20 Ekim 2006
Rüyalara, tam bir açıklık henüz getirilebilmiş değilse de ’telepatik rüyalar" denilecek türden rüyaların görüldüğü bilinen bir gerçek. Bunun nasıl olup da meydana geldiği üzerine henüz bilimsel bir açıklama yok. Ancak, kardeşler ve özellikle anne-çocuk arasında kendiliğinden meydana gelen telepatik bir iletişim olduğu tespit edilmiş bulunuyor. Genellikle zor durumda bulunan çocuğun anne tarafından algılanması ve çocuğun sıkıntısını annenin rüyasında gördüğü vakaların sayısı azımsanmayacak kadar çok.
Geçmişte bana anlatılmış bir rüya aklıma geldi. Telepatik rüyalara çok ilginç bir örnek olarak hemen aktarıyorum; Aynı rüyayı anne ve çocuk aynı gece görüyorlar. Rüyada görülen kişi o sırada uzakta olan baba... Çocuk annesine rüyasını anlattığı zaman anne telaşlanıyor çünkü kendi gördüğü rüyayı çocuk ona anlatıyor ve hemen eşini arıyor. Fakat, ondan haber alamıyor. Bunun üzerine otobüse binip eşinin bulunduğu yere gidiyor. Eşini, bulunduğu yerdeki hastanede şiddetli bir ateşle yatarken buluyor. Birbirini seven insanlar arasında sevgi bağının yarattığı telepatik iletişim görülebiliyor. Hemen aklıma gelen bir çiftin bana anlattığı rüya, telepatik rüyalara çarpıcı bir örnek olduğu için aynen aktarıyorum; "Şimdiki eşimle o zamanlar nişanlıydık ve bir arkadaşımın yüzünden tartışıp ayrılmıştık. Müthiş bir üzüntü içindeydim. O gece tam uyumak üzereyken onu zihnimin içinde gördüm. Uyuyordu. Düşüncemde beni aramasını istedim ve o sırada uykuya daldım. Rüyamda onu bizim eve geldiğini ve birbirimizden özür dilediğimizi görmüştüm. Ertesi gün tıpkı rüyamda gördüğüm gibi bizim eve geldi. Aynen rüyamda gördüğüm gibi konuşuyorduk. Beni rüyasında gördüğünü söyledi."
Bu rüya, kısmen bilinçli olarak meydana geldiği için daha da ilginçtir. Ancak, birbirini seven, özleyen ve merak eden kişiler arasında bilinçdışı bir bağ olduğunu da açıkça anlatmaktadır. Ancak, birbiriyle çok fazla ilişkisi olmayan kişiler arasında da telepatik rüyalar görüldüğü ve genellikle bunların zor durumda bulunan birine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
Mesela, hasta veya bunalımda olan kişiyle ilgili aynı zamanda birden fazla kişi benzer rüyalar görebilmektedirler. Üstelik kardeş ya da her hangi bir yakınlık bağı olmadığı halde.
Duygular zayıf
Risk oranı yüksek işler yapmak için uygun bir gün değil. Duyguların zayıf olduğunu işaret eden gökyüzünün konumu atak yapmak gerektiren konularda başarı ihtimalini azaltıyor. Buna karşılık yapılmış projeler üzerinde çalışmalar, derinleştirilebilir. Kişisel ihtiyaçlara yönelmek için uygun zaman. Bugün isteklerin gözden geçirilmesi ve araştırmaların derinleştirilmesi mümkün. Bugün, ayrıca daha sonra girişimde bulunmak istenilen konulara yönelik gizli incelemeler yapmak için çok uygun.
Yazının Devamını Oku 19 Ekim 2006
Hızlı hareket eden Merkür, yavaşladı. Akrep burcunun son on günlük devresinin başlangıcı olan 20 derecesinde yavaşlaması, gizli konulara yönelik düşüncelerin son derece derin olacağını işaret ediyor. Akrep Burcunun son on günlük devresi, Balık Burcu ile bütünleşiyor ve Balık Burcunun yöneticisi olan Jüpiter ve Neptün’ün etkilediği bir dönem oluyor. Yavaş hareket eden Merkür’ün Akrep’in son dekanatında Jüpiter ile kavuşum yapması ve aynı zamanda Satürn-Neptün etkileşimini tetikliyor olması, düşünce biçimini değiştirici olayların açığa çıkacağını gösteren son derece ilginç bir gök konumunu işaret ediyor.
Gökyüzünün bu konumu tek bir konuya odaklanıp derin düşüncelere dalınacağını, düşüncelerin büyüyeceğini ve aklın sınırlarını aşacağını gösteriyor.
Satürn ile Neptün arasında meydana gelen sert etkileşimi tetikleyen Merkür-Jüpiter kavuşumu hayal gücünün açığa çıkacağını, ideallerin uyanacağını ve meydana gelen olayların pek çok kararı değiştireceğini işaret ediyor.
Daha önce önemli ve değerli bulunan şeylerin önemini kaybedeceğini gösteren gökyüzünün bu konumu aynı zamanda yeni değerlerin ortaya çıkabileceğini veya daha başka değerlerin ortaya çıkmasını beklemeye de neden olabilir. Şimdiye kadar kabul görmüş ve uygulanmış olan sistem ve işleyiş prensiplerinde değişikliğe zorlayan olayların meydana gelmesiyle birlikte büyük araştırma gruplarının ortaya çıkması mümkün.
8 Kasım’a kadar sürecek bu devre içinde önceden alınmış kararların değişmesi, kesinleşmiş durumların ve alışkanlıkların tamamen değişmesi için zorlayan olayların meydana gelmesi mümkün.
Gökyüzünün bu konumundan en fazla başta Akrep ve Boğa Burcunun son on günlük devresinde doğanlar ile Aslan ve Kova Burcunun son on günlük devresinde doğanlar etkilenecek. Ayrıca Ay, Merkür, Venüs, Mars ve Yükselen Burcu, Akrep, Boğa, Aslan ve Kova’nın 20 ile 25 derecelerinde doğanlar da düşünce biçimlerini değiştirecekleri bir süreç içinde bulunuyorlar. Aile bireyleri, kardeşler, kuzenler, komşular ve iş arkadaşları arasında ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkları bu devre içinde büyütmemeye özen gösterin. Meydana gelen olaylar alışkanlıklarınızı değiştirmeye zorlayacak.
Gizli düşüceler uyanıyor
Sabahın erken saatlerinde ortaya çıkan olaylar son derece etkileyici olabilir. Özellikle gizlenmiş olayların ortaya çıkması, hayal gücünü harekete geçirecek. Düşüncelerin ayrıntılara takılı kalması mümkün. Dikkat gerektiren konularda aşırı tedbirli davranmak mümkün olabileceği gibi meydana gelen olaylar yeni tedbirlerin geliştirilmesi için zorlayabilir. Gizli düşüncelerin uyanacağını işaret eden gökyüzünün konumu yer altı kaynaklarının önem kazanacağını gösteriyor.
Yazının Devamını Oku 18 Ekim 2006
Her gün geçtiğiniz yola ne kadar dikkat ediyorsunuz? Çok iyi bildiğiniz için bakmadan, dikkat etmeden mi geçiyorsunuz? Büyük çoğunluk hiç dikkat etmeden gidiyor. İnsan ancak bilmediği zaman dikkat eder, tetikte ve hazırlıklı ilerler. Bildiği zaman dikkat etmeye gerek yok. Fakat, her gün geçtiğiniz yol gerçekten aynı yol mudur?
Elbette ki, aynı değildir. Her şey gibi yol da değişmektedir. Ve siz, bunun farkına varmazsınız. Dikkat etmediğiniz için görmezsiniz. Olağan görüntülerin arasında meydana gelen olağandışı bir şey gözünüze çarpmaz. Çünkü, dikkatiniz geçtiğiniz yolun dışında kimbilir nerelerdedir. Aklınız, belki evinizle ya da işinizle ilgili bir soruna takılıp kalmıştır, bir konuyla meşguldür ve yolu görmez.
Yol mesajlarla doludur. Ve, bu mesajlar, o günün nasıl geçeceğinden tutun da sizin içinde bulunduğunuz durumun nasıl gelişeceğine kadar pek çok konuda bilgi verir. Fakat ne yazık ki, kişi bunların farkında değildir. Farkına varsa bile anlayamaz.
Eski Mezopotamyalılar, doğada ve insan hayatında görülen alışılmışın dışında, garip ya da beklenmedik her türlü olayı bir tür kehanet olarak değerlendirmişler. Kişinin karşılaştığı olaya göre, mutlu ya da mutsuz bir geleceği yorumlayabilirlerdi. Aslında, tarihin ilk dönemlerinde doğayla iç içe yaşayan insanların, çevrelerinde bulunan her şeyden bir anlam çıkartarak yaşadıkları biliniyor. Örneğin, hayvanların hareketine bakarak, deprem olacağı ya da fırtına çıkacağına dair kehanetlerde bulunup önlem almaya çalışmış, bulutların, ağaçların, suyun kendilerine verdiği mesajları değerlendirmişler.
Bugün dahi, çevrelerine karşı son derece duyarlı, atalarının öğrettiklerini uygulayan insanlar bulunuyor. Daha çok doğanın içinde yaşayan insanların, toprak, hayvanlar, gökyüzü ve bitkilerin kendilerine ilettiği mesajları anlayabiliyorlar. Mesajlar geleceğin bilgisini taşıyor ve bu bilgiye sahip olmak, mutluluğu belirliyor.
Dikkatinizi ve anlayışınızı yükselterek siz de mesajları görebilecek ve yorumlayabilecek duruma gelebilir, sizin için beliren işaretlerin farkına varmaya başlayabilirsiniz. Anlamak için, istemeniz yeterli... Tabii bu isteğin gönülden olması gerekiyor. Gözlerinizi, kulaklarınızı, bütün duyu organlarını tamamen açık tutmalı, düşüncelerinizi ise serbest bırakmalısınız. Yani etrafınıza kayıtsız, şartsız bakmayı, gördüklerinizden heyecan duymayı öğrenmelisiniz.
Bu duruma kısaca yaşamak diyebiliriz. Yaşamayı öğrendiğiniz zaman, mesajları da görmeyi öğreneceksiniz. Böylece, merak ettiğiniz ve içinizde sıkıntı duygusu uyandıran "ne olacağını bilememe" endişesinin üstesinden "bilerek" geleceksiniz.
Gizli projeler yapılacak
Gizli potansiyellerin uyandığı bir gün. Ancak durum değiştirici etkiler veya olaylar meydana gelmeyecek. Çünkü Ay bugün görünmüyor. İçselleşmek, derinleşmek ve geçmişin karanlıklarını araştırmak için uygun bir zaman. Öğle saatlerinde sürprizler etkileyici olsa bile özgür olmak veya isteklerin ortaya konulmasını zorlaştıran alışkanlıklardan kurtulmak gibi duygular uyanacak. Yeni bir girişimde bulunmak için uygun bir gün değil, fakat kendinizi yenilemek için gizli projeler yapabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 17 Ekim 2006
RUMUZ: İnce Sevtap "Size daha önce birkaç kez yazdım. Hiç olmazsa bu defa yardımcı olup cevap verirseniz, sevinirim" diyor. Ve ekliyor; "Hayatım bugüne kadar hep zorluklarla geçti, sevdiğim bir iş bulduğum zaman bile sevincim kursağımda kaldı. İşimden ayrıldım, gönül meselelerinde hiç şansım olmadı. Yıldızların etkisi çok mu fazla, ben hiç evlenip çocuk sahibi olamayacak mıyım?" diyorsun.
Sevgili Sevtap, doğum saatinizin 11 olduğunu belirtmişsiniz ancak sabah mı, akşam mı olduğu belli değil. Ben sabah saatini aldım ve yükselen burcunuzu Boğa olarak belirledim, umarım doğrudur. Ancak, doğum saatinizde hata olsa bile doğduğunuz gün Güneş ve Merkür’ün zorlayıcı etkiler aldığı açıkça görülüyor. Ayrıca sözünü etmiş olduğunuz mesleğinizle de yıldızların konumu örtüşüyor. Bu nedenle yükselen burcunuzun Boğa olma ihtimali kuvvetli.
Hayatınızda karşılaştığınız zorluklar sizden kaynaklanıyor. Hem kendinizi, hem de birlikte olduğunuz insanları değiştirmek isteyen bir tabiatınız var. Fakat "Emniyet ve güvende olmak için de kuvvetli arzular duyduğunuz için değiştirmek pek güvenli değil" diyorsunuz ve bu durum sizin içsel çatışmalar yaşamanıza neden oluyor. Alışkanlıklarınızı değiştirmeden her şeyin değişmesini beklemek mümkün değil. Özellikle kendinizle ilgili birşeyleri değiştirmeden etrafınızdaki her şeyin değişmesini beklemek, hayal kırıklığından daha öteye götürmez. Ayrıca çevrenizde bulunanları etkileyip fikirlerini değiştirmeye çalışırken aslında kendi fikirlerinizi değiştirmeye çalıştığınızı anlamalısınız.
Şu sıralarda yıldızların etkisi sizin için hayli sert. Hormonlarınız harekete geçmiş ve evlilik arzularınız yükselmiş. Biraz olayları akışına bırakın ve sevgiyle davranmaya özen gösterin. Sevginizi gizlemeyin. Sezgileriniz güçlü. Fakat takıntılar yüzünden sezgilerinizi doğru kullanmanız zor. Aslında olayları ve kendinizi zorlamaktan vazgeçip biraz rahat olursanız ve takıntılardan uzaklaşıp anlamaya çalışırsanız, iç sesinizi duyacak ve daha kolay yaşayacaksınız. Kasım ayından sonra rahatlayacak ve kendinizi iyi hissedeceksiniz. Bu his, isteklerinizi gerçekleştirmenize yardımcı olacak. Aralıktan itibaren şansınız yükselmeye başlıyor.
Yeni girişimler için bekleyin
Yeni bir atılımda bulunmak için pek uygun bir gün değil. Perşembe gününü beklemekte fayda var. Özellikle gelişmesini beklediğiniz bir durumla ilgili yeni bir girişimde bulunuyorsanız, perşembe günü öğleden sonra harekete geçmek, başarı şansını arttıracak. Makul ve sakin davranmak için gayret gösterilmesi gereken bir gün. Sabah saatlerinde meydana gelen olaylar, duyguların değişmesine neden olacak. Öğleden sonra durum değerlendirilmesi yapılabilir.
Yazının Devamını Oku 16 Ekim 2006
Dünyanın her köşesinden gelen cinayet, dehşet, şiddet haberlerinin çokluğu karşısında aklıma Mısır Mitolojisindeki İsis’in hikáyesi geldi. Şiddetin kaynağı olan öfke ve öfkeyle beslenen kinin yarattığı olaylar çoğu zaman istenmeyen sonuçlar doğuruyor. İşte oğlu Horus tarafından öldürülen İsis, bu durumu tarif eden ilginç bir örnek. Üstelik bu hikáyesinin başında iktidar mücadelesi var;
Osiris ile Seth’in arasındaki iktidar mücadelesinin yarattığı olaylar çok ilginç. Sonuç ise, hiç tahmin edemeyeceğiniz bir biçimde neticeleniyor ve Osiris’in karısı İsis oğlu Horus tarafından öldürülüyor. Sanırım kafanız karıştı. Doğruyu söylemek gerekirse, ben de pek anlamış değilim. En iyisi öyküyü anlatayım; "Eski Mısır’ın güçlü ve korkunç tanrısı "Seth" o sıralar Mısır’a hükmeden Osiris’i önce tuzağa düşürüp bir kutuya hapseder ve Nil nehrine salar. Bunun üzerine Osiris’in karısı ve aynı zamanda kardeşi olan İsis Nil boyunca bu kutuyu arar ve nihayet bulur.
Osiris’i kutunun içinden çıkartan İsis babası Touth’tan öğrendiği sihirli sözcüklerle kocasını diriltir ve hemen orada onunla birleşir. Sonra yeniden ölen Osiris’in bedenini saklar. Fakat, Seth kutuyu bulur ve kapağını açıp Osiris’in cansız bedenine bakar. Durumu o dakika anlamış ve müthiş öfkelenmiştir. Osiris’in bedenini parçalara ayırıp her bir parçasını ülkenin çeşitli yerlerine dağıtır. İsis, bu olaydan haberdar olur olmaz hemen yollara düşer ve kocasının parçalarını aramaya başlar. Sonunda bütün parçaları bulur ve kimsenin bulamayacağı bir yerde birleştirip kutunun içine yerleştirir. Daha sonra oğlu Horus’u dünyaya getirir. Babası Touth’un tavsiyelerine uyarak oğlunu gizlice büyütür. Horus, Seth ile hesaplaşmaya hazır hisseder kendisini ve silahlarını kuşanarak karşısını çıkar. Seth’i tam öldüreceği sırada İsis öldürmemesini söyler. Bunun üzerine şaşıran Horus’un dalgınlığından yararlanan Seth kaçıp gider. Düşmanını tam yok edeceği sırada elinden kaçıran Horus, içinde büyüyen şiddet duygularını bu kez annesine yöneltir ve İsis’i parçalar."
Böylece Mısır mitolojisinin en gözde Tanrıça’sı İsis, intikam duygularıyla doğurduğu yavrusunun şiddetine kurban olur.
Sürpriz açıklamalar
Hayal gücünü tetikleyen olaylar yanılgılara neden olabilir. Bugün geçmişe ait bilinmeyen olayların açığa çıkması son derece şaşırtıcı ve etkileyici olacak. Duygu ve düşüncelerin değişmesine neden olacak durumların açığa çıkması yüzünden zor durumda kalmak mümkün fakat beklenmedik bir biçimde ortaya çıkan olaylar, şimdiye kadar ciddiye alınmamış bazı konulara dikkatin yönelmesini sağlayacak. Gökyüzünün konumu düşünce biçimi ve uygulanan sistemin değişme zamanı geldiğini işaret ediyor.
Yazının Devamını Oku 13 Ekim 2006
Sahip olduğumuz enerjiyle ne yapmak istersek her şeyi yapabiliriz. Tabii potansiyelimiz nispetinde. Hem zihinsel hem de bedensel bütün hareketlerimizin temel kaynağı olan bu enerjinin farkında mıyız? Bunun cevabı tek kelimeyle "Evet". Üstelik şuurlu olarak bilmesek bile içsel olarak biliyoruz. Fakat bildiğimizin farkında olamıyoruz.
Mesela, bir işe başlarken kendimizi nasıl hissettiğimize bağlı olarak enerjimizin yüksek ya da düşük olduğu sonucunu kolayca çıkartabiliyoruz. Kendimizi halsiz ve yorgun hissettiğimizde kan şekerimizin düştüğüne hükmediyor, isteksizliğimizi bedensel zayıflığımıza bağlayabiliyoruz. Aslında aldığımız gıdaların enerjimiz üzerindeki etkisi hiç de yabana atılmayacak boyutlarda.
Doğru beslenme, enerjimizi dengelemek ve yükseltmek açısından çok önemli. Yüksek titreşime sahip besinler aldığımız zaman enerjimizin kalitesi hemen değişiyor. Örneğin, aldığınız bitkisel gıdaların tazelik derecesi, o bitkinin titreşimlerinin zayıf ya da güçlü olmasına neden oluyor. Bu durumda çok taze bir sebze yediğiniz zaman almış olduğunuz enerji ile birkaç gün manavda durmuş bir sebzenin enerji kalitesi arasında büyük bir fark meydana geliyor.
Bunun dışında sebzeler de kendi aralarında farklı titreşimlere sahipler.
Örneğin, kırmızı besinlerden kırmızı rengi açığa çıkaran titreşimler çok daha yoğun bir biçimde yayılmakta. Yeşil sebzeler ise, yeşil dalga boyuna sahip titreşimler açığa çıkarıyor.
Sizin hangi tür enerjiye daha fazla ihtiyacınız varsa, daha çok o tip bir beslenme uygulamanız, enerjinizi dengelemenize yardımcı olacak. Şimdi diyeceksiniz ki, iyi güzel de ben bunu nereden bileceğim? Aslında bilirsiniz. Yani bedeniniz neye ihtiyacı olduğunu bilir ve sizi uyarır.
Canınız bir sebzeyi istediği zaman onun içindeki vitamin ve minerallere ihtiyacı var demektir. Ancak, insan kendisini dış dünyanın hengamesine tamamen kaptırmış olduğu için bedeninin sesine kulak vermiyor. Hissetmiyor. Bunun için biraz kendinize zaman ayırmalı, arada sırada iç sesinize kulak vermelisiniz. Canınızın çektiği, içinizden gelen arzular aynı zamanda bedeninizin ilettiği mesajlardır.
Güven ihtiyacı yükseliyor
Yengeç burcunda dolaşan Ay, ev, yuva, aile kavramlarının öne çıkacağını işaret ediyor. Bilinçaltını tetikleyen olaylar, endişelerle birlikte güven ihtiyacını uyandıracak. Zayıf olanları korumak isterken, aynı zamanda korunaklı bir alan yaratmaya yönelik güçlü arzular duyulabilir. Bugün aile ilişkilerini pekiştirmek için yapılacak ziyaretlerde, beklentilerin yaratacağı gerilim yüzünden ilişkilerde sorunlar ortaya çıkabilir.
Yazının Devamını Oku 12 Ekim 2006
Bafa Gölü için çok üzülüyorum. Çünkü ölüyor. Çok yazık! Ölü olan canlılığı içinde barındıramaz. Halbuki Bafa Gölü öylesine büyük bir çeşitliliği içinde ve etrafında barındırıyordu ki... Hem alternatif tatil beldesiydi, hem de özel olarak meditasyon gruplarının tercih ettiği bir yerdi. Yerdi diyorum, sanki eskiden yaşamış gibi... Sanki artık ölmüş gibi... Ve ben böyle demek istemiyorum.
Daha bundan bir ay önce Bafa Gölü kıyısında bulunan Natura Oliva’da kalmıştım. Tam göl kıyısında, zeytinlikler içinde, doğanın dokusuyla bütünleşmiş bir konaklama yeri. Göle girmeye niyetlendiğimde fena halde kokuyordu. O sırada anlamamıştım ve nedenini sormuştum. Bana yosunlar yüzünden olduğu söylenmişti. Meğer göl hastaymış, ölüyormuş, ben bilemedim. Çok üzgünüm. Fakat kimse de bilememiş, ta ki gözleri kocaman olmuş balıklar sahile vuruncaya kadar. Belli ki, havasızlıktan ölmüşler. Gölün oksijen kaynağı dereler, göle kavuşamayınca, sonuç ortada!
Gölü besleyen derelerin yolunu değiştirirken sanırım düşünemediler ve sonunda göl öldü. Tabii gölle birlikte içinde yaşayanlar da ölüyor. Ve çevresinde yaşayanların da burada barınabilmesi pek mümkün gibi gözükmüyor.
Peki, göl tamamen öldü mü? Bir şeyler yapmak mümkün değil mi?
Üzüntü içinde gölün ölümünü mü seyredeceğiz? Yapacak bir şey yok mu? Hayata döndürülemez mi? İş işten geçti mi?
Bence henüz iş işten geçmedi. Hayata döndürülebilir ve gölün yaşaması sağlanabilir. Fakat acele etmek gerek. Hemen derelerin suyunu göle salmak gerek. Yoksa gerçekten iş işten geçecek ve hayatın kaynağı olan göl, ölümün temsilcisi olarak pişmanlık kaynağına dönüşecek.
Bafa Gölü, bizim gölümüz. Zenginliğimiz. İçinde ve dışında yaşayan bütün canlılık, sahip olduğumuz müthiş bir zenginlik. Fakat bu zenginliğimizin pek farkında değiliz. Kaybedince anlayacağız, fakat o zaman da çok geç kalmış olacağız.
Zaten insan, sahip olduklarının değerini ancak kaybedince anlıyor. Ne yazık!
Araştırmalar derinleşiyor
Sabah saatlerinde İkizler burcunda dolaşan Ay, öğle saatlerinde Yengeç burcuna geçiyor. Gökyüzünün bu konumu günün ilk yarısının son derece hareketli geçeceğini, buna karşılık günün ikinci yarısı dikkatin dışarıdan içeriye yöneleceğini işaret ediyor. Sabah saatlerinde haberleşmeye yönelik çalışmalar hareketli olacak. Öğleden sonra ise yapılan işler gözden geçirilebilir. Bilinçaltının derinlerine itilmiş olayların hatırlanacağını işaret eden gökyüzünün konumu araştırmaların derinleşeceğini gösteriyor.
Yazının Devamını Oku 11 Ekim 2006
Aklın oyunları hayatımızı öylesine etkiliyor ki, gerçekler ve sanrılar birbirine karışıyor. Gerçek dediğimiz ile yaşadıklarımız çok başka olabiliyor. Gördüklerimiz ile gerçekler ne kadar örtüşüyor bilemiyoruz ama bu ikilemi anlatan masalları bence dikkatli okumak gerek. İşte bunlardan biri ve çok ilginç bir Meksika masalı:
Güneşli bir günde genç bir çoban keçilerini otlatmaya çıkmıştı. Kuşluk vakti bir tepeye tırmanıp oradan hayvanlarına bakmak geldi aklına... Yüksekten bakınca Ixtlahuacan köyü görünüyordu. Genç çoban gözleri dolarak kendi kendine "Bizim ev nerede? Ah, işte ta şuradaki mavi boyalı" diyerek oyalanıp duruyordu.
Birden bir gürültü işitti. Başını çevirince bir de ne görsün! Yanı başında pek güzel bir kız durmuyor mu? Boylu poslu, mavi gözlü, sarı saçlı...
Öyle güzeldi ki, tıpkı bir kraliçeyi andırıyordu. Şaşkınlıktan dili tutulan çoban, olduğu yerde kalakaldı. Kız konuşmaya başlayınca sesi sirenlerin ezgisiyle yılanların ıslığı arasında bir türkü gibiydi.
"Korkma" dedi, "Senden bana yardım etmeni istiyorum."
"Ben sana nasıl yardım edebilirim ki?"
"Çok kolay... Bak ben Ixtlahuacan Krallığı’nın ecesiyim. Ama benim ülkeme büyü yaptılar. Sen beni kilisenin kapısına kadar sırtında taşırsan büyü bozulacak. O zaman sen hem benim eşim, hem de ülkenin efendisi olacaksın."
Genç adam biraz düşünüp "Olur" dedi.
"Ne kadar iyisin!" diye sevindi güzel kız, "Ama önce seni bir konuda uyarmalıyım. Yol boyunca başını çevirip bana bakmayacaksın, ta kilisenin kapısına varana dek... İnsanlar sana ne söylerlerse söylesinler aldırmayacaksın..."
Genç adam kızı sırtına alıp köye doğru yola koyuldu. İlk evlere ulaştıklarında, karşılarına çıkanlar hemen uzaklaşıp korkulu gözlerle çobana bakıyorlardı.
"Bu boynuna dolanmış zehirli yılanla nereye gidiyorsun?" diye çığlık attı çocuklardan biri...
Genç çoban bunun bir şaka olacağını düşünerek yürümeyi sürdürdü. Ama az sonra rastladıkları bir başkası da aynı şeyi söyleyince, genç çobanın korku girdi içine... İyice de meraklandı.
Kiliseye varmasına birkaç metre kalmıştı ki, dayanamayıp başını çevirince, dişleri arasından keskin ıslıklar çıkaran dev bir yılan görüvermez mi, karşısında! Yılan, korkunç dilini sağa sola oynatıyordu. Genç adam son hızla yılanı boynundan çözüp olabildiğince uzağa fırlatıp attı. Yılan yere düşer düşmez silindi gözden...
İşte bu nedenle kurtulamadı büyüden Ixtlahuacan Krallığı.
Değişim ihtiyacı doğuyor
Değişim ve dönüşüm ihtiyacının ortaya çıktığı bir dönem. Meydana gelen olaylar hayal gücünü tetikleyecek ve önceden düşünülmemiş konuların gündeme gelmesine neden olacak. Özellikle yabancılar ve farklı kültürlere yönelik araştırmaların derinleşeceğini işaret eden gökyüzünün konumu, gizlenmiş bazı çalışmaların ortaya çıkmasıyla birlikte düşüncelerin farklı boyutlara ulaşacağını gösteriyor. Uygulanan yasalar ve mevcut kanunlarla ilgili değişikliğe zorlayan durumlar da açığa çıkabilir.
Yazının Devamını Oku