Paylaş
Tencere içinde on, on beş tane lahana dolması var, kadının gücü ona yetiyor. Lahana dolmaları “işçilerle dayanışma için”.
İşçilere her gün, çeşitli yerlerden yemek geliyor. Ve kamyonla meyve. Son olarak, Antalya’dan elma, portakal ve muz. Grevde herkese yetecek kadar.
İşçiler ve sendika iki aydır greve dayanıyor, kendi kaynakları ile birlikte aldığı yardımlarla. Su börekleri, köfteler, kış gününde odun ve battaniye geliyor.
Son yıllarda Türkiye böyle bir grevi ve greve desteği ilk kez yaşıyor.
HANİ İSRAİL GÖSTERİSİ
Devlet Bakanı Hayati Yazıcı greve karşı çıkarak:
“Türkiye’de ne varsa, PKK dahil, bu işe fitne sokmaya başladı”.
Bu açıklamayı Tek Gıda-İş Başkanı Mustafa Türkel’e sorduğumda, Türkel:
“Saçmalıyorlar, devlet adamına yakışmayacak şeyler. Bilgi kirliliği yaratıyorlar. Burada PKK varsa, devlet ne yapıyor, gelsin bulsun bakalım”.
Saçmalık ise, örnek Ankara Valiliği’nin tekel işçilerine erzak ve yakacak taşıyan CHP’li üç belediye hakkında yaptığı suç duyurusu. Kamuya ait araçları amacı dışında kullandıkları gerekçesiyle.
Bir süre önce hükümet yanlısı belediyeler otobüslerle salkım saçak adam taşıyor, İstanbul’da İsrail Konsolosluğu önüne, Gazze’yi protesto için. O araçlar kamuya ait değil mi, onlar amacı dışında kullanılmıyor mu? Orada neden suç duyurusu yok?
Ayıptır, ayıp.
DİLİPAK İRONİSİ
Hükümet grevi kırmak için elinden geleni ardına koymasa da, grev örnek hale geliyor.
Dinci kesimin önemli kalemlerinden Abdurrahman Dilipak tekel grevinden öyle etkileniyor ki, Diyanet-Sen’in panelinde imamlara sesleniyor:
“Namaz kıldırma memuru iseniz, yatsı ve sabah namazlarında fazla mesai hak ediyorsunuz, eğer alamıyorsanız, bu iş yerinde grev vardır, dersiniz. Çevreyle ilgileniyor musunuz, ekonomik sıkıntıyı paylaşıyor musunuz, sizin de sendikal haklarınız var”.
Tekel işçileri greve gitmeseydi, imamlara grev hakkını hatırlatmak, ironi ile de olsa, Dilipak’ın aklına gelir miydi?
Tekel grevi bu hükümete pahalıya mal oluyor. Ama, Tayyip Erdoğan olanca hızıyla işçilerin haklarına direniyor.
Al sana Ermeni protokolü
TÜRKİYE ile Ermenistan protokol imzalıyor. Durup dururken, kimse böyle bir istekte bulunmamışken. Sırf, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ünlü tezi, stratejik derinlik adına.
Ayrıca, her 24 Nisan’da olduğu gibi, Ermeni Lobisi soykırım iddiasını ABD Kongresine getirmesin, diye. ABD bunu önlesin, diye.
Gelin görün ki, protokolü önce Ermenistan dışlıyor, ardından 24 Nisan’ın soykırım günü kabul edilmesi ABD Kongresinin gündemine yine oturuyor. Hay aksi şeytan.
İmzalanan protokolün Ermenistan’ın iradesiyle ilgisi yok. Ermenistan’ın arkasında Rusya var. Amerika ve Rusya, protokol, dolayısıyla Türkiye ve Ermenistan üzerinden Kafkaslar’da satranç oynuyor. Kim, kimden ne koparırsa.
Davutoğlu bu oyunu fark etmediği gibi, iktidarın her isteğine sadece baş sallamakla yetinen Dışişleri bürokrasisi de fena çuvallıyor.
Ermenistan’la futbol maçları, ziyaretler, o cilalı laflar, o gösteriler şimdi bir çuval çürük incirden ibaret.
Al sana ABD Kongresi, al sana soykırım tasarısı, al sana Ermeni protokolü. Muhteşem dış politika duvara tosluyor.
Hani, nerede protokolü göklere çıkaranlar, şimdi nerede onlar?
Paylaş