İLK altısı tamam. Yedinciye başlanıyor. Ama, üçüncüde pürüz çıkıyor. İlgili yasa bu pürüzden dolayı değiştiriliyor.
Bir ara her akşam AB ile yatıyoruz, her sabah AB ile kalkıyoruz. Bir süredir AB haberlerini unutuyoruz. Gerçi, Türkiye gibi bir ülkede unutmak için çok neden var ama, AB’yi de unutmak o kadar kolay olmasa gerek.
Oysa, Türkiye-AB görüşmeleri büyük gürültülerle başlıyor. Bıçak sırtında geçen birkaç fırtınalı günün sonrasında, AB yolunda bir başka dönemece giriliyor. Bölüm bölüm, tek tek başlıklar halinde konular Brüksel’de ele alınıyor. Ünlü deyimle, tarama süreci.
Konusuna göre, AB kendi kurallarını anlatıyor. İsteklerini bildiriyor. Biz, kendi durumumuzu belirtiyoruz.
İLK RAPOR GELDİ
Her görüşme sonrasında, her bölüm sona erdikten sonra, AB bir rapor veriyor. Şunlar şunlar tamam, şunlar şunlar eksik ya da olması gereken böyledir, yolunda raporlar.
Görüşmeler en kolay konuyla, bilim ve araştırma ile başlıyor. Türkiye bilim ve araştırmadan geçiyor. Orada bir pürüz yok.
Bunu diğer konular izliyor. İkinci konu, eğitim ve kültür. Üçüncüsü, kamu alımları, kamu ihaleleri. Dördüncüsü, rekabet. Beşincisi, hizmetler. Altıncısı, sermaye. Bu alanlarda tarama süreci sona eriyor. Bunların raporları hazırlanıyor.
Şu sıralarda yedinci konuya geçiliyor, tarıma. Burada ciddi sorunlarla karşılaşma kaçınılmaz gibi.
Ancak, ondan önce bir başka konuda ilk sorun çıkıyor.
İHALE YASASI
AB görüşmelerinde ilk pürüz üçüncü konuda, kamu alımları ve kamu ihalelerinde çıkıyor. Alımların yanı sıra, yatırımlar da buna dahil.
AB’nin bu yöndeki görüşü, "sizde kamu ihaleleri şeffaf değil" doğrultusunda. Bunun Türkçesi, devlet bir şey satın almak ya da yatırım yapmak için ihaleye çıkarken al takke, ver külah vaziyeti. Ham hum şaralop durumu.
Yeni bir şey değil. Hangi siyasal iktidar döneminde olursa olsun, devlet ihalelerindeki yolsuzluğun sesi taa Bağdat’tan duyuluyor. Bizim için yeni değil. Elin oğlu açısından ise, "böyle gelmiş, ama böyle gitmez."
AB kamu alım ve ihaleleriyle ilgili bu notu düşüyor. Not düşmesinin pratiği var. O da, "bu yasa değişeceeeeek."
ÇİÇEK’İN AÇIKLAMASI
Hafta başında Bakanlar Kurulu toplanıyor. Toplantı sonrasında, hükümet sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek açıklıyor:
"Kamu ihalelerinin daha süratli yapılmasını sağlayacak, ihaleleri daha objektif ölçülere bağlayacak şekilde, İhale Kanunu değişecektir."
Çiçek, anılan yasadaki değişikliği, yasadan kaynaklanan başka nedenlere de bağlıyor. Bakanın saydığı gerekçeler doğru. Yasada boşluklar var. Zaten, ham hum şaralop vaziyeti, bu boşlukların sonucu.
EMİR BRÜKSEL’DEN
Ancak, değişiklik emri Brüksel’den. Çiçek bunu dile getirmiyor. Normaldir.
AKP, İhale Yasası’nın bir anda kendi iradesiyle, kendi gözlem ve deneylerinden yola çıkarak değiştirmiyor. AB uyarısıyla değiştiriyor.
Kimin uyarısıyla olursa olsun, bu yasadaki değişiklik, bundan sonra yolsuzluk damarlarını ciddi biçimde tıkamaya aday. Çünkü, şimdiki yasadaki temel eksiklik, şeffaflık, sanıyorum yeni yasayla sağlanmış oluyor.
Burada AB’ye her fırsatta karşı çıkanlara ciddi ders var. Bozuk giden bazı şeyleri, zaman zaman belki kendi irademizle değiştiriyoruz. Ama, genellikle kör parmağım gözüne, bazı bozuklukları ise, böyle gelmiş, böyle gider, edasıyla karşılıyoruz.
Hayır, değil. Böyle gelmiş, böyle gitmez. AB bunu söylüyor.
Ne tesadüf, onlar MHP’li
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tipik bir politikacı söylemiyle, sadece laf üretiyor. Ağca’nın serbest bırakılmasından sonra, onun alkışlanması ile MHP arasında bağlantı kuranları kınıyor.
Akla hemen birkaç örnek geliyor. Papa suikastına adı karışan Ömer Bağcı, şu anda Ege’de Çal İlçesi’nde MHP ilçe örgütü üyesi.
Doğan Öz cinayetine adı karışan İbrahim Çiftçi, daha sonra MHP’den milletvekili olmak istiyor. İsteği, MHP Genel Merkezi geri çeviriyor.
Ağca, Abdi İpekçi cinayetini işledikten sonra, İstanbul Aksaray’da MHP İl Binası’na gidiyor. Tabancayı orada Mehmet Şener’e veriyor.
Ağca’nın avukatı Mustafa Demirbağ belediye seçimlerinde Pendik’ten MHP Belediye Başkan adayı.