Yeni kuşak güreşçilerin yüzde 80'i üniversiteli

Muhammed Emin Mehmet Özal, tam 17 yıldır güreş minderine çıkıyor, nice Türkiye şampiyonlukları var ama, önceki hafta Moskova'da Dünya Şampiyonu oluncaya dek çoğumuz onun farkında değildik.

Ama onu yakından tanıyınca gördüm ki ve göreceksiniz ki 1973 Ankara Akyurt doğumlu bu Özal, bir başka tür güreşçi. Aşçı Elvan Usta'nın biricik oğlu Türk güreşinin yeni yüzlerinden biri. ‘‘Ya Allah, bismillah’’ diyerek el ense tutan karakucakçılardan değil. Yeni yüz, hem çok akıllı, hem çok bilgili, hem de çok güzel konuşuyor; kimi zaman komik, kimi zaman ciddi, pek de terbiyeli; üstüne üstlük bir de spor bilimi adamı. O konuştukça ‘‘Birisi beni çimdiklesin, rüyada mıyım acaba?’’ diyesi geliyor insanın.

Mehmet Özal, Ankara Ticaret Lisesi'ni bitirdikten sonra muhasebecilik yerine güreşi tercih etmiş. Hayranı olduğu Mehmet Akif Pirim'in yanına çırak olarak girip 20 yaşına kadar öğrenmiş de öğrenmiş. Bu arada Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi Bölümü'nden de mezun olmuş. Aldığı notlar o kadar yüksekmiş ki, hemen mastıra almışlar. İngilizceyi de iyice öğrenip iki yıl sonunda ‘‘antrenman bilimi’’ üzerine tez verip mezun olmuş. Bütün bunlar kesmemiş şampiyon Mehmet'i, başkentte olmadığı için Samsun 19 Mayıs Üniversitesi'ne doktora için başvurmuş. Derken Gazi Üniversitesi'ne araştırma görevlisi olarak atanmış, doktora tezine de devam ediyor. Profesörlüğe kadar kariyer yapmaya kararlı olduğu gözlerinden okunuyor; bu kadarla da asla yetinecek gibi değil. İnanmazsanız gelin hep birlikte Keçiören'deki mütevazı çatı dubleksine gidip kendi ağzından dinleyelim. Göreceksiniz ki, bilgi çağının donanımlı genç beyinleri güreşçiler arasında da var, geçmiş ola eski günlere, eski kafalara.

Arabamı satıp Amerika’ya kampa gittim

- Olimpiyatlara gönderilmediğimi kendime yediremediğim için iki yıl önce arabamı satıp Amerikan takımının Colorado Springs'teki muhteşem olimpiyat tesislerinde kendi cebimden iki ay kaldım. Üç öğün yemek ve yatak dahil günlük 20 dolardan 1200 dolar verdim. Orada güreşte kendimi çok geliştirdim, değişik ülkelerin güreşçileriyle çalışmak fırsatı buldum. Küba, Macaristan, İtalya milli takımları, Amerika takımıyla birlikte kamp yapıyorlardı.

Amerikalılar inanç ve hırs bakımından gerçekten çok üstün. Adamlar öyle bir konsantre oluyor ki, maç değil ölümüne savaş. Bir değer koyuyorlar ortaya, hep ona kilitli kalıyorlar. Doktorsuz antrenman yapmıyorlar, her türlü bilimsel imkan onların hizmetinde. Bizde milli takım antrenmanlarında bile doktor yok.

Antrenmanlar bilimsel değil

- Geçen yılki dünya şampiyonasına iyi hazırlanmadık. Program kötüydü, kimse bizim fikrimizi almıyordu. Bunun üzerine Hamza dahil bizler Federasyon Başkanımızdan bir toplantı yapmasını istedik. Orada sistemin arızalı olduğunu, antrenman programlarının günümüze uyarlanmadığını açık açık söyledik. Ben antrenman bilimi okumuşum, master yapmışım, şimdi de doktora tezi hazırlıyorum. Bir üniversite öğretim görevlisi olarak dünya kaynaklarını İngilizcesinden takip ediyorum.

Basketçilerden daha kibarız

- Güreşçi denildiği zaman çoğunun aklına kafası çalışmayan, kuru fasulye yiyen, kuru soğan kıran, kaba saba bir insan modeli geliyor. Günümüz gerçeği bunun tam tersi, yeni kuşak güreşçilerin yüzde 80'i üniversiteli. Bizi onlarla kıyaslayıp aşağılarlar ama, çoğumuz futbolcudan, basketçiden daha kibar, daha centilmeniz. Kızlarımız genellikle futbolcu ya da basketbolcüye hayrandır. Beni de onlardan biri gibi gördüklerinden midir nedir, kız hayranlarım pek çok. Bir kız arkadaşım var ama, şu anda evlilik planlarım hiç yok. 2004 Olimpiyatları'na konsantre olmak için kendimi her konuda kampa aldım. Geceleri dışarı çıkmıyorum, kızlarla gezmek tozmak yok, çok düzenli yaşıyorum. Kilo eksikliğim olduğu için beslenmeme çok dikkat ediyorum. Günde 8 saat deliksiz uyumazsam günlük psikolojim etkilenir, ona da özen gösteriyorum.

ABD'li kadın hayranım yalnız bırakmıyor

- Melisa adlı Amerikalı bir hayranım mindere çıktığım tüm yabancı ülkelere gelip beni izliyor. 29 yaşında, bilgisayar programcısı, dünya iyisi bir kız. Onunla 2000'de Dünya Ordulararası Güreş Şampiyonası için gittiğimiz North Carolina'da tanıştık. Son gün şampiyon takım olarak kürsüye çıktığımızda gördüm ki, önde bir hanım fotoğraflarımızı çekiyor. Törenden sonra yanına gidip birkaç dakika ayaküstü konuştum, fotoğrafları göndermesi için e-mail adresimi verdim. Türkiye'ye döndüğümde fotoğraflar gelmişti bile, meğer Amerikan ordusunda çalışıyormuş. İnternet muhabbetlerimiz giderek arttı, arkadaşlığımız hayli ilerledi. Sonra ordudan ayrılıp Şikago'ya yerleşti, kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın. Melisa, Yunanistan'daki dünya şampiyonasına da geldi. Koca salonda üzerinde Mehmet Özal yazılı Türk bayrağı desenli tişörtüyle bütün maçlarımı sonuna kadar izledi, benim için tezahürat yaptı. Şampiyonada tek madalyayı ben kazandığım için popülaritem arttı. Eğer yenilseydim ‘‘Aklı Amerikalı kızdaydı’’ diye rezil ederlerdi. Bu yaz kamptan sonra Şikago'ya onun yanına gittim, benim için düşündüğü web sayfası üzerinde çalıştık, yakında devreye girecek. Melisa, Moskova'daki son şampiyonaya da geldi, yine aynı tişörtü ve elinde Türk bayrağıyla. Bu arada bana karşı olan duygularını açıklayıp cevap verip veremeyeceğimi söyledi. Kendisiyle evlenip Amerika'ya yerleşmemi de teklif etti. Kendisine ülkelerimizin birbirinden çok uzak olduğunu, hayatlarımızın farklı olduğunu anlattım, hiç ümit vermedim. Laf aramızda onu Türkiye'ye davet edip ailemle tanıştırmak istiyorum, bakalım bizimkilerin testlerinden geçebilecek mi?

YARIN: GÜREŞ CAMİASINDA SORUNLAR ÇOK
Yazarın Tüm Yazıları