Emniyet Müdürü Recai Birgün, 6 yıldır yanında çalıştığı Bülent Ecevit’in sadece Koruma Müdürü değildi. Onun en yakın can yoldaşı, manevi evladı, sırdaşıydı aynı zamanda.
Onun içindir ki, son seçimde Birgün’ü Zekeriya Temizel’in önündeki sırada aday göstermişti. Birgün Ailesi, Ecevitler’in eski evlerinde konuk olarak yaşıyor hayli zamandır. Oran, No: 69, Kat: 3. Hey gidi günler hey... Ecevitler’in yaşadığı Kütüphane Ev bir koşu uzaklıkta. Salona giriyoruz, tablolardan halılara, koltuklara kadar her şey Bülent Ecevit kokuyor. Birgün; güler yüzlü, dünya beyefendisi, diplomat görünümlü, şık bir salon beyefendisi. Görünüşüne aldanmayın, o terörist avcısı yaman bir Özel Harekátçı. 100 metre şampiyonu bir atlet. Sesine aşık olarak evlendiği eşi Emine Hanım’la mutlulukları ikisinin de gözlerinden okunuyor. Buna bir de kızları Tuğçe Beyza ve oğulları Bülent Efe’yi ekleyin. Girişi burada kesmek lazım, çünkü buraya Recai müdürden Ecevitli günlerini dinlemeye geldik. İlk kez bize anlatacak. Rahmetli Bülent Ecevit’in ’Yargı’ şiiriyle söze girmek geldi içimden.
"Öldürenle katiliz çalanla hırsız, tümümüz sanığız tümümüz savcı, tümümüz suçlu tümümüz yargıç, kimi aklar kimi suçlarız, kimi bağışlar kimi asarız/ kendimizi başkasında, her gün bıçak saplı, birinin arkasında, vurulan da biziz vuran da."
CENAZEYE GİTMEK İÇİN ISRAR ETTİ
Rahmetli Özbilgin’in cenaze töreninin öncesi ve sonrasında merhum Ecevit’le neler yaşadınız?
18 Mayıs 2006, Danıştay üyesi merhum Mustafa Yücel Özbilgin’in cenaze töreni günü. "Benim bildiğim Beyefendi buna gider" deyip arkadaşları Kocatepe’ye gönderdim. Sabah hiçbir şey demedi. Oh dedim, herhalde gitmeyecek. Partide oturuyorum, cenazenin kalkmasına 40 dakika falan var. Beyefendi aradı; "Recai Bey, cenazeye gitmemiz lazım, hemen gelin" dedi. Eve geç gitmek için her şeyi yapıyorum, trafiği bahane edeceğim. Baktım, giyinmiş bekliyor kapıda. Hanımefendi de gitmesini hiç istemiyor. Bende bahane bol; "Efendim şimdi orası dolmuştur, yetişemeyiz." Cevap: "Olsun, yolda oluruz hiç değilse." Çok yavaş gidiyoruz, uzatıyorum yolu. Ara sokaklar, çıkmaz sokaklar. O kadar oyalanmama rağmen, cenazeye yetiştik. Durduğumuz yerle cenaze arasındaki mesafe uzun. "Efendim kaldırıyorlar, yetişemeyiz" diye yalan söylüyorum. "İnelim, hiç değilse aşağıda karşılarız" diyor. İnip yürümeye başlıyoruz, Sayın Ecevit’in hiç böyle alkışlandığını görmedim. Alkışlar bizle beraber çoğalıyor, slogansız, sevgi dolu. İnanılmaz, müthiş bir duygu yoğunluğu. Doktorlar da beyin kanamasının aşırı heyecandan olduğunu söyledi zaten.
Beyefendi, caminin merdivenlerini aksine gayet rahat çıktı. Çünkü heyecanlandığı zaman müthiş güçlenirdi. Arabaya dönerken Beyefendi halsizleşmişti, artık ayakları tutmuyordu. Birkaç dakika dinlense, rahatlayacaktı. Bizi dinlemedi, ısrarla cenazenin peşinden gitti. Sonunda arabaya döndüğümüzde yorgundu ama, rahatlamıştı. Yolda giderken; "Recai Bey bize dondurma ısmarlar mısın?" dedi. Bizim buradaki pastanede dondurmamızı yedik, üstüne de bir çay içti. Sonra onları eve bıraktım. O gece yardımcım Tolga Yılmaz’lardaydık. Hanımefendi aradı, "Bülent biraz iyi deği" dedi. Hemen Tolga’yla eve gittik.
ÖPTÜRMEDİĞİ ELİNİ SON KEZ ÖPTÜM
İlk tablo neydi?
İçeri girdiğimizde, Beyefendi yatağında çok değişik bir yüz ifadesiyle yatıyordu. Gözleri açıktı, bizi anlamıyor, cevap vermiyordu. Hemen GATA’da Hanımefendi’nin hayatını kurtaran Necmettin Hoca’yı aradım. Bulamayınca aynı ekipten Hayati Hoca’ya durumu anlattım. Mücahit Bey hemen geldi. Beyefendi’nin tansiyonu 20 küsurlardaydı. 112’den ambulans da çağırmıştım. Mücahit Bey suni teneffüs yaptı önce. "Beyin kanaması geçiriyor, hemen hastaneye kaldırmamız lazım" dedi. Eski tip bir tansiyon aletinin lastik hortumunu koparıp, onunla Beyefendi’nin gırtlağını temizledi. O sırada ambulans geldi, GATA’ya gittiğimizde zaten her şey hazırdı. 172 gün direndi ama, şuuru hiç açılamadı. Beyin ameliyatından sağ çıkmasını büyük bir mucize olarak gördü doktorlar. Definden önce onu son kez; Hanımefendi, ben ve yardımcım Tolga gördük. Yıkama işleminde yardımcı olduk, son kez kimselere öptürmediği elini öptüm.
BÜYÜKANIT PAŞA ISRAR ETTİ...
Rahşan Hanım’ı Devlet Mezarlığı için kim, nasıl ikna edebildi?
Ben de çok eminim ki, Sayın Ecevit Devlet Mezarlığı gibi bir yerde yatmak istemezdi. Hayatı sadelik içindeydi, kendisini asla ayrıcalıklı bir yerde görmedi. Rahşan Hanım istemedi ama, yukarıdan biraz baskı oldu. Genelkurmay Başkanımız Büyükanıt eve taziyeye geldiğinde dedi ki: "Hanımefendi, arzu ettiğinizi sonra yapabilirsiniz. Fakat şimdi biz devlet töreni yapalım. Sayın Ecevit’e son görevimizi yerine getirelim. Biz ona layık, çok büyük bir tören yapmak istiyoruz."
ERBAKAN TAZİYEDE KURAN OKUTTU, RAHŞAN HANIM MEMNUN OLDU
Necmettin Erbakan taziyede Kuran okutmuş, ya Başbakan ne yaptı? Rahşan Hanım kızmadı mı olan bitene?
Sayın Erbakan taziye ziyaretine geldi, içlerinden birisinin Kuran okumak istediğini, bunun mümkün olup olmayacağını sordu. "Burası cenaze evi, çok da memnun oluruz" dendi ve okundu. Hanımefendi odasında, kapısı kapalı olduğu için haber vermedim. Birden Kuran sesi duyulunca, Hanımefendi kapıyı açtı. Bir gün önce; "Bir hoca bulalım da, evde Kuran okutalım" demişti. Bana; "Yoksa hoca mı getirttiniz?" dedi. Durumu anlattım, "Çok güzel oldu, bırakın okusunlar. Ama, ben yanlarına çıkamadım ne olacak?"dedi. "Önemli değil ben kendilerine söylerim" dedim. Zamanı gelince hem evde, hem de camide mevlit okutulacak. Hanımefendi’nin Devlet Bahçeli’ye kafasını çevirdiği de doğru değil, görmedi ki. Öyle olsaydı bana; "Recai Bey, Devlet Bey’in kardeşi vefat etmiş, adamcağız bize taziyeye de geldi. Hemen kendisine başsağlığı telgrafı çekelim" demezdi. Sayın Başbakan ziyarete geldiğinde Hanımefendi’yle güzel kedi muhabbeti oldu, sonra ayrıldılar. Biliyorsunuz, bizim evde 3 kedimiz var. Halbuki ben; "Hanımefendi Tayyip Bey’e çıkmaz" diye düşünüyordum.
Beşiktaş değil, Özel Harekát kartalı
BİRGÜNLER’in salonunun başköşesinde Bülent Ecevit’in fotoğrafının yanı sıra bir de kartal heykeli var. O kartal Beşiktaş’ın değil, Özel Harekát’ın simgesiymiş meğer.
Sırdaşı, can yoldaşı
KORUMA Müdürü Recai Birgün, Ecevit’in Rahşan Hanım’dan sonra en yakınındaki kişiydi, can yoldaşıydı. Birgün, "Sayın Ecevit’in bıraktığı hiçbir sözlü ve yazılı vasiyeti yok. Ben ve ailemin hiçbir ferdinin mirasla ilgisi yok. Yani manevi evlatlık falan söz konusu değil. Sadece bu evlerinde kira vermeden oturuyoruz" diyor.