YÖK’te 12 Eylül hayaleti

“BİR daha böyle bir şey olmadı”. Oldu Yusuf Ziya Bey oldu, hem de yüzlerce defa oldu.

Haberin Devamı

O kadar çok oldu ki, üzerine romanlar yazıldı, filmler çevrildi, Batı dergi ve gazetelerinde binlerce fotoğraf ve yazı yayınlandı.
Akşam gazetesinde dün YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan ile yapılan bir sohbet yer alıyor. Oradaki sözlerinden bir bölüm aktarıyorum:
“Bizde üniversite ordu gibi politize olmuştu. 1968’de Amerika’da University of Chicago’da 170 öğrenci ulusal bir konuyu protesto etti, ertesi gün 170’nin de kaydı silindi”.
Yusuf Ziya çok iddialı devam ediyor:
“Bir daha böyle bir şey olmadı”.
Sohbetin sonunda Yusuf Ziya tam 12 Eylül darbeci generallerinin mantığını sergiliyor:
“Eskiden üniversiteler çok politize olmuştu, asıl işini yapmayıp siyasetle uğraşıyordu, aynı ordu gibiydi”.
“Aynı ordu gibiydi” lafını çıkarın, sanırsınız ki, darbeci bir general konuşuyor. Darbeci generaller de, “politize olmaktan” hiç hoşlanmıyor. Bakın o dönemin konuşmalarına, aynen böyle.

Haberin Devamı

VİETNAM SAVAŞI

Bunun ötesinde, YÖK Başkanı fena yanılıyor.1968 bütün dünyada, bu arada Amerika’da öğrenci hareketlerinin zirveye ulaştığı yıl. Her gün bir protesto, her gün bir eylem. Pes, 1968’i mi anlatacağız bir üniversite hocasına?
Hele Amerika’da, üniversitelerin ayaklanmasının başka bir nedeni daha var: Vietnam Savaşı. Tam ulusal sorun, hem de en alası.
Üniversiteler toplumun en dinamik kesimi. Bizde üniversitelerin soluğu neden kesilmiş, Yusuf Ziya’nın sözleriyle daha iyi anlaşılıyor. Üniversitelerin hangi konuda sesi çıkıyor? Hepsi ağzına kilit vurmuş. Bilim Akademisi TÜBA’nın siyasal iktidarın yedeğine çekilmesine bile ki, tam üniversitenin sorunu, var olan 170 üniversiteden 17’sinin sesini duyan var mı?

FAHRENHEIT 451

Hiç kimsenin sesi çıkmasın, kimse düşüncesini açıklamasın, açıklayan cehennemi görsün, filmdeki gibi, Fahrenheit 451. Toplumsal bellek silinsin, herkes robota dönüşsün.
Bugün ne çekiyorsak, 12 Eylül’den kalma toplumun depolitizasyonundan çekiyoruz. Yusuf Ziya’nın arzuladığından. O da, darbeci generaller gibi,  üniversitelerin bir zamanlar politize olmuş olmasından yakınıyor.
Üstelik, öğrencilere gözdağı veriyor. Chicago Üniversitesi örneğini vererek, eylem yapan öğrencilerin okuldan atıldığını söylüyor. Yusuf Ziya’nın Amerika’ya kadar gitmesine gerek yok.
Şimdi eylem yapan öğrencinin bizde hem kaydı siliniyor, hem aylarca hapis yatıyor.
Söylediği gibi, üniversiteler elbette bilim yapacak. Temel görevleri bu. Ama, demokratik ülkelerdeki gibi, toplumda olup bitenle ilgili olarak düşüncelerini açıklayacak, yol gösterecek.
Söylemedikçe, çevremizdeki duvarlar yükseliyor. Korkudan herkes siniyor. Şu ya da bu nedenle, tutuklamaların arkası kesilmiyor.
Bu dönemde YÖK Başkanlığı Yusuf Ziya’ya çok yakışıyor.

Haberin Devamı

Halk olunca Dikmen iki yılda bitti

YIKIMA nereden başlayacağız, nasıl yıkacağız, yıkarsak o insanlar ne yapacak, ama o insanlar her şeye itiraz ediyor, işi zorlaştırıyor, yakınmaları arasında en doğru söz Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’dan geliyor:
“İnsanı projeye katmazsak, çözüm üretemeyiz”.
Van depremiyle birlikte AKP hükümeti en doğru kararlarından birini veriyor. Çürük olan yapıları yıkmak, kentleri depreme karşı korumak. Sonraki depremlerde aynı acıları yaşamamak için, çoktan beri yapılması gereken şimdi yapılacak. Burada en büyük engel, evleri yıkılacak olan insanlarla anlaşmak. Bakan Bayraktar onun için insanı projeyle katmanın altını çiziyor.
İnsanı projeye katmanın önemli bir örneği, Ankara Dikmen Vadisi Projesi.
1990’ların başında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Karayalçın Dikmen Vadisi’ni ıslah ederken önce direnişle karşılaşıyor. Yerine daha iyisi geleceği halde, insanlar evlerini bırakmıyor.
Karayalçın çözümü buluyor. Her mahalleden bir temsilci, beş belediye görevlisinin katılımı ile Dikmen Vadisi Projesi Karar Kurulu oluşuyor. Kurul başkanı Karayalçın. İdari, mali, hukuki, fiziki her sorunla ilgili karar orada birlikte alınıyor.
Dikmen Vadisi Projesi iki yılda sonuçlanıyor. Çünkü, projeye insan katılıyor.

Haberin Devamı

Bir ayna: Teşekkür ilanı

İSTANBUL’da düzenlenen Kadın Tenis Turnuvalarının en gözde olanlarından WTA Championship sonrasında Tenis Federasyonu gazetelere tam sayfa ilan veriyor. Başbakan Erdoğan ile Spor Bakanı Suat Kılıç’a teşekkür ediyor.
Erdoğan tamam da, Suat Kılıç’la ilgisi yok. Turnuvanın İstanbul’a alınmasında en büyük emek dönemin Spor Bakanı Faruk Özak’a ait. Özak o sırada Tenis Federasyonu’nun karşılaştığı her türlü mali, idari, yerli ve uluslararası sorunu çözüyor. Büyük çabası ve katkısı var.
Ama, teşekkür ilanında adı bile geçmiyor. Çünkü, şimdi Spor Bakanı değil ve Tenis Federasyonu’nun Özak’la işi yok.
Eh, burası Türkiye normaldir. Bakalım, Faruk Özak’tan nasıl özür dileyecekler.

Yazarın Tüm Yazıları