Paylaş
“Türkiye artık ne Çetin Altan’ı 300 kez mahkeme kapılarına çağıran ve düşünceyi mahkum eden bir Türkiye’dir, ne de Nazım Hikmet’i 12 yıl boyunca hapislerde tutan Türkiye’dir. O alıngan, o vehimler üreten Türkiye artık yerini özgüvene bırakmıştır.”
Helal olsun, hepimiz bin defa bu sözün altına imza atarız. Erdoğan:
“Düşünce serüveni yakın tarihimizde meşakkatli bir yolculuktur, ön yargılar, tahammülsüz anlayışlar düşünceyi ağır şekilde cezalandırmıştır.”
Helal olsun, hepimiz bin defa bu sözün altına imza atarız. Erdoğan:
“Bu yolculukta bedel ödemek pahasına vazgeçmeyen, otoriter anlayışa boyun eğmek yerine, eğip bükülmeden gerçeği söyleyen aydınların, bilgelerin öncülüğü büyük önem taşır. Onlardan biri de, Çetin Altan’dır.”
Helal olsun, hepimiz bin defa bu sözün altına imza atarız. Şimdi şu cümleye dikkat, Erdoğan:
“Eleştirel akıl olmadan, eleştiriye tahammül olmadan, yazı ve fikir alanında uygarlık iddiamızı gerçekleştiremeyiz.”
Helal olsun, hepimiz bin defa bu sözün altına imza atarız. Şimdi şu cümleye de dikkat. Erdoğan:
“Demokrasinin temeli tahammül duygusudur, her türlü düşünceye saygı gösterilmesidir.”
Helal olsun, bin defa imza da, bu cümleye.
MAFYA FİLMİ DEĞER Mİ
Her kelimesinden düşünce ve ifade özgürlüğü fışkıran mükemmel bir konuşma.
Bir kaç gün önce Erdoğan, yere göğe koyamadığı Çetin Altan’ın oğlu Ahmet Altan’a yazısında kendisine hakaret edildiği iddiasıyla ceza ve elli bin liralık tazminat davası açıyor.
Ahmet Altan’ın yanı sıra, Erdoğan yazılarından dolayı pek çok gazeteciye dava açıyor. O muhteşem konuşma kağıt üstünde kalıyor.
Ödül töreninde Çetin Altan, “gönül ister ki, elli yıl sonra bu ödüle benim adım için, ‘büyük yanılgı olmuş’ denmesin” diyor.
Elli yıl beklemeye gerek kalmıyor. Ahmet Altan’a açtığı dava için Çetin Altan önceki günkü yazısında:
“Bugünün 4 yaşındaki yavruları 30’larına geldiklerinde, Başbakan Tayyip Bey de, bendenizin yaşına gelmiş olacak. Dilerim, o yaşa geldiğinde, Ahmet Altan’ın uğradığı nankörlüklere uğramaz çocukları.”
Çetin Altan yazısını şöyle bitiyor:
“Yahu şu bizim ülke neden kuşak kuşak çile çektirmeye uğraştı ki bizlere? Sonunda var vara vardığı yer de, gerilimli bir mafya filmine benzemek oldu işte. Değer miydi?”
Ödül törenindeki balayı mahkeme kapısında sona eriyor. Çoğumuz için çoktan bitmiş olan oyun, hicranlı son sahnesiyle perdesini indiriyor.
Balkona dönüş
2007 genel seçimleri gecesi, saat 23 dolayları.
Seçimin sonuçları belli oluyor, Tayyip Erdoğan yüzde 42 oyla yeniden iktidar koltuğuna oturuyor. Sonuçları değerlendirmek üzere, Erdoğan partisinin binasında balkona çıkıyor, kendisine oy veren-vermeyen milyonlarca insana teşekkür ediyor.
O konuşmada zaferle taçlanan başın sükuneti, kendine güveni, tevazuu, hoşgörüsü sular seller gibi. Herkes geleceğe umutla bakıyor.
Ne acı, o sözler balkonda kalıyor. Ardından gerek söz, gerek uygulama, herkese rahmet okutturan türde. Her fırsatta, insanların anasından emdiği sütü burnundan getiriyor. Bundan nasibini TÜSİAD da alıyor.
Dün TÜSİAD genel kurulundaki konuşmasıyla Tayyip Erdoğan yeniden balkona dönüyor.
Kendine hasım gördüğü büyük sermayeye aylardır söylemediğini bırakmayan Erdoğan, dün müthiş hoşgörülü ve uzlaşmacı. TÜSİAD üyelerine teşekkür mü istersiniz, “birlikte ekonomik kalkınmaya” çağrı mı, aman da aman, o nezaket, o incelik, sormayın gitsin. Tıpkı, belleklerde hoş seda olarak kalan balkon konuşması gibi.
Ne de olsa, seçimler yaklaşıyor.
Baklayı ağzından Babacan çıkardı
AKARYAKIT fiyatları ve Türkiye sarmaş dolaş bir serüven yaşıyor. Bir eşi dünyada henüz görülmeyen akaryakıt fiyatları ile ilgili ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan:
“Akaryakıt fiyatında yüksek bir kaç ülkeden biriyiz, bu doğru. Ama, gelir vergisi toplayamıyoruz”.
Babacan bir cümleyle iki itirafta bulunuyor. Önce, gelir vergisi toplayamadıklarını itiraf ediyor. Bize ne, ekonomiyi çok iyi bildiğinize göre, vergiyi de toplayın.
İkincisi de, oradan alamadığının acısını hepimizden çıkardıklarını itiraf ediyor.
Seçimde bu itirafın bir faturası olacak herhalde.
Paylaş