Çevirdiği her filmin ya senaryosu, ya yönetmeni, ya aktörü ya da kendisi sinema dünyasında mutlaka bir ödüle aday gösteriliyor.
Bazılarını kazanıyor, bazılarını kaybediyor. Ama, her filmi gürültü kopartıyor. Onca gürültüye rağmen, Julie Christie hiçbir zaman magazin malzemesine dönüşmüyor.
Julie Christie büyüyü, çevirdiği son filmi "Away From Her" ile, yine kendi bozuyor.
Ne zaman ki, Fiona yıkadığı tavayı, diğer tabak-çanağın yanına koyacağına, buzdolabına yerleştiriyor, kocası o zaman fark ediyor, evet karısı Fiona alzheimer.
"Darling" filmiyle 1965’te kazandığı En İyi Kadın oyuncu Oscar ödülüyle birlikte, Julie Christie artık herkesin gördüğü anda vurulduğu muhteşem bir sarışın değil, aynı zamanda dönemin en parlak oyuncularından, ne yaptığını bilen en akıllı aydınlardan biri.
Yine de, herkes onu Ömer Şerif’le baş rollerini paylaştığı unutulmaz Dr. Jivago filmindeki Lara rolüyle tanıyor. Boris Pasternak’ın Rus İhtilali’ni eleştiren ve kendisine Nobel Edebiyat Ödülü’nü getiren Dr. Jivago ile. Pasternak, Sovyet vatandaşlığından atılacağı korkusuyla, Nobel’i geri çevirse de, filmdeki "Le Chanson De Lara" yıllarca kimsenin dilinden düşmüyor. O film ve Julie Christie artık bir kült.
Çevirdiği her filmin ya senaryosu, ya yönetmeni, ya aktörü ya da kendisi sinema dünyasında mutlaka bir ödüle aday gösteriliyor. Bazılarını kazanıyor, bazılarını kaybediyor. Ama, her filmi gürültü kopartıyor.
Onca gürültüye rağmen, Julie Christie hiçbir zaman magazin malzemesine dönüşmüyor. Kendi dünyasına çekiliyor. Pop star olarak kendini bilerek unutturmak istiyor.
RAHİBELERİN KISKANÇLIĞI
Yoksa, inandığı alanlarda en önde savaşan o. Politik eylemci kimliğiyle. Vietnam Savaşı’na karşıtlığı, ABD Başkanı Richard Nixon’ın istifasına yol açan Watergate skandalı, petrol krizi ve son Irak Savaşı’nı protesto eden cephede baş rollerden birini o üstleniyor.
Hindistan’da çay plantasyonunda çalışan babasının yanından ayrılarak altı yaşında İngiltere’ye gidiyor. Okumak için. Bir kiliseye yazılıyor. Altı yaşında bile öyle güzel ki, rahibeler kıskançlıktan çatlıyor, "Sen bu çirkin suratınla bir işe yaramazsın" sözleriyle, insanlarla tanışma faslının başladığını anlıyor.
Londra’nın doğu ucundaki tek odalı evine taşındığında, artık yeteri kadar donanımlı, inançlı ve hırslı, yeteneğinin de farkında.
Sıra sanatıyla şöhret basamaklarını tırmanmaya geliyor. Filmler ve diziler ve filmler. Oscar ve başka bir sürü ödül.
YENİDEN ANIMSANDI
1960’lı ve 1970’li yılların bu ihtişamından sonra, Julie Christie sadece politik eylemlerle anılıyor, sanatın dışında gibi. Unutuluyor. Ta ki, 2006’da çevirdiği alzheimer hastası rolündeki Fiona tiplemesine kadar.
"Away From Her" ile birlikte, sinema dünyası bir anda Julie Christie’yi yeniden anımsıyor. Yeni bir taç takarak. Hem Oscar adaylığı, hem Altın Küre ödülü. Yine kameralar, yine röportajlar. Bunlardan birinde, "Şimdiye kadar neredeydiniz" sorusuna verdiği yanıtı, geçen gün New York Times’ın sanat ekinde okuyorum: "Unutulmakta bazen bir büyü yatar."
Çok etkileyici. 66 yaşına adım atmış Julie Christie kendini unutturarak, aslında demleniyor. Attila İlhan’ın dizeleriyle çakışıyor: "Sallanırsın bir boşluktan bir boşluğa / birikip yeniden sıçramak için / elde var hüzün."
Ondaki hüzün, her kapıyı açan büyüden başka bir şey değil.