Keops, Kefren, Mikerinos dünyanın bildiği üç ünlü piramit, bu üç firavuna ait. Tutankamon en ünlü mumya.
Ramses günümüze uzanan efsanevi firavun. Hayır, hiçbiri değil. Kazdıkça ortaya çıkıyor. Gerçekte, ölümden rövanş almak üzere, piramitlerin babası Snofru.
Dünya o kitabı bekliyor.
Dünyanın bir alt başlığı var. Uygarlık tarihi o kitabı bekliyor. Uygarlık tarihinin bir alt başlığı var. Arkeoloji dünyası o kitabı bekliyor.
Napolyon Mısır seferi sırasında piramitlere tırmandığında, askerlerine sesleniyor:
"Askerler, dört bin yılın gözü, şimdi sizin üstünüzde".
Napolyon’un Mısır’da amacı sadece askeri değil, aynı zamanda piramitlerin sırrını çözmek istiyor. Askerler piramitlere indiğinde, büyük şaşkınlık içinde. Açtıkları her mezar boş. Boş koridorlar, olmayan mumyalar, var olduğunu sandıkları altınlardan, mücevherlerden eser yok.
Tam yüz yıl sonra, piramitlerde kazı yapan arkeologlar da, Napolyon’un askerleri gibi, önce bir şey bulamıyor. Çünkü, piramitler tam labirent. Nereden giriliyor, yeniden nasıl çıkılıyor, bulmak inanılmaz güç. Tarihin sırrını ele vermeyen, insanı aldatmacalarla oyalayan bir mimari. İçine gireni yutan, kaybeden bir yapı.
*
Arkeologlar yüz yıl boyunca boşuna kazı yapıyor. Evet, piramit işte karşıda. Ya içindekiler?
Zamanla pek çok malzemeye ulaşılıyor. İş aletleri, silahlar, biblolar, mutfak takımları, giysiler, ziynet eşyalarının tamamı bugün 80 bini aşıyor.
Geçenlerde National Geographic kanalında CNN International’la ortak yapılmış bir belgesel izliyorum. Belgeselden hareketle, kendimi piramit tartışmalarına kaptırıyorum.
İki önemli toplantı var. Dublin ve Kahire’de. O toplantıların bazı tutanaklarını okuyorum. Önemli bir isim var. Zahi Havas. Mısır Eski Eserler Kurulu Başkanı. Onun tebliğleri, insanlığı piramitlerin ruhuna yaklaştırıyor. Piramitlerdeki akıl oyunları o tebliğlerde. Uygarlık tarihinin beklediği kitap ona ait. Bu eylülde yayınlanması bekleniyor.
*
Mısır’da dört bin yıl öncesine ait uygarlık her yönüyle parmak ısırtıyor. Milyonlarca tonluk taşların altında, tıp, mimarlık, siyasal rejim ve yönetim biçimi, tarih, toprak işleme yöntemleri, astronomi gibi bilimlerin yanı sıra, toplum düzeni ve adalet kavramları ön planda.
Mısır uygarlığı milattan önce 3 bin yılından başlayarak, milattan önce 30 yılına kadar, üç bin yıl boyunca tek bir sırrın peşinde koşuyor. Ölümsüzlüğü yakalayabilmenin. Bulamıyorlar.
Ama, ölümsüzlüğün simgesini buluyorlar. Piramitler. Mumyalar ve beraberinde gömülen eşyalar, ölüme bir rövanş. Bir direnme.
Keops, Kefren, Mikerinos dünyanın bildiği üç ünlü piramit, bu üç firavuna ait. Tutankamon en ünlü mumya. Ramses günümüze uzanan efsane firavun.
Hayır, hiçbiri değil. Kazdıkça ortaya çıkıyor. Gerçekte, ölümden rövanş almak üzere, piramitlerin babası Snofru. Bugüne kadar gölgede kalmış olan firavun. Arkeoloji ve sanat tarihi bu firavunla yeni tanışıyor. Tanıdıkça, ondaki cevheri keşfediyor.
*
Milattan önce 2600 yıllarında yaşamış olan Snofru, Mısır’a tam elli yıl hükmediyor. 30 yaşında çıktığı tahta 80 yaşında veda ediyor, ölümsüzlüğü keşfedemeden.
Onun el attığı ilk alan mimarlık. Döneminde mimarlık dev adımlarla ilerliyor. İktisatta verimlilik kavramını ortaya atan o. Toprağın işlenmesinde getirdiği yöntemle, Nil Deltası yılda üç kez ürün veriyor. Ülke yönetiminde eyalet sistemini getiriyor. Bugün pek çok ülkede hálá tartışılan, yerinden yönetim. Genel ekonomik işleyiş, Marks ve Lenin’e sanki ipucu. Tıpkı, eski Sovyet sistemi gibi, merkezi planlamaya dayanan bir ekonomi kuruyor.
Bunları yaparken, hayattan zevk almaktan geri kalmıyor. Müzik ve seks. Lirin yanına, arp yeni bir müzik aleti. Onun zamanında. Şarkıcılar, dansözler ve geniş bir harem. Haremde kurduğu gelenek bugüne hayli yabancı. Taht nasıl babadan oğula geçiyorsa, Snofru’nun yatağından geçmiş kadınlar da, babadan oğula geçiyor, o daha hayatta iken.
Bu kadar büyük işler başarmış Snofru’nun bir amacı var. Kendini saklamak. Kahire’ye epey uzakta yaptırdığı piramidi yüzyıllar boyunca gözlerden uzak tutmasını biliyor. 15 bin işçi çalıştırarak yaptığı piramit, bugün hálá sırlarla dolu. Snofru aradan 4 bin 500 yıl geçmesine rağmen, kendini hálá ele vermiş değil. Kolay ele geçmiyor.
Ne kadar geç keşfedilirse, ölümsüzlüğe o kadar çok yaklaşacağına inanıyor.