Hamam ve tas

FUTBOLUN sadece futbol olmadığı gerçeği kafama dank ettiği dönemlerde soğumaya başladım stadyumlardan.

Spor olmaktan çıkıp, dev bir endüstriye dönüşen bu "ayak oyunu"nun "Kimler tarafından, nasıl ve ne için" oynandığına dair sorulara verdiğim ya da veremediğim her yanıt, içimdeki futbol sevgisini biraz daha köreltti.

Yöneticisinden futbolcusuna, taraftarından gazetecisine kadar sistemi oluşturan birimlerde yaşanan erozyon yüzünden bu meslek; tutkuyla, aşkla yapılan bir uğraş olmaktan çıkıp, profesyonel kalıplar içinde sürdürülen bir işe dönüştü benim için...

*

İlginçtir, tüm bu olumsuz tabloya rağmen, yine de her sezon başında bir şeylerin değiştiğini umarak koşarım sahalara. Ve her defasında hamam ve tasın eski yerlerinde durduğunu görüp, düş kırıklığına uğrarım. Bu kez de öyle oldu. TSYD’de, yani "bizim kupa"da kantara çıkan Altay’ı, Karşıyaka’yı, Manisaspor’u, Bucaspor’u izlemek için gittim Alsancak’a. Gitmez olaydım. Bir hafta sonra kalkıp maç yorumu yapacak değilim ama aklımda kalan öyle enstantaneler var ki, yazmasam kudururum.

*

Adam kulübün en pahalı transferi. En etkili silahı ve en tecrübeli oyuncularından biri. Henüz 44. dakikada çift sarıdan kızarıyor. Karar doğru olmakla birlikte yersiz. Hakem işgüzarlık yapıyor. İzmir dışında Türkiye’nin hiçbir kentinde özel bir maçta böyle kırmızı çıkmaz. Ancak konumuz bu değil. Gördüğü kartla arkadaşlarını sahada yalnız bırakan, kulüp müzesine girmesi muhtemel bir kupaya engel olan, en önemlisi ligin ilk maçında forma giyme şansını riske atan futbolcuyu protesto etmesi gereken tribünler bu sorumsuzluğa ortak olup ve hep bir ağızdan bağırıyor:

"Bu taraftar seninle gurur duyuyor..."

*

Diğer tarafa bakıyorsunuz, emeklilik yaşına gelmesine rağmen, "Ne yaparım da 200-300 daha tokatlarım" hesabındaki bir başka futbolcu sahada gladyatör gibi dolaşıyor. Ona tekme, buna taban, ötekine dirsek. Çocuğu yaşındaki rakiplerini bir bir yere seriyor. Sadece ayakları çalışsa iyi. Çenesi de kuvvetli. Her şeye vır vır. Tam bir saatli bomba. Yöneticisine soruyoruz: "Arkadaş biraz agresif değil mi?" El cevap:

’’O gerçek bir profesyonel. Sahada ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor."

Beri yanda henüz yolun başında, gencecik bir futbolcu. İyi de oynuyor ve üstelik golünü çakıyor. Sonrası tam bir rezalet. Önce, "Nasıl geçirdim" mealinde bir kol işaretiyle rakip taraftarı delirtiyor, ardından el-kol hareketleriyle tribüne dinamit atıyor. Seyirci sahaya girdi girecek. Teknik direktörü, yöneticisi uyarır mı diye kulübeye bakıyorum, çıt yok.

Yetmezmiş gibi bir de alkış...

*

Daha neler var neler.

Atatürk’ün,"Köylü milletin efendisidir" sözüne inat, "Köylüler çapaya" tezahüratıyla rakip taraftarı aşağıladığını zanneden tosuncuklar.

Tribünde bile içmek yasakken, yedek kulübesinde pöfür pöfür sigara tüttürüp yardımcısına küllük muamelesi yapan teknik direktörler.

Sambayla tangoyu karıştıran spikerler.

Kısacası 32 kısım tekmili birden futbol hikayeleri.

Yeni sezon hepimize hayırlı olsun.
Yazarın Tüm Yazıları