Paylaş
Gazeteci, yazar Alper Görmüş’ün Duygu Asena’nın ölümünün 10. yılında yazdığı portrede geçen bu cümle kıymetlidir.
Ölümün, “Her ölüm erkendir” (¹) misali darbesi, travması, geride kalan insanın “giden”le ilgili düşüncelerini, hissiyatını etkiler.
Annedir, babadır, nine-dededir...
Yaşına bakıp, “Uzun uzun, mutlu yaşadı” desen de, onun mutlak yokluğu erkendir sana.
Zira bir insanın ardından “O artık yok” demek, en zor ve zorunlu imtihanlarındandır hayatın.
* * *
Ölümün bu teması, Duygu Asena portresindeki gibi pek de iyi seyretmeyen baba-kız ilişkisini, ölümün ardından daha yumuşak anılarla temize çekebilir.
Sert, soğuk hatıralar, sevgisizlikler, kızgınlıklar, gerilimler, yaşanan travmalar o insanın ölümüyle bazen geride kalır.
Baskıcı, uzak, öfkeli bir baba, sevgisiz, umursamaz bir anne, vefasız bir eş... Ölüm noktayı koyduğunda, kimi zaman yaşattığı acılarla, sıkıntılarla değil, öğretilmiş “baba, ana, eş, kardeş” rollerine uygun davrandıkları anlarla hatırlanır.
“Rahmetli çok otoriterdi” denir de, ardına bir “ama” eklenerek, “normal” hatıralar dillendirilir.
Birisini öldüğünde affetmek, onu yaşarken bağışlamaktan daha kolay, daha zahmetsizdir belki.
* * *
Böylesi yakın ilişkilerde yaşanan travmalar da, mutluluklar da daha kalıcıdır. Öyledir, bazen de öyle gelir.
Çünkü adı üzerinde, “yakın”, teması yoğun, hayatın uzunca bir döneminde aynı çatı altında, yüz yüze yaşanan ilişkilerdir.
Aynı nedenle yakın ilişkiler, şefkat kadar şiddetin, hoşgörü kadar merhametsizliğin, dostluk kadar hainliğin, sadakat kadar ihanetin de arenası olabilir.
Daha maskesizdir çünkü. Daha kapalı kapılar ardındadır... Mahremdir, öyle öğretirler.
Babanın, kocanın, ağabeyin hükümdarlığında, daha acımasız, daha pervasızdır.
* * *
İşte ölüm, böyle hatıraları bile yumuşatır.
Ana-babaya, karı-kocaya dair toplumsal yargılar, nasihatler kuşatmıştır zaten etrafını:
“Sonuçta babandır, kocandır, ağabeyindir, olur böyle şeyler...”
Onun ölümüyle birlikte hafıza, hayatı boyunca, analık-babalık, yoldaşlık, kardeşlik yapmayan birisinin ardından “ama”larla boşlukları doldurabilir.
Çünkü insan, hafızasıyla da iyi geçinmek ister.
* * *
Bir yakının öldüğünde, sen yine hayatı düşünürsün.
Önce, onsuz hayatı... Artık onun olmadığı, hiç olmayacağı bir hayatı.
Ama ölümü değil, hayatı düşünürsün.
Ve onsuz hayata, güzel, mutlu anılarla pansuman yapmak istersin.
Elindeki malzeme kötüyse, savunma mekanizmaları girer devreye...
Bir zamanlar hayatına şamar gibi vurup dağılan o hatıraları toparlar, içinden ayıklarsın.
* * *
Yakından bir ölüm ve kalana bıraktığı duygular, herkesin ocağında farklı yanar elbet.
Benim üzerinde durmak istediğim bir mevzu daha var.
Aynada yer değiştirelim.
Ölüm yine yakına vurmuş. Ama bu kez yukarıda saydığımız olumsuzluklar, gidenin değil kalanın “ilişki biyografisi” olsun.
Hayırsız evlat, merhametsiz kardeş, vefasız sevgili/eş kalsın geride....
Ve ölenin ardından “keşke”ler gelse aklına, yağsa...
O da yarına kalacak.
(¹) Cemal Süreya
Paylaş