Dünü öğrenmek bugünü anlamak için “Atatürk’ün İhtilal Hukuku”

MAARİF Vekili iki oylamada seçilemiyor. Hamdullah Suphi Tanrıöver üçüncü oylamada 64, Rıza Nur 65 oy alıyor. (1920 Meclisinde Bakanları Meclis seçiyor).

Haberin Devamı

Rıza Nur üç kez oylama yapılması ve her defasında tek oy farkla bakan seçilmesini güven eksikliği sayıyor, Hamdullah Suphi’nin bu göreve kendisinden daha fazla layık olduğunu bildirerek, onun seçilmesini istiyor.
Hamdullah Suphi ise, Nur’un vatanseverlik ve liyakatini öven bir konuşmayla, onun seçilmesinde ısrar ediyor. Bunun üzerine Meclis oy birliği ile Rıza Nur’u Maarif Vekili seçiyor.
Taha Akyol’un son kitabı bugün artık politika dünyasına teğet bile geçmeyecek bu gibi örnek anekdotlarla dolu. Her anekdot belli bir siyasal tavrı vurguluyor.
Değerli arkadaşım, titiz araştırmacı, pek çok solcu geçinen vatandaşa değişmeyeceğim, Taha Akyol’un son kitabını polisiye roman okur gibi okuyorum. “Atatürk’ün İhtilal Hukuku” üzerine yazdığı kitabın her sayfasında duruyorum, düşünüyorum. Taha 1920’leri, 30’ları Atatürk ve hukuk penceresinden yazarken, bugüne de ciddi paralellikler çekiyor. Öyle bir düşünceyle yazdığını bilmiyorum, ama anlattığı pek çok olay, yaptığı pek çok yorum, insana ister istemez bugünü düşündürüyor.

Haberin Devamı

KUVVETLER BİRLİĞİ

Taha’nın kitaptaki tezi, o dönemin siyasal sistemi kuvvetler ayrılığı ilkesine değil, ihtilal hukuku olarak kuvvetler birliği ilkesine üzerine oturuyor. Yürütme, yasama ve yargıyı bütünüyle denetimi altına alıyor.
Atatürk’ün her fırsatta dile getirdiği gibi, “milli hakimiyet yasama kuvvetinde değil, bu kuvvetin üstünde tecelli eder. O ise, yürütme kuvvetine aittir. Yargının dahi dayanağı yürütme kuvvetidir”. (a.g.k., s.67). Ya da yine aynı vurguda, “yargı kuvveti atıldır, böyle bir kuvvetin bağımsızlığı nerededir? Böyle bir kuvvet nasıl bağımsız olabilir?” (a.g.e.,s.97). Bugün kuvvetler ayrılığı var ama, her gün yargı bağımsızlığını, yasamanın yürütmenin emrine girdini tartışmıyor muyuz?

EN ŞANLI MECLİS

Atatürk hukukunun her aşamasında sistemin özü kuvvetler birliği. O birliğin de başı, hiç kuşkusuz, Mustafa Kemal.
Buna rağmen, “demokrasiyi eksiksiz gerçekleştirdiği için birinci Meclis en şanlı Meclistir. İzleyen Meclislerde ne bu özgürlük, ne bu denetim, ne de milli hakimiyet duyarlığı ve demokrasi görülecektir”. (a.g.k.,s.252).
Kuvvetler birliğine ve “Tek Adama” rağmen, hem de Kurtuluş Savaşı’nın en kritik günlerinde Meclis Mustafa Kemal’e bir başkumandanlık yetkisi veriyor, bir o yetkiyi geri alıyor. Bir Meclis Reisi diyerek bağrına basıyor, bir o yetkileri, hem de dudak ısırtan demokratik tartışmalarla kısıtlıyor. Birinci Meclisteki muhalefeti ve demokrasiyi Türkiye, doksan yıl içinde, bugün dahil, bir daha hiç bir zaman yakalayamıyor.

Haberin Devamı

TEK ELDEKİ YETKİLER

Mustafa Kemal açısından dönemine göre, o hukuku ayakta tutan çok ciddi araçlar var, İstiklal Mahkemeleri, Takrir-i Sükun, Hıyanet-i Vataniye yasaları ile elinde topladığı yetkiler. Sonraki dönemlerde milletvekillerini, bakanları tek tek kendisinin belirlemesi, Cumhurbaşkanı, Meclis Reisi, Başkomutan ve Parti Başkanlığını elinde toplaması gibi.
Taha 1920 ile 1938 arasındaki hukuku bütün ayrıntıları ve gün yüzüne çıkmamış olaylarıyla aktarılırken, çarpıcı yorumlar getiriyor. Getirdiği her yorumda ben bugüne çizgi çekiyorum.
“Mektuplarının açıldığını, siyasi polis tarafından takip edildiğini söyleyen milletvekillerinin sayısı hayli kabarıktı”. (a.g.k.,s.419). Belki milletvekilleri değil, belki artık mektup değil ama, bugün de dinlenen telefonların sayısı hayli kabarık değil mi?

Haberin Devamı

PARTİ LİDERLİĞİ VAZGEÇİLMEZ

Ve son yıllarımıza damgasını vuran, belki yeniden vuracak olan bir başka konuda Mustafa Kemal’in düşüncesi yine bugüne ışık tutuyor.
Gazi hem Cumhurbaşkanı, hem Halk Fırkası (CHP) reisidir. “Cumhurbaşkanı olunca partisinin başkanlığını devletin ve hükümetin başında bulunmaktan çok daha mühim görecektir, cumhurbaşkanlığı ve başkumandanlıktan vazgeçebileceğini, ama CHP liderliğinden asla vazgeçmeyeceğini söyleyecektir” (a.g.k.,s. 341).
Örneklerini görmedik mi? Partisinin başından ayrılıp cumhurbaşkanı olanları bir süre sonra Çankaya kesmiyor, yeniden partiye dönmek istiyorlar.
Taha kitabı yazarken hem orijinal belgeleri baştan sona okumuş, hem de araştırmadığı kaynak kalmamış. Zengin bir kaynakça kendine özgü, yeni bir yapıt meydana getirmiş.

ZEVKLİ OKUMA

Haberin Devamı

Kürt Sorunu, parti kapatmalar, devrimler, Fransız İhtilali ile karşılaştırmalar, Mustafa Kemal’in dahiyane siyasal taktikleri, dünya tarihinde eşine az rastlanır liderlik ve onunla gelen kararlılık örneklerini okurken insan hem yeni bilgiler ediniyor, hem de ufku açılıyor.
Bu gibi bilimsel kitapları okumak kolay değil. Ama, Taha’nın “Atatürk’ün İhtilal Hukuku” kitabı benzer bilimsel yapıtlardan ayrılıyor. Kolay okunuyor, hep altını çiziyorum, seksen, doksan yıl öncesini okurken sanki bugünü okur gibi oluyor insan.
Bizim ulus olarak varlığımızı borçlu olduğumuz o dönemleri öğrenmek için bu kitabı okumak gerek. Bizim bugün yaşadıklarımızı anlamak için yine o kitabı okumak gerek.
Değme profesörlük tezlerine taş çıkartan çalışmasından dolayı Taha Akyol’u kutluyorum.

Yazarın Tüm Yazıları