‘Ölmeye ölmeye ölmeye geldik!..’

‘ŞARABI da içeriz/Esrarı da çekeriz/Bize Beşiktaşlı derler/Biz adamı s..’

Bir başka slogan:

‘Elimizde şaraplar/Belimizde kasatura/Biz ölmeye gidiyoruz/Feneri s... gidiyoruz.’

Bir başka slogan:

‘Korkutamaz bizi Musalla taşı/Ölümüne seviyoruz Beşiktaşı.’

Tribünlerden taşan sloganlar içmek, çekmek, ölmek, genelde efelik üzerine, mutlaka küfürle karışık. Bu sadece Beşiktaş ile ilgili değil. Her takımın amigoları benzer sloganlarla ortada dolaşıyor. O sloganlar, daha sonra fiili davranışlara dönüşüyor.

SİYASET DE VAR

Nuriş, Sedat Peker, Çakıcı...
Beşiktaş’ta yuvalanan bu mafya gruplarında siyasal nitelik eksik değil. Mafya ve siyaset eşliğinde, Beşiktaş’ta dört grup var:

Yeni Asya, ülkücü hareketin uzantısı.

Özgür Kartallar, bağımsız, liberal.

Çarşı Grupu, sosyal demokrat.

Karagümrük Grubu, mayfa ağırlığında ülkücü uzantısı.

Futbol, siyaset ve mafya eşliğinde, geniş kitlelere uzanmakta bulunmaz bir araç. Geriye bir kulüp bulmak kalıyor!.. Beşiktaş’ı buluyorlar!..

Neden Beşiktaş?.. Tüm bu gerçeklerle taban tabana çelişen bir durum var. Beşiktaş, halktan gelen bir kulüp. Emekçilerin, ezilenlerin takımı. Ezilenler ile birlikte, şarap-kasatura-efelik, kendine daha kolay taban buluyor.

Bu yapıya, bedava bilet ve başka yöntemlerle, yönetimin bu gruplara verdiği ödün eklenince, tribünde şiddet için, gerekli ortam çoktan hazır!.. Yönetim ödün veriyor, çünkü bu gruplara dayanarak yönetime geliyor!..

BURSA’DAN SİİRT’E

Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzon’da da benzer gruplar yok mu?.. Onlarda da, şiddet yok mu?.. Elbette var.

Şiddet, sadece bu dört kulüple sınırlı değil. Bursa’dan Siirt’e, Kayseri’den Manisa’ya kadar tribünlerde ve saha dışında şiddet kol geziyor. Geçen yıl Kayseri-Rize maçında, şeref tribününde milletvekilleri kavga ediyor!.. Ya da, geçen yıl tırmanışa geçen Manisa tribünleri mafyanın el attığı son mevzilerden biri.

Ekonomik bunalım, sosyal çıkmaz dünyanın her yerinde futbola yöneldiği anda, şiddeti de beraberinde getiriyor. Bırakın El Salvador-Honduras maçı nedeniyle, iki ülke arasında çıkan savaşı, İngiltere ve Belçika gibi, uygar ülkeler bile, futboldaki şiddetten payını alıyor, bir maçta yüzlerce kişi ölebiliyor.

Çok yalın: Futboldaki terör, terörün bir türü. Tıpkı, New York’ta ticaret merkezine, İstanbul’da sinagoga ve konsolosluğa, Rusya’da okula, İspanya’da istasyona yapılan saldırı gibi, futboldaki terör de, terörün bir türü.

Dolayısıyla, futboldaki terörü sert yasalarla önlemek, polisiye önlemler, buzdağının görünen bölümüyle uğraşmaktan farksız.

MİLAT 24 OCAK

Her şey 24 Ocak kararlarıyla değişiyor!..

24 Ocak 1980 ekonomik kararları, Türkiye’de kapitalizme geçişin büyük dönemeci. Daha önce, devletçilik ve karma ekonomi arasında gidip gelen Türkiye, 24 Ocak kararlarıyla birlikte serbest pazar ekonomisine geçiyor. Aynı kararlarla, kulüplerdeki yönetimler değişime uğruyor.

Hayali ihracatçılar, yap-satçılar, hurdacılar, yasa dışı olaylara karışmış kişiler kulüp yönetimlerine geçmeye başlıyor. Zaten yasa dışı işlere karışmış olan bu kişiler, kulüpleri de böyle yönetiyor. Yönetimde güçlü olmak için, mafya ile işbirliği şart!..

Bu işbirliğinin uzantısı tribünler!.. İşsiz, avantacı, psikolojik ve ekonomik sorunlarla boğuşan, taraftar etiketi altında, bir güruhun doğuşu!.. Ama, bunlar çok önemli bir noktanın farkında değil.

Tribündekiler kulüp aşkıyla her türlü pisliğe bulaşırken, kulüp yöneticileri, yönetici olmanın rantını biçiyor!.. Kendi özel işlerini daha kolay çözüyor!.. Ne de olsa, şu ya da bu kulübün rüzgarı arkasında!..

Bugün Beşiktaş’ta böyle olmayabilir. Başka büyük kulüpler de, istisnalar olabilir. Ama, temel kural, yöneticilik-avanta düğümünde. Avantadan tribünlere da pay verdin mi, üçgen tamamlanıyor!..

Böyle karmaşık bir sorunu, polisiye önlemler ve sert yasalarla çözmeye kalkmak hafif kalıyor!.. Bir yumak gibi, tel tel çözmek ve bunu en genel anlamda bir terör olarak ele almak gerek!..

PKK terörü, radikal İslamcı terör gibi, futbol terörü!..
Yazarın Tüm Yazıları