Paylaş
Geçenlerde Anayasa Mahkemesinde bir tören. Anayasa Mahkemesine yeni üye olanlardan birinin töreni. Törende Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç konuşuyor, yüksek yargıya çatıyor, son kabul edilen yüksek yargıyı düzenleyen yasalarla ilgili, “ne kadar iyi oldu da, bu yasalar çıktı” yolunda tek tek görüş sıralıyor.
TV’de izliyorum, Kılıç konuşuyor, onun sözlerini Adalet Bakanı Sadullah Ergin onaylıyor, “hah işte doğrusu bu” gibilerden.
Aradan on-on beş gün geçiyor. Dünyanın en çok konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı bu kez değerli bir meslektaşımıza, Murat Yetkin’e demeç veriyor. Hedefte yine yüksek yargı başkan ve kurumları var, “yıllarca uyudular”. Ne üslup ama.
Buna karşılık, Haşim Kılıç belli ki, uyumuyor, uyanık vatandaşlarımızdan biri.
İnsanın aklına önce şu geliyor, seçim yaklaşıyor, hani Anayasa Mahkemesi Başkanlığı sonrasında Kılıç’ı AKP milletvekilliği keser mi?
Kesmese de, bu çıkışlarıyla Kılıç artık tarafsızlığını bütünüyle yitirmiş bir başkan olarak, o koltuğu terk etmek zorunda. Anayasa Mahkemesi’ne duyulan güveni bizzat başkan sarsmış bulunuyor.
TASARI MECLİSTE
Haşim Kılıç öyle uyanık ki, uyumadığı ayrıca şuradan belli.
Meclis komisyonlarında şu anda Anayasa Mahkemesinin yapısını yeniden düzenleyen bir tasarı görüşülüyor. Anayasa Mahkemesini de siyasi iktidarın emrine veren bir tasarı.
Yargıtay ve Danıştay Başkanları bir ay kadar önce, bu tasarıya karşı olduklarını açıklıyor.
Bu tasarı tam Mecliste iken, Haşim Kılıç yüksek yargıya bir kez daha yükleniyor. Kendi kişisel konumunu belirtmiş oluyor.
Kim bilir, tasarıda belki istediği ya da istemediği bir madde varsa, Kılıç uyumuyor ya, o madde girebilir ya da çıkabilir.
Mecliste kendi yasası görüşülürken, siyasi iktidarın hoşlanmadığı kurumlara yüklenmek, bir Anayasa Mahkemesi Başkanını yüceltmiyor.
O artık siyasi bir kimlik, ona güven duymak için vakit artık çok geç.
Yeni gazetecilik, yarın utanacaksın
ÖNCE iktidar yanlısı olacaksın. Bunu her fırsatta kanıtlayacaksın, yazılarınla, tavırlarınla, hiç sektirmeden. İktidar sahipleri bunu fark edecek. Artık emin olunca, önce çeşitli davetlere katılacaksın. Sonra TV faslı gelecek.
İktidar yanlısı TV’lerden birinde program yapmaya başlayacaksın. Yetmez ama, gerekirse oğlunla, kızınla aile boyu TV programları yapacaksın. O programlarda iyi para ödenecek. Aldığın her para, senin iktidara verdiğin desteği biraz da katmerli hale getirecek.
Meslektaşın Soner Yalçın gözaltına mı alınıyor, nefretini hemen kusacaksın. Basın özgürlüğü, demokrasi gibi abuk sabuk değerler ne ki, parrra var parrra, TiVi var TiVi. Arkandan kıs kıs gülseler de, sen kendini önemli biri sanacaksın. Yetmez ama, gözaltında savunmasız meslekdaşına bindir ki bindir, gün bugündür.
Yarın utanacaksın.
Kriz ‘balon’ mu, gerçek mi
BALYOZ sanıkları arasında yer alan emekli orgeneral Ergin Saygun bir süre önce beyin ameliyatı geçiriyor. tansiyonu sık sık yükseliyor, sürekli kontrol altında. Balyoz nedeniyle daha önce dört kez çağrılıyor, her sefer kendisini çağıran adli makamlara gidiyor.
Yoğun bakımda değil ancak, hakkında tutuklama kararı verildiği gün, kalp spazmı geçiriyor.
Dün o malum gazete birinci sayfadan Saygun’un bir fotoğrafını kullanıyor, “kriz balonu” başlığı ile. “Hakkında tutuklama kararı çıkar çıkmaz, GATA’ya yatan Balyoz sanığı” haberiyle birlikte, “GATA’nın iddiayı doğrulamadığını” ekleyerek. “Kriz balonu”, kriz geçirmedi, anlamında.
Maçlarda biri oyundan atıldı mı, diğer takımın taraftarı hep bir ağızdan “ohhh, ohhh” diye tempo tutuyor. Malum basından her gün benzer tempo yükseliyor. Bu kadar kin, bu kadar bölünmüşlüğü Türkiye ikinci kez yaşıyor. İlki, 1970’lerin ikinci yarısında Milliyetçi Cephe koalisyonları döneminde.
Büyükelçi dersini biliyor
ANKARA’ya yeni atanan Amerikan Büyükelçisi Ricciardone’nin önemli bir özelliği var.
Atanması Amerikan Kongresine takılıyor, çünkü daha önce görev yaptığı Kahire’de Mübarek yanlısı, iktidar yanlısı olarak tanınıyor. Kongre, Ankara’ya gelirse, yine iktidar yanlısı olabilir, kaygısıyla, Ricciardone’ye onay vermiyor. Obama özel yetkisini kullanarak onu Ankara’ya gönderiyor.
Ricciardone kendisinin ve Türkiye’nin farkında, yaptığı ilk açıklamada, basın özgürlüğüne dönük endişelerini dile getiriyor. Gittiği ülkeye, oradaki iktidarın gözlüğü ile bakmadığını, tarafsız olduğunu gösteriyor.
Paylaş