Yani deliliğime ya da “men”liğime değil, diziye denk geldikçe... Geçenlerde başroldeki Don Draper evde, “el değmeden yapılmış, jelatine sarılmış” zevcesiyle niza (önce bozuşma, sonra çekişme, ardından kavga) yaşadı. Hem de yemek masasında... (Zehir oldu adamın lokması) Yatarken de kalkarken de saçının karavel nizamı bozulmayan eşi (ismini hatırlamıyorum ama Mahidevran diyesim geliyor) yorgun-argın (hep dargın) adamla resmen niza çıkardı. Yemeğini yerken robotu ile oynayan küçük oğullarını (Küçük Don Draper) defaten azarladı. (Demek Japonlardan yarım asır önce ABD robotun oyuncağını yapmış, oyuncak da olsa büyük dedesi sayılır Asimov’un) Azarlamakla yetinmedi, “Şuna bir şey desene” gibilerinden topu babaya da attı. Nam-ı diğer Don Juan de Marco da kızdı tabi. “Kadın kadın... Bu yediğiniz steak’i, giydiğin jiponunu, Wal Mart kuponunu ben kazanıyorum” filan dedi İngilizce. (“Karı karı” gibi bağırdı ama “karı” sözcüğünün İngilizcesi yok galiba. Bitch diye genelleyip geçiyorlar)
Farkındayım çok parantezli gidiyor yazı... Ama dizi de her Emmy ödülünde paranteze alınıyor zaten. Neyse, aldı Don fırlattı robotu duvara. Sonra çıktı üst kata. (Amerikalılar hep zengin, en az iki kat evler, bodrum varsa o da cinayet mahalli) Oğlusu da geldi ardından. Don, kovalamak, başından savmak istedi evladı ama olmadı. Dedi ki çocuk: “Baban nasıl biriydi baba?” “Benden çok ama çok iriydi” dedi Don, keyifsiz. “En çok hangi yemeği severdi?” “Jambon...” Diyaloğu çocuk noktaladı: “Sana yeni bir baba bulmamız lazım...”
Babayla çocuk sarıldılar. Sonra yatak odasında yanında “küskün” yatan karısına döndü Don Draper: “Babam beni hep, çok döverdi...”