Paylaş
Bu herkesin bildiği ve herkesin her anlatılışında güldüğü bir öyküdür. Osmanlı'da canı sıkkın adama arkadaşı sormuş: ‘‘Neye canın sıkılıyor?’’
Genç adam yanıtlamış: ‘‘Birisi anama tecavüz etti.’’
Arkadaşı, ‘‘Ne duruyorsun’’ demiş, ‘‘git kadıya şikâyet et.’’
Genç adam başını sallamış:
‘‘İyi de; anamı beceren kadı. Kimi kime şikâyet edeceğim.’’
Benim zaman zaman aklıma bu fıkra gelir. Bizim ülkemiz bir kadılar ve analar ülkesidir ve ülkemizdeki analar, sürekli olarak kadılarla muhatap oldukları için, şikâyet edecek merci bulamazsınız.
Bir işi araştırmak ve sonuca bağlayarak suçluları cezalandırmak durumunda olanların, aynı zamanda asıl suçlular olabileceklerinin düşünüldüğü bir ülkenin geleceği konusunda iyimser olmak mümkün ama zordur.
Ve son zamanlarda gelişen, başta Susurluk olmak üzere birçok olay, bana bu kadı hikâyesini hatırlatmaktadır.
Ülkemize ‘‘Anadolu'' denilmesi bu açıdan fevkalade yerinde olmuştur. Anadolu ile halvet olmayı pek seven kadıların İstanbul'u mesken tutmuş olmaları da pek yerindedir.
Ankara, İstanbul'un Anadolu'nun bağrında filizlendirdiği bir kadılar ocağıdır denirse, bu lafı pek de abartılı saymamak lazımdır.
* * *
Yo, tahminler hilafına ben önceki gün İstanbul'da bir kazaya kurban giden Susurluk raportörünün kuşkulu ölümü konusunda ahkâm kesecek değilim.
Ben meseleyi biraz daha basit ve kökten ele alacağım. Geçende yazdığım Avustralya yolculuğum sırasındaki sigara öyküsünün minik bir devamını anlatacağım. Okuyucum Sakıp İmirzalıoğlu'na da teşekkür edeceğim.
Okuyucum bana, sigara yasağına önce görevlilerce uyulmadığını yazıyor. Sanırım benden bu konuda imdat bekliyor. Buyursun:
Ben Avustralya dönüşü uçağımız İstanbul Atatürk Havalimanı'na indiğinde daha pasaport kuyruğunda beklerken bir sigara yaktım; kimse oralı olmadı.
Valizimi beklerken sigara üstüne sigara içtim, gene kazıyan çıkmadı.
Kendimi yurdumda hissetmenin memnuniyetiyle Ankara'ya indiğimde valizimi beklerken gene bir sigara yaktım. Birkaç nefes çektim.
İşte o sırada birisi bana çarptı. Adama baktım, ufak tefek biriydi. ‘‘Yanlışlıkla çarptı’’ diye düşündüm. Oralı olmadım.
Biraz sonra aynı adam bir daha bana çarptı. Sonra bir daha çarptı. ‘‘Bana çarpmak adamda alışkanlık oldu'' diye düşündüm. Ses çıkarmadım.
* * *
Biraz sonra aynı adam yanıma geldi: ‘‘Şuradaki levhayı okuyun’’ dedi. Baktım, ‘‘Sigara içmek yasaktır’’ yazıyordu.
‘‘Bana bu yüzden mi çarpıyordunuz?’’ diye sordum. ‘‘Evet’’ dedi. Sonra valiz bandının kenarındaki küçük sevimli çocuklarını gösterdi.
Çok utandım ve sigaramı elimde söndürdüm. Ama adamla tartışmaya da girdim. Biz tartışırken yanımıza karısı geldi:
‘‘Boşuna tartışıyorsunuz. Levhanın altında duran polis bile sigara içiyor’’ dedi.
Sigarayı bastırdığım sol elimde büyük bir acı hissettim.
Not: Dünkü yazıdaki ‘‘Narsist’’, ‘‘narsisist’’ olacaktı. Y.G.
Paylaş