Ancak asıl sorun “yetiştirmek”in zorluğu da değildi elbette, “yetiştirilecek” gençliğin, neslin, “ne-menem” bir şey olacağı da... Aslolan bir liderin, bir hükümetin “bir nesil yetiştirmek” söylemi, cüreti, hayali... “Baskıyla nesil yetiştirme tarihi”ni, üç buçuk darbeyle “hayat”a, “günlük yaşam”a yerleştirmiş bir ülkenin, ötesi o dönemi yaşamış bir neslin “ihtiyar”ı olarak söylenecek, bizzat “anlatılacak” çok şey var bu konuda. Var da; yaşayanlar her gün anlatıyor zaten... O günlerdeki “nesli-han” olma hevesini, “karanlık 1980 çağı”na yerleştiren cuntacı başkomutan ise hakkında iki kez müebbet istenen iddianameyle yargılanıyor bu sıralar. Çünkü “darbecilik”ten emekli olunamıyor.
12 Eylül darbesiyle, bir örnek, “uygun” bir gençlik yetiştirmek için gençleri asan, öldüren, işkence eden, binlercesini hapsedenler henüz anı, tarih olamayacak kadar taze toplumsal belleğimizde. Bugün YÖK, o dönemin akademik nişanı olarak hala asılı değil mi gençlerin yakasın(d)a... Düzeltme girişimleri olsa da, ilköğretim müfredatı, töreni, nakaratıyla hala o “bahçe”lerde oynamıyor mu...
Sadece bizim tarihimiz mi... “Bir nesil, yeni bir gençlik yetiştirmek”, Nazi Almanyası, Mussolini İtalyası, Franco İspanyası başta olmak üzere, bir çok ülkenin de en talihsiz miladı oldu. Yıllarca bu ağır yükü taşıyıp, 78 yaşına geldiğinde 17 yaşında “genç SS” üniformasını giydiğini, “gençlik suçu”nu itiraf eden Nobel ödüllü Alman yazar Günter Grass da var o tarihte. Ve Grass’ın romanından Volker Schlöndorff’un sinemaya uyarladığı “Teneke Trampet” var. Filmin baş karakteri Oskar, İkinci Dünya Savaşı yaklaşırken, kendisini bir Nazi olarak yetiştirmeye kalkan topluma, “büyükler”e tepki gösterir. Büyüklerin yozlaşmış, otoriter dünyasına katılmamak, boyun eğmemek için büyümemekte direnir. Fiziksel olarak da hep çocuk olarak kalmayı seçer. Tek protestosu büyümeyi reddetmek değildir, kendini “yetiştirmek” isteyenlere karşı. yanından ayırmadığı teneke trampetine şiddetle vurur... Tiz çığlığı, sarar heryeri... Trampeti, yarın da çalacağım.