Paylaş
Tamam, öyle bir açlık ki, insanlar sadece deri ve kemikten ibaret hale geliyor. 1.5 milyon insan ölümle pençeleşiyor.
Tamam, ölülerini bile gömmeye güçleri yetmiyor.
Bunlar dünyayı ve bizi o insanlara yardım etmeye çoktan yeten insanlık dramı. Ama, bu ölçüde olmasa bile, Afrika’daki açlık ve kuraklık ilk değil. Bu ölçüde olmasa bile, Somali, Etiyopya, Kenya Eritre benzer açlık, hastalık ve sefaletle boğuşuyor.
Birleşmiş Milletler’in, Dünya Bankası’nın, çeşitli uluslararası kurumların yıllık raporları yirmi yıldır buralardaki açlık ve sefalete geniş yer veriyor, yardım çağrılarında bulunuyor.
Şimdi aniden ne oluyor da, dünya ve biz Somali kampanyaları yürütüyoruz?
YOLSUZLUKLAR
O yıllık raporlar ve oraya gidenler aynı gerçeği sık sık vurguluyor:
“Yardımlar yerine ulaşmıyor, büyük yolsuzluk var.”
Yolsuzluk denizde ve karada korsanlarla, çeşitli kabilelerin işi. Yardımlar adı teröre karışan örgütlerin kasası gibi.
Çeşitli etnik guruplar, çeşitli kabileler ve bir de korsanlar var. Dünya ticaretine göz açtırmayan korsanlar bir ara başta Amerika, gelişmiş ülkelerin korkulu rüyasına dönüşüyor. Doğu Afrika kıyıları onlardan soruluyor.
ASKERİ HAREKAT
Amerika ve diğerleri sefalet çeken halkı ve korsanları ayırıyor. Halka yardım, korsanlara askeri harekat.
Korsanların unutulduğu bir zamanda devreye yardımlar giriyor. AKP’nin zamanlaması iyi. Türkiye’yi geri kalmış ülkelerde ve Orta Doğu’da öne çıkartacak, içerde de iyi izlenim yaratacak bir atılım.
Ancak, dünya raporlarında kayda geçtiği gibi, temel soru şu. Yardımlar amacına ulaşacak mı? Bunun organizasyonuna dikkat etmek gerek.
Ayrıca, biz tam yardım kampanyası ile uğraşırken, Amerika umarım Somali’ye askeri harekat peşine düşmez.
Batı basınına bakıyorum, Somali ile bizim kadar ilgili değil. Sıradan açlık ve kuraklık haberleri. Öne çıkan yardım heveslisi pek yok.
Aziz Yıldırım gitti, şike bitti
ŞİKE soruşturması gerçekten şike soruşturması mı? Onca gürültü, patırtı, esip gürleme, soruşturma, kovuşturma, tutuklama derken ligler hiçbir şey olmamış gibi başlayacak.
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) hukuken doğru karar veriyor. Savunmaları alınmadan, haklarındaki iddiaları nasıl yanıtlayacakları belli olmadan kulüpler ve yöneticileri hakkında karara varmak yanlış. Üstelik gizlilik kararı var.
Soruşturma devam ediyor ve sonu açık. Ergenekon ve Balyoz davaları gibi, ne zaman ve nasıl sonuçlanacağı belli değil. Bu hukuki durum TFF’nin elini kolunu bağlıyor, onlar da zamana bırakıyor.
Madem ki hukuk, hukuk açısından çakışma var ki, sorunu çift başlı hale getiriyor. Yasal açıdan şikeyi hem TFF, hem özel yetkili mahkemeler soruşturabiliyor. Ama, şimdi özel yetkili mahkemeler TFF’nin önüne geçiyor. TFF kendi yasal yetkisinden vazgeçiyor.
Oysa, daha önce yapılan açıklamalar şike ihtimalini güçlü biçimde vurguluyor. Hatta, TFF kendi içinde etik kurul oluşturarak, mahkemeden dosyaları getirip inceletiyor. “Kapılar kilitli, kimse giremez” hikayeleri. Aniden “savunma var, yok, hukuk öyle, böyle” nakaratına giriliyor.
Bütün bu fırtına yoksa Aziz Yıldırım meselesi mi? İlerde, bütün bunların özüne ilişkin bir “şike kitabı” yazılacağına bahse girerim.
‘Arka Bahçe’ yaptırmadı, ayrıldı
EN büyük yardım kampanyası için kolları sıvıyor. Herkesi kampanyaya
davet ediyor, ama kampanyanın daha başında, “sağlık gerekçesiyle” görevinden istifa ediyor.
Kızılay Başkanı Tekin Küçükali ani istifasıyla herkesi şaşırtıyor.
Küçükali bundan beş, altı ay önce CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’i ziyaret ediyor. Ziyarette, “Ben Kızılay’ı kimsenin arka bahçesi yaptırmam” diyor. İktidara ve partilere eşit mesafede duracağını söylüyor.
Somali’ye yardım için muhalefet partilerine giderek, hem kampanyaya destek istiyor, hem fiilen katılmalarını sağlıyor. Daha sekiz, on gün önce.
Geçen hafta Başbakan Erdoğan kendisini Dolmabahçe’ye çağırıyor. Görüşme sonrasında Küçükali görevinden istifa ediyor. Kampanyaya hevesle giren, ama kampanya başlamadan “yoruldum” diyerek ayrılan Küçükali’nin açıklamasına siz inanıyor musunuz?
Bayraktar’ın demokrasi ayıbı
TOKİ’nin başında bulunduğu yıllarda Erdoğan Bayraktar ciddi başarılara imza atıyor. AKP’nin en büyük iki gücünden biri sağlık ise, diğeri konut. Bu başarı Bayraktar’ı milletvekilliğine ve bakanlığa taşıyor.
Ancak, bakanlık Bayraktar’a hafif bol geliyor. Daha koltuğuna ısınma turları atarken, Bayraktar “bize oy verenle vermeyen bir değil” diyerek, büyük bir çam deviriyor.
Ne olacak yani, oy vermeyenlere Bayraktar konut mu vermeyecek? Onları açlığa mı mahkum edecek? Yollarını mı kesecek, çöplerinin toplanmasına mı engel olacak? İşsiz mi bırakacak? Ne yapacak?
Oy veren, vermeyen ayrımı, tam demokrasi ayıbı.
Paylaş