‘Kötülüklerin anası: Yobazlık’

Yaşar NURİ ÖZTÜRK
Haberin Devamı

Mektubundan Arapça ve Osmanlıca da bildiği anlaşılan bir okuyucum, Dr. Burhanettin Cankat, İslam dünyasının yaşadığı düzensizlik, sefalet ve tutarsızlığın tahlilini yaparken şu ilginç satırlara yer vermiş: ‘‘Bugün İslam'ın iman ve amel esaslarını saptayıp düzenleyecek ve İslam birliğini koruyacak bir organ yoktur. Müslüman topluluğu başıboş bir insan yığınıdır. Müslüman olduğunu iddia eden herkes, İslamiyet'i kendi düşünce ve çıkarlarına göre yorumlamaktadır. Öte yandan, bu din karmaşasından doğan korkunç amaçlı ve eylemli Müslüman çeteleri, tüm insanlığa kötülük ve dehşet saçmaktadırlar. Türkçe karşılığı yobazlık olan dinsel fanatizm, çağımızda bir ümmül habaistir (pisliklerin, kötülüklerin anası).’’

Sayın Cankat, İslam'ın, temel kaynağı olan Kuran'dan uzaklaştırılmasının ortaya çıkardığı felaketli tabloya dikkat çekerken de şunu söylüyor: ‘‘Kuran'daki İslam’’ kitabınızın ikinci cildi olarak İslam'daki Kuran'ı yazın da Müslümanların Kuran'ı nasıl, nerelerde ve ne amaçla değerlendirdikleri ortaya çıksın.''

Hz. Muhammed'in taassup, gulüvv (dinde doymazlık, aşırılık) adlarıyla hep şikâyetçi olduğu yobazlık, sadece çağımızın değil, tüm çağların en büyük illetidir. En büyük ve en sürekli bela, yobazlıktır. İnsanoğlu vebayı alt etmiş, ama yobazlığı alt edememiştir. Kıtaların fethedilmesi, imparatorlukların yıkılması, yobazlığa esir olmuş benliklerin kurtarılmasından daha kolay oluyor. Fatih, İstanbul'u fethederek bir büyük imparatorluğu tarihe gömdü, bir yeni çağ açtı, ama yobazlığın kirli kalesini düşürüp hurafe çağını kapatamadı.

* * *

Yobazlık, kişinin kendi düşünce ve kabulleri önünde herkesi ve her kuvveti boyun eğdirme tutkusunun kuduz bir hal alışıdır. Din adına sergilenebileceği gibi dinsizlik adına da sergilenir. Ancak din adına sergilenen yobazlık daha yoğun ve daha süreklidir. Çünkü kutsalı bayrak yaparak insanlığın iç dünyasına rahatça ve beleşçe girer. Allah, ahiret cennet, ibadet gibi kavramları sömürür. İleri boyutlarda yobazlık, dini insanlığa tebliğ edip öğreten peygamberleri bile beğenmez, onlara bile din öğretmeye kalkar. Dahası da var: Kuran bize gösteriyor ki insanoğlu, Allah'a din öğretme namertliğine bile yeltenecektir (Bk. Hucurat, 16). Bu yüzden yobazlığın en büyük düşmanı tevhit mesajıdır.

Çünkü tevhit dininde Allah'tan başkasına ‘‘dinin sahibi’’ unvanı verilemez. Yobaz ise bu unvanı, şöyle veya böyle kullanmak ister.

Vahyin dini, Allah'a teslim olma dinidir; yobazlığın dini ise Allah'la pazarlık üzerine oturur. Bu yüzdendir ki, vahyin dininde hüküm ve kaynak tek iken, yobazlığın slogan aracı yaptığı dinde söz sahibi, ‘‘kutsal’’ patentli bir şirkettir. Bu şirketin elemanlarından herhangi birine dokunduğunuz anda yobazlığın hışmı devreye girer. Ve bakarsınız, Allah'ın dini açısından en temiz, en gayretli insanlar bir tür şeytan gibi gösterilir. Yobazlık bu namert zulmünü İmamı Azam'dan Gazali'ye, Taberi'den Muhammed İkbal'e kadar birçok tevhit erine reva görmüştür. Yobaz için din, bağlı olduğu hizbin kabulleridir. O kabullerin dışında kalan, ne dindar olabilir, hatta ne de insan. Tarih boyunca, gerçek dindarların din içine çöreklenen yobazdan çektikleri kahır, dini dıştan tahribe kalkan inkârın kahrından daima büyük olmuştur. Muhammed İkbal'in ‘‘mollanın tahribi’’ diye adlandırdığı bu içten çürümeyi Necip Fazıl Kısakürek, ‘‘ham sofu ve kaba softanın tahribi’’ diye ifade ederdi.

* * *

Günümüzde bu tahrip, Kuran'dan rahatsız olma ve dindarlık adı altında Kuran'ı devre dışı bırakma mücadelesi halinde görülmektedir. Dini ta derinden rahatsız eden bela budur. Furkan Suresi 30. ayetin dikkat çektiği gerçek, bu bakımdan ürperticidir. Bu ayete göre, Kuran'ı tebliğ eden Resul'ün Allah huzurunda kendi ümmetinden şikâyeti şu olacaktır: ‘‘Rabbim, bunlar Kuran'ı görünüşte tuttular, ama gerçekte onu hayatın dışına ittiler, devre dışı bıraktılar.’’

Kuran, taassup karşılığı hamiyyet kelimesini kullanır. Hamiyyet bir yandan inkârcılığın, öte yandan cahilliyenin yani şirk dininin bir saplantısı olarak gösterilir (Bk. Fetih Suresi, 26). Ve gösterilir ki taassubun biri inkâr, biri de yeni düşüncelere karşı çıkma şeklinde iki görünümü vardır. Kuran, elliye yakın ayetinde şu gerçeğin de altını çizer: Psikolojik zemini bakımından bir inat ve saplantı hastalığı olan taassubun omurgasını eskiyi putlaştırma tutkusu oluşturmaktadır.













Yazarın Tüm Yazıları