göre, şehir şehir dolaşır, evlenir, 4 sene sonra sıkılır, İstanbul’a döner, “Brezilya’da tanıdıklarım var, ticaret ilişkileri sağlayabilirim” der. Kimse sallamaz... O da oturur, “Brezilya’yı nasıl Müslüman yaptığını” anlatan kitabını yazar, kendi kendini “ulema” ilan eder.
¡
Başbakanımızın, “yad ediyorum” dediği Abdurrahman, işte bu.
¡
Kadere bakın ki, Abdurrahman İstanbul’a döndü ve ciddiye alan olmadı... Başbakanımız da, Brezilya’dan dönene kadar, son kamuoyu anketlerine göre, İstanbul’u ve Ankara’yı kaybetti!
¡
Bakalım, Arjantin’de neler olacak...
İster misin, Şili’yi de fethedeyim derken Kayseri’yle Konya’yı da kaybetsin.
Yazının Devamını Oku

Heykel’tıraş...

28 Mayıs 2010
Van Müzesi’nde 3 bin 200 yıllık orijinal Urartu eseri diye sergilenen heykel, aslında 4 yıl önce yapılmış çakma heykel çıktı!

Niye biliyor musunuz?

*

Hazır, günlerdir içimiz dışımız siyaset olmuşken... Hadi gelin, sınav yapalım.

*


Yazının Devamını Oku

Oldu olacak hip hop filan yapın bari...

27 Mayıs 2010
Hadise, “İstiklal Marşı” okuyayım derken, “İstiklal Şarkısı” okudu.

*

Çarşı karıştı, tartışan tartışana...

*

Yıldırım Akbulut gazinoya gitmiş, “Efendim, beğendiğiniz parça varsa, okusunlar” denmiş, Akbulut, “Sabile’yi çok severim” demiş... Herkes birbirinin yüzüne bakmış şaşkınlıkla, “Efendim, o bahsettiğiniz şarkıyı bilemedik” demişler... Akbulut da “Nasıl bilmezsiniz yahu” diye sinirlenmiş, “Eller ayır sabile, yollar ayır sabile, yıllar ayır sabile!”

Yazının Devamını Oku

Zonguld’ak

26 Mayıs 2010
Yav bırakın Allah aşkına, ne işiniz var Zonguldak’ta Monguldak’ta filan... *
Takılmışınız Gandi’nin peşine Hint fakirleri gibi, yürü babam yürü...
Ne yapacak yani Gandi, kaval çalıp, sepetten kobra mı çıkaracak?
*
Halbuki bakın, Sayın Başbakanımız bugün Alex de Souza’nın memleketi Brezilya’da olacak mesela... Rio karnavalına katılmaya gitmiyor, vatan millet için, sizin için gidiyor... Resmi programa göre, cumartesi günü, 200 bin kişilik Maracana Stadı’nda Flamengo-Gremio maçını seyredecek... Oradan, Beşiktaşlı Delgado’nun memleketi Arjantin’e geçecek. Resmi programa göre, Maradona’nın takımı Boca Juniors’ın La Bombonera Stadı’nda incelemelerde bulunacak... Ki, yoksul halkın takımıdır Boca, yakışır Başbakanımıza... Oradan, gene Beşiktaşlı Rodrigo Tello’nun memleketi Şili’ye geçecek. Fikstüre göre Şili’de salı günü maç yok maalesef... O yüzden Şili’de bir gün kalıp, oyalanmadan, Türkiye’ye dönecek.
*
Şimdi siz tabii, dünya bilmezsiniz, vizyon bilmezsiniz, haliyle “Ne işi var oralarda” dersiniz.
*
Cahillik zor...
Gurur verici bi seyahattir bu.
*
Çünkü, Başbakanımız bugüne kadar Avrupa’ya gitmişti, Asya’ya gitmişti, Afrika’ya gitmişti, Okyanusya’ya gitmişti, Kuzey Amerika’ya gitmişti...
Güney Amerika’ya hiç gitmemişti.
*
Güney Amerika’ya gidince n’oolmuş olacak? Dünyada gitmedik kıta, basmadık toprak bırakmamış olacak.
*
ABD (18 kere), Afganistan, Almanya, Arjantin, Arnavutluk, Avusturya, Avustralya, Azerbaycan, Bahreyn, Belçika, Birleşik Arap Emirlikleri, Bosna Hersek, Brezilya, Bulgaristan, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Çin, Danimarka, Endonezya, Etiyopya, Fas, Filistin, Fransa, Finlandiya, Güney Kore, Güney Afrika Cumhuriyeti, Gürcistan, Hindistan, Hırvatistan, Hollanda, İngiltere, Irak, İran, İrlanda, İspanya, İsrail, İsveç, İsviçre, İtalya, bi soluklanın isterseniz... Japonya, Katar, Kazakistan, Kırgızistan, KKTC, Kuveyt, Letonya, Libya, Lübnan, Lüksemburg, Makedonya, Maldiv Adaları, Malezya, Meksika, Mısır, Moğolistan, Moldova, Monako, Mozambik, Nahçıvan, Norveç, Özbekistan, Pakistan, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya, Sırbistan, Sri Lanka (hayati derecede önemlidir), Sudan, Suriye, Suudi Arabistan (madalya), Şili, Tayland, Tacikistan, Tunus, Türkmenistan, Ukrayna, Umman, Ürdün, Vatikan (gitmeseydi, Papa gönül koyardı), Yemen, Yeni Zelanda, Yunanistan.
*
83 ülke... 245 kere.
*
Önümüzdeki ay, Kanada’ya gidecek, gitmişken Küba’ya geçecek... 85.
*
Şimdi de diyeceksiniz ki...
“Antarktika yok.”
*
E orda ülke yok birader...
Penguen görmek için fakir fukaranın parasını çarçur edecek değil herhalde!
*
Bu arada, Gandi kendi cebinden para ödeyerek Etro gömlek almış iyi mi... Ahalinin kıçında don yok, sen gidip kendine gömlek alıyorsun...
Ayıp hakikaten.
Yazının Devamını Oku

Bey’an...

25 Mayıs 2010
Öğrenci, Türkçe dersinde “parti” kelimesini harf harf kodluyormuş, “Paris’in P’si, Ankara’nın A’sı Dede’nin R’si, Trabzon’un T’si, İzmir’in İ’si...” Öğretmen müdahale etmiş, “Evladım, Dede’de R yok ki” demiş... “Nasıl yok?” demiş öğrenci, “Benim dedemin adı Recep!” *
AKP’ye AKP denmesini yasaklayan AKP, şimdi de, isimlerinden biri Recep olan Başbakan’a “Recep Bey” denmesine kızıyor iyi mi...
*
Çorabına “Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik” kartviziti yazdıran Hüseyin Çelik, “Recep Bey” denmesini “yakışıksız” bulmuş mesela...
“Gandi oldu Dandi” diyen Bülent Arınç ise, Recep Bey ifadesinin “küçültücü” olduğunu söylüyor.
*
Halbuki, Çankaya meselesi tartışılırken, aynen şöyle demişti Başbakan: “Abdullah Bey’le Bülent Bey’le istişare ederim.”
*
“Sen Türkiye’sin büyük düşün” afişleri asıp... Sonra da, “sen” diye hitap edene, “Sen bana sen diyemezsin” demeleri gibi bi şey yani.
*
CHP’ye yıllardır “elit” diyen yandaş medya ise, topluca Lordlar Kamarası’na geçti... Kalemlerinden asalet damlıyor, “CHP avamlaştı” diyorlar!
*
Osman Hamdi Bey, Hacı Arif Bey, Çakabey, Kiziroğlu Mustafa Bey, Tamburi Cemil Bey hakaret midir? Beyoğlu’na Sayınoğlu mu diyeceğiz bu saatten sonra?
Emel Sayın’da sorun yok da...
Beylerbeyi Sarayı’na ne diyeceğiz?
*
(Milli Eğitim Bakanlığı yapan Hüseyin Çelik’in kalbini kırmak istemem ama, Sakarya’da “Recep Bey Endüstri Meslek Lisesi” var... Yakışıksız mıdır?)
*
İşin daha enteresan tarafı...
*
“Hukuktan anlamıyor” diyor.
“Ekonomi bilmiyor” diyor.
“Rüşveti bitireceğiz” diyor.
“Soydular memleketi” diyor.
“Hesap soracağız” diyor.
“Bunların dokunulmazlığını kaldıracağız, siyasi ahlak yasası çıkaracağız, parlamentoda vurguncunun talancının yeri yok, naylon faturacıdan, Ali Dibo’dan bakan olmayacak” diyor.
*
“Kalpazan” diyor.
*
Çıt yok.
*
Vay efendim “bey” dedi...
İşte orası gücüne gidiyor.
Yazının Devamını Oku