Paylaş
Hocanın kadınla ilgili dini referansını Erdoğan daha “veciz” dile getiriyor, “kadın-erkek eşit değil, bu doğaya aykırı, fıtratı böyle”, yani yaradılışı. Katıksız İslami referans. Erdoğan “1. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi’nde” konuşuyor.
“Uluslararası?” Hangi uluslararası, kim katılmış? “Zirve?” Nasıl zirve, kaç akademisyen, kaç kurum katılmış, geçiniz. Geçiyoruz, söylediklerine geliyoruz:
“Bizim dinimiz kadına makam vermiş, annelik.” Kadını din üzerinden tanımlıyor. Cinsiyet istatistikleri tanımı doğruluyor. 180 ülke arasında bizde kadınların ekonomiye katılımı 132, eğitime erişimi 105, politik güç 113, işgücüne katılım 128, aynı işi yapanlarda ücret eşitsizliği 87, okuryazarlık 102, gelir eşitsizliği 120. sırada. Bizim kadınlarımız geri kalmış ülkeler kategorisinde, üstelik şiddetten başını kaldıramıyor.
167 YILDIR
Kız çocuklara miras hakkı 1847’te, evet 1847’de tanınıyor, Osmanlı döneminde kadın-erkek eşitliğine doğru ilk adım. Pek çok eşitlik adımlarından bazıları, kadınlara devlet memuru olma hakkı 1913. Eşit eğitim hakkı 1924. Seçme-seçilme hakkı 1934. Ayrımcılığın önlenmesi 1985, kadına karşı şiddetin önlenmesi 2010. Erdoğan eşitlik yönünde yüz altmış yedi yıldır atılan adımlar ile imza attığı uluslararası sözleşmeleri yok sayıyor. Yine de, “Kadınlara haklarını en çok biz verdik” diyor. Eşit saymadığı kadınlara hak vermek ne ise...
EŞİTLİK YOKSA
İşin fıtratında eşitlik yok ise, bundan sonra yapılacaklar belli. İslam’ın emrettiği gibi, ancak iki kadının tanıklığı bir erkeğin tanıklığına denk, dört kadınla evlenmek serbest, kadına yalnız başına seyahat yok, araç kullanması yasak.
Hangi Batı, ne AB üyeliği, kim alır seni AB’ye, kim sayar seni Batı’da!? Kadınlar isyan halinde. Bildiriler, toplantılar, tweet’ler gümbür gümbür. Çok haklılar.
‘Gazeteci’ kılıklılara ders
-İKTİDARA geldiğinden beri Tayyip Erdoğan’ın sözünden gıdım dışına çıkmayan, ona yaranmak için Erdoğan’ın BM’deki konuşmasında boş salonu bilgisayar oyunuyla doldurmak dahil, her şeyi yapan Akşam ve Star’da üç yöneticinin Mehmet Ocaktan, Mustafa Karaalioğlu, Yusuf Ziya Cömert’in işlerine son veriliyor. Muhtemelen Erdoğan’ın bilgisi dahilinde. Çeşitli nedenleri var.
-Tasfiye AKP’deki çekişmenin uzantısı. Ekonomiyi yöneten üç bakan Ali Babacan, Mehmet Şimşek, Cevdet Yılmaz ile Erdoğan’ın arası iyi değil. Erdoğan’ın şimdilik cici çocuğu Yiğit Bulut AKP medyasında kendine yer edinmek istiyor, Babacan ve ekibine karşı. Gazete yöneticileri Erdoğan’a yakın ama, Bulut’a karşı, çekişme başlıyor.
-Gazeteler başarısız. Bir süre önce Rixos Grubu iktidar medyasına ortak oluyor. Rixos’un sahibi Fettah Tamince’ye genel yönetmenler karşı çıkıyor, “Sen bize karışma, biz parti komiseriyiz” edasıyla.
-Gazetelerin tirajları düşük ama, ücretler yüksek. Tamince itiraz ediyor, itirazını kimse dinlemiyor. Tamince muhtemelen gerçeği Erdoğan’a anlatıyor ve ortaklıktan çıkıyor.
-Erdoğan kendi medyasından memnun değil. Haber ve yazılardan dolayı bu yönetmenlere zaman zaman fırça atıyor. Bunların gazetecilik başarıları yok, ne kendilerinin ne yönettikleri gazetelerin.
-Yaranma yarışı bir şey ifade etmiyor. Bu üç kişi de, her fırsatta AKP’yi, özellikle Erdoğan’ı cansiperane savunuyor. Erdoğan’ın istemediği gazetecileri işten atıyor ama, sonunda kendileri atılıyor. İbretlik durum.
-Gazetecilik ve particilik birbirine karışıyor. Üçünde de, gazetecilik geride, particilik önde. Hatta, parti içinde taraf olmak, parti militanı tavrıyla.
-Diğerlerine küpe. Bu tasfiye o medyadaki gazeteci kılıklı diğer militanlara ders olsun.
Paylaş